Erdoğan-Şara ile Trump-Netanyahu görüşmeleri..
- GİRİŞ08.02.2025 09:00
- GÜNCELLEME08.02.2025 09:00
Ankara ve Washington’daki iki görüşme, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara görüşmesi ve Trump-Netanyahu görüşmesi insanlık tarihinde iki önemli olaydır.
Trump ve maşası Netanyahu görüşmesi, küreselleşme adı verilen, nihayetinde etnik temizlik, soykırım, sürgün, yağma ve hırsızlığı önceleyen ve dayatan bir küresel felaketin, emperyalimin habercisidir.
Erdoğan Şara görüşmesi ise dünya sistemine muhalefet etmekte; insanlığın mevcut vaziyet ve istikametinden memnun olmayanları birleştirmekte, barış istemekte, ortaklık kurmakta, çatışmaları sona erdirmeyi amaçlamaktadır.
Ayrı ayrı ele alınarak çok şey yazılıp söylendi. Ben bu yazıda Ankara ve Washington’daki iki görüşmeyi birlikte ele alacağım, birbirine bakan yönlerini yorumlayacağım..
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER TARİHİ
Birleşmiş Milletler, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak, devletler arasında dostane ilişkileri desteklemek, kalkınmayı ve insan haklarını geliştirmek, uluslar arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak amacıyla 1945 yılında kurulmuştur. Türkiye Birleşmiş Milletler’i kuran 51 kurucu üye arasındadır. Birleşmiş Milletler Şartı, 24 Ekim 1945 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Üçüncü çeyrek asrını geride bırakmak üzere olan Birleşmiş Milletler’in Güvenlik Konseyi’ndeki devletler, Amerika, İngiltere, Fransa. Rusya ve Çin bir yandan aralarındaki gittikçe şiddetlenen rekabetten kopmamaya çalışıyor, diğer yandan ortak politikaları olan İslam alemine dönük emperyalizmi, saldırganlıklarını artırıyorlar.
Birleşmiş Milletler, 75 yıl önce kurulurken, bir açıklanan bir de açıklanmayan hedefleri vardı; ayrıca bir de BMGK’daki ülkelerin açıklamadıkları, gizli tuttukları kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri vardı. İlk çeyrek asırda, 1945 -1970 arasında İkinci Dünya Savaşın’da aldıkları yaraları sardılar; işgal ettikleri coğrafyaları ulus devletler halinde yapılandırdılar, kıtaları kontrolleri altına aldılar.. İkinci çeyrek asırda, 1971 -1995 arasında dünya sisteminin hava, deniz ve karada hakimiyetini sağlayacak mekanizmalarını kurdular.
Üçüncü çeyrek asırda, 1996 – 2020 arasında da medya, iletişim, ulaşım gibi finans ve ticaret mobilizasyonunu sağlayacak ağları kurdular. Son çeyrek asırda da (2021 – 2045) dünya devletini açıklamaya hazırlanıyorlar. Benim BM tarihine bakınca gördüğüm bu.
Dünyanın geleceğini BM’deki küreselleşmeci bakış mı şekillendirecek? BMGK’daki ülkelerden hangisi daha güçlü, daha kalıcı olacak?
Yoksa yeni bir bakış, anlayış, arayış ve irade mi çıkacak ortaya?
Hangi irade, hangi arayış şekillendirecek? İnsanlık, bu iki ayırımdan birine karar verecek, diğerine cephe alacak. Zor bir süreç var önümüzde..
KÜRESELLEŞMENİN GİDİŞATI
Fransa Akdeniz’deki, Rusya da Karadeniz’deki nüfuzunu artırmaya çalışıyor.. Başarıyorlar da. Rusya mesela, Ukrayna’dan göz göre göre toprak kopardı, Kırım’ı topraklarına kattı. Rusya ve Çin coğrafyalarını büyütmekten çok stratejik noktalara el koymaya çalışıyor.. Amerika, İngiltere ve Çin Hind Pasifik’te ve Akdeniz’de nüfuz mücadelesi veriyor. Savaş, Hint – Pasifik’te..
Amerika, 1948’de İsrail’i kurdu, maşa olarak kullanıyor. İsrail, askeri üs sadece. Kuklaya değil, kuklacıya bakmak lazım. Trump Netanyahu görüşmesi, soykırım ve etnik temizlik üzerinden bir dünya inşa etme çabasının bir süreği.. Filistin, Afganistan, Irak ve Suriye işgal edilerek yapılandırılmaya çalışıldı. Dağıtılıp güçsüz bıraktıkları İslam aleminin sessizce izleyeceğini sanıyorlar.
İslam alemi, yeniden bir araya gelmeye, güç birliği, hareket birliği sağlamaya, bölge içi çatışma ve düşmanlıkları ortadan kaldırıp ortak alanlar inşa etmeye çabalarken; yüz yıldır başımızı kaldıramadığımız terör, savaş ve yoksulluğun üstesinden gelmeye çalışırken Batılı istila, yağma ve talanlar yeniden coğrafyamıza yöneliyor.
ABD Başkanı Trump; Gazze’de soykırımdan sonra etnik temizlik için İsrail’e güç verdi. Açık açık etnik temizlik yapacağını, Filistinlileri vatanlarından sürgün edeceğini, bölgeyi ABD askeri ile işgal edeceğini açıkladı. Beyaz Saray’daki görüşmede soykırım suçlusu Netanyahu, Trump’tan soykırım ve etnik temizlik başarısından dolayı aferin aldı..
Trump ve Netanyahu, dünyanın bütün gerçekliklerinden kopuk, bir rüya âlemindeymiş gibi, Beyaz Saray’da plan yapıyor. Trump “Kanada’yı alırım, Panama’yı alırım, Grönland’ı alırım Gazze’yi işgal ederim” diyor.. Gazze topraklarına el koyacağım, soykırım ve sürgün planları yapıyorum, diyor. Turmp’ın eline geçirdiği Netanyahu silahını sadece Gazze’de değil, Lübnan’da, Batı Şeria’da, Sina Yarımadası’nda, Suriye’de de kullanacağı apaçık ortada. Çok geçmeden Trump, bütün bu bölgeleri isteyecek, Lübnan’ı, Ürdün’ü, Suriye’nin bir bölümünü de isteyecek. Trump, Netanyahu’yu İslam dünyası için bir nükleer bomba gibi kullanıyor.
Trump Netanyahu görüşmesi gösteriyor ki küreselleşmenin gidişatı, İslam’ın varlığını tarih sahnesinden tamamen kaldırmak..
ANKARA’NIN ÖNCÜLÜĞÜ
Bölgemizdeki bütün İslam ülkeleri tehdit edilirken Ankara onlara “Gelin güç birliği edelim, dayanışma içine girelim, ortak tehditlere karşı birlikte hareket edelim, yalnız kalırsanız bu fırtına hepinizi birer birer yok edecek” demektedir. Türkiye’nin çizdiği yol; küreselleşme adı verilen soykırım, etnik temizlik, yağma, talan, işgal gibi yıkıcı fırtınalara karşı sadece coğrafyamıza değil dünyaya da bir nefes aldıracak kurtuluş seçeneğini sunmaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Suriye Cumhurbaşkanı Şara ile Ankara’da yaptığı görüşme, Osmanlı sonrası Batılı sömürgecilerin coğrafyamızda kurup yönettiği/işlettiği sistemi yıkıp 20. yüzyıl tarihine son noktayı koymaktadır: Türkiye, Irak ve Suriye stratejik ortaklık noktasına gelmiştir.
Ortak savunmaya geçilmesi, coğrafyanın kendi tarihini başlatması açısından Ankara’daki Erdoğan Şara görüşmesi tarihe geçen büyük adımlardan biri oldu; ABD’nin İsrail üzerinden inşa ettiği statükoyu çökertti.
Osmanlı’nın çöküşüyle yerle bir olan İslam coğrafyası, Ankara’nın öncülüğü ile yeniden kendini bulmaya başlamıştır. Türkiye’yi merkeze alıp gelişmelere bakanlar; Orta Asya’dan Afrika’ya kadar yayılan bir dalganın dünyanın merkez coğrafyasını nasıl dönüştüreceğini algılayacaklardır.
Türkiye öncelikle kendi içindeki ve çevresindeki tehditlerden çok hızlı bir şekilde arınmak çabasında.. Aynı zamanda bölgeye, ortak bir güvenlik çatısı önermektedir. İslam İşbirliği Teşkilatı’na bir güvenlik konseyinin kurulması ve ortak savunmaya geçilmesi yeterlidir. CENTO’nun günümüzdeki uzantısı olan Tahran’daki Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Mısır ve Suudi Arabistan da dahil edilerek güvenlik konseyi ilan edilebilir.
Ankara, Orta Asya’dan Basra Körfezi’ne, Anadolu’dan Kızıldeniz ve Afrika’ya her ülkeyi “Türkiye Duruşu”na çağırmaktadır. Her devlet tek başına ayakta kalamayacağını anlamıştır artık. Devletlerde “ABD ortak tehdit” algısı yerleşmektedir. O “İşgal ederim!” dedikçe, o ticari yaptırımlar uyguladıkça, o dünyayı kendi çiftliği gördükçe, dünya bu yeni sömürgecilik politikasına, Amerikan emperyalizmine asla izin vermeyecek, ABD’yi kendi içine sıkıştıracaktır. İşte ABD’nin çözülmesi tam bu aşamada başlayacaktır.
Ankara ve Washington’daki görüşmeler, dünyadaki iki gücü, biri güçlenip yükselmeyi, diğeri dağılıp çöküşü temsil etmektedir.
Mustafa Yürekli / Haber7
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol