Küreselleşme ve tam bağımsızlık

  • GİRİŞ18.03.2025 09:08
  • GÜNCELLEME18.03.2025 09:08

Bağımsızlık mücadelesi veren devletlerin çoğu, sadece mevcut küresel düzenin kurucusu, eski yöneticisi dünya güçlerine karşı değil, yeni küresel düzenin kurumlarına ve kurallarına karşı da savaşmak zorunda kalmaktadır. Bu bağlamda bağımsızlık tartışılır hale gelmiştir.

Devleti ‘millet’, ‘vatan’ ve ‘hukuk’ bileşenleriyle ele alacak olursak günümüz dünyasında bağımsızlık ne anlama gelir? Başta söylemek gerekirse bu yazıda cevaplamaya çalıştığım soru budur.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN MEŞRUİYETİ

Soğuk Savaş döneminde bağımsızlık hareketleri, Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu masasında oturan dünya güçlerinin rekabetinin ve ideolojik mücadelesinin bir aracı haline gelmişti.

İki milyara yaklaşan demografisine rağmen İslam alemi, hala BMGK’de temsil edilmemektedir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ABD, İngiltere ve Fransa gibi Batılı dünya güçleri, bağımsızlık kazanan ülkeleri ekonomik araçlarla kendilerine bağımlı hale getirirken, Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi doğulu dünya güçleri sosyalist rejimleri destekleyerek kendi nüfuz alanlarını genişletmeye çalıştı..

Günümüzde bile sözkonusu eski bağımlılık ilişkilerinin izlerini görmek mümkün. Soğuk Savaş döneminde kurulmuş Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (İMF) gibi uluslararası ilişkilerde aktör olmuş kurumlar, ekonomik bağımsızlıklarını tam olarak elde edememiş ülkeleri, finansal yardımlarla kontrol altında tutuyor.

Oysa Ortadoğu’da petrol politikaları bağımsız devletlerin hareket alanını ciddi şekilde kısıtlıyor.

İslam milleti, ulus devletlere dönüştürülerek uluslararası ilişkilerde aktör olmaktan çıkarılmakta, alay edercesine bölgesel güç vaad edilmektedir. İslam ülkelerine pozitivist, materyalist ve laik hukuk dayatılmaktadır. Batı medeniyeti içinde gittikçe eriyen ümmet, Batıcı sistemde can, mal ve nesil emniyetinden mahrum bırakılmaktadır.

BM’nin sağladığı küresel düzen, sözkonusu çarpıklık yüzünden 75 yıldır Batılı devletlerin lehine ve İslam aleminin aleyhine bir işleyişe sahiptir. İslam coğrafyası, terör, askeri, ekonomik ve kültürel işgal ve işbirlikçi yönetimler yüzünden bir türlü güvenli hale gelememektedir.

KÜRESEL DÜZENDE BAĞIMSZILIK

Küreselleşme adı verilen 2000 sonrası dönemde, bağımsızlık kavramı üzerinde yeniden düşünmek gerekiyor: Bir ülkenin sınırları içinde ulusal meclisini, kendi hükümetini kurmuş olması bağımsızlık için yeterli midir?

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Filistin Devleti gibi siyasi organizasyonlar Birleşmiş Milletler tarafından tanınmadığı için tüzel kişilik kazanamıyorsa, sadece BM’nin tanıdığı ülkelere bağımsız devlet deniyorsa, bu sistem içinde bağımsızlık ne anlama gelir?

Bir ülke ekonomi politikalarını IMF’ye göre belirliyorsa, üniversitelerinde Avrupa merkezli bilim anlayışı egemense, medyası dünya iletişim ağına eklemlendiğinden olayları egemen manipülatif dille aktarıyorsa, halkının değerlerini Batı’nın kültürel kodları belirliyorsa, sosyal, kültürel, teknolojik ve ekonomik olarak bağımlı hale getirilmişse, teknolojik altyapısı ve savunma gücü başka ülkelerin kontrolündeyse, o ülkeye gerçekten ‘bağımsız’ denebilir mi?

KÜLTÜREL, EKONOMİK, TEKNOLOJİK VE ASKERİ BAĞIMLILIK

20. yüz yılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti’nin çöküşüyle birlikte şekillenen yeni küresel düzen, bağımsızlık mücadelelerini her zaman tam anlamıyla başarıya ulaştırmadı.

Yüz yıldır her ne kadar pek çok devlet BM’de resmi olarak bağımsızlığını ilan etmiş ve tanınmış olsa da, dünya güçlerinin yeni sömürü sistemleri bu bağımsızlığı kısıtlamaktadır.

Bugün hala Filistin, Doğu Türkistan ve Keşmir gibi bölgelerde bağımsızlık mücadelesi devam ederken; bağımsız olduğunu düşünen bir çok ülke, kültürel, ekonomik ve askeri bağımlılık içinde hareket etmek zorunda kalıyor..

Dolayısıyla bağımsızlık kavramını sadece bir halkın üzerinde yaşadığı vatan ve siyasi sınırlarla değerlendirmek yeterli değil. Bugün bağımsız bir devlet olmak, kendi medeniyetini inşaa edebilmek, küresel güç dengeleri içinde ayakta kalabilmek, güvenliği sağlamak ve kendi kararlarını alabilmek, tuttuğunu koparmak ve sözünü dinletmek anlamına geliyor.

ADALETLİ VE GÜÇLÜ DEVLET

Bu bağlamda Osmanlı sonrası bağımsızlık mücadeleleri bizlere sadece geçmişteki olayların bir kronolojisini ve  bir hikayesini değil, aynı zamanda bugünün dünyasında bağımsızlığın ne anlama geldiğini sorgulama fırsatı sunuyor..

Geriye dönüp baktığımızda, bağımsızlık için yalnızca sınırları çizmenin yeterli olmadığını görüyoruz. Asıl mesele, dava denilen şey, bu sınırların içinde kendi medeniyetini kurarak gerçekten özgür bireyler, güvenli toplumlar ve bağımsız kararlar alabilen ve adalet dağıtan devletler inşa edebilmekte yatıyor.

Günümüz dünyasında özgür birey, sağlıklı toplum ve adaletli güçlü devlet bağlamında tam bağımsızlık, hala devam eden en büyük mücadele alanlarından biri olmaya devam edecek görünüyor..

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat