Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve İsrail hisarları

  • GİRİŞ22.10.2024 10:11
  • GÜNCELLEME22.10.2024 10:11

Doğu Akdeniz’de İsrail ile Yunanistan, iki İngiliz tasarımı devlettir. Sanki İngilizler  İstanbul Boğazı’ndaki Anadolu Hisarı ve Rumeli Hisarı'nı örnek alarak tasarlamışlar, Yunanistan ve İsrail’i.  İki yakayı birbirine bağlayan, Doğu Akdeniz’i kontrol etmeye yarıyor.

DOĞU AKDENİZ’İN KUZEY HİSARI: YUNANİSTAN

19. yüzyılın başından itibaren Avrupa’da ciddi bir Antik Yunan ilgisi görülmeye başlandı; insanlar, Antik Yunan kıyafetleri ile dolaşıyorlardı. Antik Yunan’ın varisleri ve torunlarının yaşadığı toprakların, “medeniyetin beşiği” olarak görüyorlardı. Bu şekilde bağımsız bir Yunanistan fikri kamuoyunda önemli bir desteğe sahip oldu.. Avrupa’ya yayılmış Yunan zenginleri örgütleyip harekete geçirdiler.

İngilizler, Yunanlıların Büyük Yunanistan idealini ve Siyonistlerin Vadedilmiş Topraklar, Büyük Yahudi Devleti idealini iyi kullandılar. 

İngilizler Yunanistan’da yayınladıkları gazeteler vasıtası ile Yunan taraftarı ve Osmanlı/Türk aleyhtarı (“Katil Türkler!”) yoğun propaganda yaptılar. 6 Mart 1821’de Aleksandros İpsilantis öncülüğünde Boğdan’da başlayan ve 3000 kişilik bir ordu ile İstanbul’a yürümeyi hedefleyen isyan, başlangıç itibariyle istediği desteği bulamadı. Yunan isyanının tehlike arz eder bir hüviyet kazanması, 6 Nisan’da Mora’da “Hristiyanlara barış, konsoloslara saygı, Türklere ölüm” sloganıyla bir papaz tarafından başlatıldı ve çok hızlı bir şekilde yayıldı. Büyük bir Müslüman katliamı yaptılar; adadaki on binlerce Müslüman katledildi.. Moro katliamı, 1912 Balkan Savaşı, Bulgar ve Sırp katliamlarının, Balkan katliamının, Filistin katliamının, Bosna katliamının habercisiydi.. 

Avrupa ve özellikle Londra merkezli Helenist cemiyet, Londra Yunan Komitesi gibi örgütler; bu süreçte Yunan isyan hareketine ciddi aynî ve nakdî yardımda bulunmaktaydı. Ortodoks kiliselerinin bağlı olduğu Fener Patrikhanesi ve 1821’e kadar Osmanlı’ya tercüman yetiştiren Fener Lisesi, Yunan milliyetçiliğinin teşekkülünde önemli rol oynadı.

Avrupa devletleri arasındaki rekabet Yunan meselesinde de kendisini gösterdi.. Osmanlı açısından giderek uluslararası bir mesele hâline dönüştü. 1826’da Petersburg Zirvesi toplandı. Rusya Çarlığı, özerk bir Yunan devleti kurulması tezini savundu; zirve Rusya’nın talepleri doğrultusunda sonuçlandı (4 Nisan 1826). Böylece bir yandan Yunan sorunu resmen uluslararası statü kazanmış bir yandan da Rusya’nın olaya müdahale hakkı doğmuştu.

1830’da Londra Antlaşması’nın imzalanması ile Yunanistan bağımsızlaştı. 1821-1830 arasındaki bu yoğun diplomatik süreçte Yunanlar hiçbir zaman masada/söz sahibi olmadılar ve baştan sona bütün süreci İngiltere yönetti. Zira mesele Yunanistan’ın kurulup kurulmayacağı kadar, kimin kontrolünde olacağıydı aynı zamanda.

DOĞU AKDENİZ’İN GÜNEY HİSARI: İSRAİL

19. yüzyılda güçlenen milliyetçilik fikriyle “Siyon’a geri dönüş” ideali olan Siyonizm doğurmuştur. Yahudiler Yehova’nın İsrail’i, İbranilere vaat ettiğini düşünülmektedir. Bu çerçevede Siyonizm, Yahudilerin bağımsızca yaşayacağı büyük bir devlet kurulması ideolojisidir. Böylece İngiltere, Doğu Akdeniz’in güneyinde, Yahudileri Filistin’de toplayıp İsrail’i kurma politikasını uygulamaya başlamıştır.

İngiltere önce Arap İmparatorluğu kurmak isteyen Şerif Hüseyin’e Ortadoğu’yu vaat etmiş, Osmanlı İmparatorluğu Ortadoğu’dan çekildikten sonra, kalan toprakları (Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin,Mısır) Fransızlarla paylaşmıştı. Birinci Dünya Savaşında Ortadoğu bölgesinde etkisini artıran İngiltere’nin Filistin’i manda himayesinde yönetmesi İngilizlerin Yahudiler üzerindeki nüfuzunu artırmıştır. Böylece Yahudilerin bölgeye yerleşmesi kolaylaşmıştır. İngiltere Yahudileri Arap Müslümanlara karşı denge unsuru olarak kullanmaktaydı.   

Balfour Deklarasyonu olarak bilinen James Balfour’un Dünya Siyonist Örgütü önderlerinden Walter Rothschid’e ilettiği mektubunda“Majesteleri Hükümeti tarafından Filistin’de Yahudi Halkı için bir ulusal yurt kurulması olumlu karşılanmakta ve bu amaca erişilmesini kolaylaştırmak için azami gayret sarf edecektir” sözleri İngilizlerin Yahudi davasına verdiği desteğin belgesi olarak tarihe geçmiştir. İngiltere uluslararası arenada hem Siyonistleri, hem de Filistin’de Arap Müslümanları desteklemekteydi. Müslümanlara göre Filistin’in manda yönetimi altına alınması uluslararası hukuka aykırıydı ve İngilizler Filistin halkının “self determinasyon hakkı”nı tanımalıydı.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Filistin’e Yahudi göçü hızlandı.. Müslümanların direnişi iyice arttı. Savaş dönemi boyunca Siyonistler ise ABD’ye yanaştı; Amerika’nın İngiltere’ye karşı baskı oluşturacağı kanaatindeydiler. İngiltere’nin gücünün zayıflaması ve bölgeden çıkma ihtimali bulunması nedeniyle ABD’yi İngiltere’nin yerine geçirmeyi planladılar.

Yahudiler artık bir devlet kuracaklardı ve bunun için de Filistin’i manda yönetimiyle  elinde tutan İngilizlerle mücadele etmeleri gerekiyordu. Siyonistler, Amerika’yı kazanmak için üç koldan işe koyuldular: 1.Hitlerin zulmüne uğrayan Yahudilerin bir yurda ihtiyaç duyduğu argümanıyla yola çıkıp Amerikan halkının desteğini kazanmayı başardılar; 2.ABD Kongresi ve Amerikan yönetimini de etkilemeyi başardılar; 3. İkinci Dünya Savaşı’nın fırtınası henüz dinmekteyken Filistin’de Siyonist şiddet olayları iyice arttı. Yahudi terör örgütleri çok sayıda saldırı düzenliyordu. Bu dönemde Amerika Filistin’e Yahudi göçünün sınırlandırılmasının kaldırılması için İngiltere’ye baskı yapmaya başladı. Böylece Yahudiler Amerikan desteğini de arkalarına almış oluyordu.   

Bölgedeki denetimini kaybeden İngiltere sorunu Birleşmiş Milletlere taşıdı. Ancak devlet statüsünde olmayan bazı Arap ve Yahudi kuruluşlarının BM Birinci Komisyonunda dinlenmesi konusunda tartışmalar ortaya çıktı. Arap Yüksek Komitesi, BM komitesi ile görüşmeleri kabul etmedi. Yahudi ajansı temsilcileriyle temasta olan BM komitesinin çözüme ilişkin olarak aldığı kararların Yahudiler lehine olması kaçınılmazdı.

Sonuç olarak, ABD’ye bağımlı ülkelerin zorlanması, ekonomik vaatler ve diplomatik manevralarla “Çoğunluk Planı” benimsenip, bölgenin taksim edilmesine karar verildi. Siyonistler onca yıl uğraştıkları Yahudi Devleti’nin oluşumuna bir adım olarak kabul ettikleri planı kabul ettiler. Araplar ise planı reddettiler. Ancak Siyonistler taksimle yetinmemiş diğer bölgeleri de ele geçirmeye başlamıştı. Yahudi terör örgütleri kaos yaratarak İngilizlerin askerlerini çekmesine neden oldular.

ABD’nin kontrolünde 14 Mayıs 1948’de İsrail’in kurulması ile Filistin savaşı yeni bir boyut kazandı. İlk “Arap-İsrail Savaş”ı Ortadoğu’da birçok değişimi de harekete geçirdi. Savaş, İsrailliler için Araplar ve İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesiydi. Müslümanlar içinse işgal edilen toprakları geri alma ve kaybedilen itibarı geri kazanma mücadelesiydi. Filistin’de işgal edilen topraklarda Yahudiler için yerleşim yerlerinin açılmasıyla anlaşmazlık iyice  derinleşti. Müslümanların İsrail’e karşı direnişi, Yahudi devletiyle barış yapmaya çalışan Arap hükümetlerine yönelik düşmanlıkla birleşti ve günümüze kadar geldi..

İngiltere, Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden kaldırılması (1908 – 1923) operasyonunda Yunanistan’ı kullandı. Kurduğu dünya sistemi İkinci Dünya Savaşı ile yıkılınca (1939 -1945) Filsitin’i ABD’ye bırakarak İsrail’i de kaybetti. ABD,  Doğu Akdenizin iki yakasındaki Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail’i askeri üs haline getirdi; bölgeyi kontrol etmede kullanıyor.

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat