28 Şubat’ın düşürdüğü maskeler…
- GİRİŞ29.02.2024 09:36
- GÜNCELLEME02.03.2024 09:36
28 Şubat darbesi kuşkusuz ki, İslâm’la problemi olan, İslâm’ın hayat verdiği değerlerle anlamını bulmuş olan medeniyet kavrayışına düşmanlık besleyen hastalıklı bir zihniyetin, bu değerlerle ve kör topal da olsa bu değerler yekûnuyla bağını koparmayan halk ile hesaplaşmasının kayda geçiriliş tarihiydi.
Bu, şeytanın sözcülüğüne soyunanların tarih önündeki günahı…
Tamam, bunu not edip bir kenara koyuyoruz.
Peki ya diğer cephe?!
Diğer cephe yani gadre uğrayan cenahın bu gelişmeler karşısında takındığı tavır?
O meşum süreçte bir yazısı nedeniyle yargılanmış birisi olarak soruyorum bu soruyu…
Cevap, açık söylemek gerekirse hiçte iç açıcı değil.
Benim de içinde bulunduğum cephe, kahir ekseriyet itibariyle, savaşı biçare başörtülü kız çocuklarının omzuna yıkarak bir anlamda arka kapıdan sıvıştı ne yazık ki!
Savaş nitelemesi bana ait değil, o dönemde darbenin sivil kanadı olan medyanın, amiral gemisinin attığı başlık olan “Topyekûn Savaş!” ifadesinden mülhem böyle dedim.
Ve ne yazık ki, bu acımasız savaşta bahsini ettiğim kız çocuklarıydı cephede çarpışan…
Geriye kalanların çoğunluğu, savaşmak yerine dönüşmeyi yani sıvışmayı tercih etti.
Aradan geçen 27 yıllık zaman gösterdi ki, şer olarak görünen bu darbe, aslında uzun vadede, yüzünü hayra dönmüştür.
On yıllardan beridir bu milletin, anasından emdiği sütü burnundan getiren statükonun sorgulanma sürecini başlatmıştır mesela…
Bugün, gerçek yüzünü görme şansını bulduğumuz derin devlet, o günlerdeki pervasızca tecessümünden ötürü çırılçıplak yakalanmıştır.
Darbelerle hesaplaşma bilincinin tohumları atılmıştır diğer bir ifadeyle.
Bununla birlikte ‘İslâmî” olduğu iddiasındaki çok kimsenin maskesini düşürmüş, bu söylemin, kendi sahih mecrasına akmasının imkânını sağlamıştır.
İslâmîliğin, bir kemiyet (yani nicelik) meselesi değil tastamam keyfiyetle (yani nitelik) anlamını bulacağı hakikatinin görülmesini sağlamıştır en azından.
FETÖ bu hadiseler sürecinde gerçek yüzünü göstermiştir mesela…
Ama bütün bunlar, 28 Şubat aktörleriyle hesaplaşmak zaruretini ortadan kaldırmaz, kaldırmamalı!
Bahsini ettiğimiz “hayırdan” en üst düzeyde faydalanabilmek için bu şarttır.
Üstelik hesaplaşma, sadece zulmedenlerle değil, anılan süreçte arkasına bakmadan ortadan kaybolanlarla da olmalıdır.
Birileri, halkın sırtından edindikleri maddi güçleri yine halka zulmetmede kullanmaktan ötürü hesap verirken, diğer birileri de, hamasi sloganlarla koskoca bir davayı sürükleme iddiası taşımaktan ötürü hesap vermeli…
Bir daha hiç kimsenin kutsi değerler üzerinden nemalanmaması için bu hesaplaşma mutlaka gerçekleştirilmelidir.
Dün 28 Şubat’tı…
Aradan geçen 27 yıldan sonra geriye dönüp baktığımızda mahzun olacağımız bir sürü şey var.
Kim bilir kaç nesli kaybettik bu hengâmede.
Canımızdan aziz bildiğimiz değerler horlanıp alçakça tahkir edilirken, aziz olanın meğerse sadece canımız olduğu gerçeğiyle yüzleştik bu yüzden…
Ama bir ümidimiz var bugün yine bu tarih münasebetiyle.
Evet, yeniden yeşerecek bir ümidimiz, bu ümidin yeşermesine vesile olan bir lider var en azından.
Zalimlere “dur” demesini bilen, onları ait olduğu çöplüğe iade eden bir lider…
Yukarıda dedik, 28 Şubat hesaplaşması muhakkak tamamlanmalı diye.
Doğru, üniformalı zalimlerle beraber siyasetçiler de (kısmen de olsa) hesaba çekildi.
Peki, ya elindeki kalemi misket bombası gibi kullanan aşağılık güruha ne demeli?
Onlar nerede sahi?
Buraya bir sürü aşağılık mahlûk ismi tadat edebilirim.
Midenizin kaldırmayacağını varsayıp içtinap ediyorum bundan ama asla bunları unutmamamız gerektiğinin de altını çiziyorum.
Zira unutan, benzer bir zulmü tekrar yaşamaya mahkûm olur…
Nihat Nasır / Haber7
Yorumlar4