Zıvanadan çıkan gâvurlar ve yerli işbirlikçileri
- GİRİŞ25.01.2023 09:29
- GÜNCELLEME26.01.2023 07:58
Geçtiğimiz hafta Sayın Cumhurbaşkanı seçim takvimini ilan edince, sadece Türkiye değil dış dünya da seçim atmosferine giriverdi.
‘Dış dünya’ derken tabii ki, başta Amerika olmak üzere Avrupa ülkelerini kastediyorum.
Çok değil, bundan 3-4 ay önce, Türkiye’deki seçimin istedikleri şekilde sonuçlanacağını öngören mahfiller, son gelişmeler akabinde ciddi bir afallama yaşadılar.
Kasım ayından itibaren trend tersine dönmüş, bu tersine dönüş Ocak ayında, kelimenin tam manasıyla pik yapmıştı.
Cansiparane savundukları muhalif partilerin savruk görüntüsü aynı süreçte, olumsuz manada ivme kazanıp halk nezdindeki, zaten kırık dökük olan itibarları daha da kötü bir görüntüye bürününce de aldı bunları bir telaş.
Önce ABD eski ulusal güvenlik danışmanı Bolton aldı sazı eline…
WSJ’de yazdığı yazı, açıktan bir saldırı hüviyetindeydi.
Bolton ‘Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması gerektiğini’ savunduğu mezkûr yazısında sadece saldırmıyor, kör parmağım gözüne bir üslupla 6’lı masanın mutlaka desteklenmesi gerektiğine de işaret ediyordu.
Özetle şöyle diyordu:
“Batı'nın, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde içerideki muhalefetin adil bir seçim yapmasını sağlamak için cesur adımlar atması halinde, Erdoğan'ın durdurulma şansı var. Bunun için de ittifakın Ankara'nın üyeliğini askıya alması gerekiyor. Üyelikten çıkarılmayı şimdi düşünmek, ittifakın üyeliğin artılarını ve eksilerini tartışmasına ve hem Türk seçmenlere hem de NATO üyelerine yaklaşan seçimlerin yüksek risklerini vurgulamasına olanak tanıyacaktır.”
Daha başkan seçilmeden önce, “Türkiye’deki muhalif partileri destekleyeceğini” açıkça ifade eden Joe Biden’ın söylediklerini unutmayanlar için Bolton’un yazdıkları elbette ki, sürpriz değildi.
Bunun böyle olacağını başından beri biliyorduk tabii ki.
Nitekim tahminimizde yanılmadık ve Avrupa ülkelerinin meşhur yayın organlarında, Tayyip Erdoğan nefreti kusan ve bununla da yetinmeyip Biden gibi muhalefete açık desteklerini ifade eden yazılar ve yorumlar yayınlandı birbiri ardına…
Kısa bir süre önce ilanla ‘Erdoğan düşmanı muhabir aradığını’ beyan eden Reuters de boş durmadı tahmin edileceği üzere.
“Seçimlerin Türkler için bir yol ayrımı” anlamına geldiği yorumunu yapan Reuters, bütün ümidini ekonomik sıkıntılara bağlamış görünüyordu.
The Economist ise maske takmaya bile gerek görmeden ve olanca çıplaklığı ile “Türkiye’nin diktatörlüğün eşiğinde olabileceğine” hükmediyordu.
Anlaşılan, kapıldıkları korku, diplomatik dili bile terk etmeye zorlamış kendilerini.
The Economist sadece bu yorumla yetinmiyor ve sosyal medya hesabından Türk bayrağına Erdoğan silueti monte ederek, kendi korkularının, Türkiye’deki işbirlikçileri tarafından yayılmasını sağlamaya çalışıyordu.
Bolton’un makalesinin yayınlandığı Wall Street Journal’i (WSJ) bu düşmanca tutum tam tatmin etmemiş olacak ki, Türkiye’yi açık açık tehdit etmekten de çekinmedi.
Erdoğan’ın kazanması halinde bu durumun; “ABD ve Avrupa'nın sessiz kalacağı anlamına gelmediğini” söyleyecek kadar ileri gidiyordu aşağılık WSJ!
‘Batı cephesinde’ durum böyleydi.
Peki, ‘Doğu cephesi’ kalemşorlarının yani içerideki işbirlikçilerin takındığı tavır nasıldı dersiniz?
En sonda söyleyeceğimi en başında söyleyeyim.
İğrenç ve alçakça!
Kahir ekseriyetinin, mal bulmuş mağribi gibi bu yorumların üzerine atladığını, görmemişseniz bile rahatlıkla tahmin edeceğinizden kuşkum yok.
Hiçbiri yukarıda isimlerini tadat ettiğimiz gâvur kalemlerden farklı değildi.
Bırakın farklı olmayı, daha da aşağıda ve nefret doluydular.
Üstelik vıcık vıcık bir öykünme eşliğinde aşağılanmayı sindirmiş ve umutlarını onlara bağlamış olmaktan zerre kadar gocunmamışlardı.
Yaptıklarının, yazdıklarının ve söylediklerinin Erdoğan’ın şahsında Türkiye düşmanlığı olduğu umurlarında bile değildi ne yazık ki…
Hele biri vardı ki, söyledikleri Türkiye düşmanlığının heykelleşmiş hali olmanın ötesinde insan zekâsına hakaret sayılacak cinsten bir bayağılıkla maluldü...
Türkiye’nin düzelmesini (!) sağlayacak gelişmeleri şöyle sıralıyordu bu, kendisiyle mukayese edildiğinde, ahmaklığın bile bir seviye sayılacağı insan makulesi…
“Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş serbest bırakılacak, S-400’ler bir depoya kilitlenecek ve Merkez Bankası’na istediği kadar faiz artırma yetkisi verilecek!”
Zekâ bu, kalite bu, çap bu!..
Yalnız şu var.
Bu öneriler, hamakat ürünü değil de doğrudan doğruya vatana ihanet teşebbüsü ise yukarıda bilhassa altını çizdiğimiz “ahmak” nitelememizi geri alır ve adlı adınca ‘vatan haini’ sıfatını alnına yapıştırıveririz elbette…
Bunu dert edeceklerini de sanmam doğrusu…
Hülasa, 14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimin dışarıdan görünüşü ve içerideki yansımaları böyle…
Meselenin, bir seçim olmaktan öte adeta bir savaş mahiyeti taşıdığı ise şüphe götürmeyen bir hakikat…
Seçime bu bilinçle hazırlanmak gerektiğini özellikle vurgulamama gerek var mı acaba?..
Yorumlar4