Gâvurda adalet, işbirlikçide şahsiyet olmaz!

  • GİRİŞ11.07.2024 08:57
  • GÜNCELLEME13.07.2024 11:25

Avrupa futbol şampiyonasında, milli takımın maruz kaldığı haksızlıklar hepimize unuttuğumuz bir gerçeği bir kez daha hatırlattı.

Bahsini ettiğimiz gerçeği merhum Cemil Meriç şöyle ifadelendirmiş.

“Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı yani İslam!”

Bizim açımızdan bu, sadece şeref duyacağımız bir şeydir.

Yani, her hal ve şartta ‘İslâmî’ olmak, ‘İslâm’ gibi görünmekten daha büyük bir şeref olabilir mi?

Batılıların, bizim şeref duyduğumuz bu bakış açısı, bir tanımlama olsaydı eğer, elbette ki hiçbir sorun olmazdı lakin onların bakış açılarını motive eden yegâne unsur İslâm’a olan tarihi düşmanlıklardır. Yani bize baktıklarında öldüresiye nefret ettikleri bir düşman görüyorlar.

Bu gerçek, futbol gibi malayani bir meselede de kendini gösteriyor.

Daha doğru bir tabirle, düşmanlıklarını açık edecek hiçbir vesileyi ıskalamıyorlar.

Bunun için kendi elleriyle yaptıkları ‘demokrasi’ ve ‘evrensel insan hakları’ putunu da hiç tereddüt etmeden bir hamlede yutuveriyorlar.

Milli maç vesilesiyle bir kez daha gördük ki, söz konusu Türkiye olunca, ne nezaket kalıyor batılılarda ne ahlak ve ne de hak hukuk…

Koydukları kurallar ve belirledikleri norm bize gelince bir anda buharlaşıveriyor.

Azıcık da olsa vicdanı olan batılılar da gördüler bu gerçeği.

Kimi açık açık ifade etti, kimi mahcup bir edayla kem-kümlerin ardına sığındı.

“Futbol asla sadece futbol değildir” demiş İngiliz yazar Simon Kuper…

Hatta adam kitabını da yazmış bu olgunun.

Güçlü olanların, yönetim erkini ellerinde bulunduranları kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları bir enstrümandır futbol.

Bunu, ekonomik gerekçelerle kullandıkları gibi sömürü aracı olarak da kullanırlar ve bize karşı uyguladıkları şekliyle de tamamen siyasi bir mahiyete de büründürürler.  

Eminim ki, herkesin ve hepimizin adalet duygusu incindi maruz kaldığımız haksızlıklar vesilesiyle. Bunu öylesine nobranca ve kör parmağım gözüne bir kabalıkla yaptılar ki, sadece haksızlıkla yetinmeyip stadı dolduran on binlerce taraftarı bir kez dahi ekrana getirmediler.

Maçı seyretmeye giden Sayın Cumhurbaşkanı bile göstermediler diyeyim de gerisini varın siz hesap edin.

Batılının, bahse konu Türkler/Müslümanlar olunca takındığı adalet anlayışı bu.

Tamam, bunu anlıyoruz diyelim, peki, bu memleketin ekmeğini yiyip de tıpkı batılı efendileri gibi yaşadığı ülkeye düşmanlık edip gavurların saflarında yer alanlara ne diyeceğiz?..

Bakınız bunun tarifi yoktur işte!..

Bu psikolojiyi anlamak mümkün değildir ve hiçbir zaman da mümkün olmayacaktır.

Anılan güruh, batılıların kendilerine de aynı tarifeyi uyguladığı gerçeğine gözlerini kapayarak uşaklıkta devam ederler ilginç bir biçimde…

Köle desen değil, esir desen değil… Zira netice itibariyle kölenin de esirin de bir şahsiyeti vardır. Bunlarda şahsiyetin zerresine tesadüf edemezsiniz…

Batılılar nezdinde, Müslüman bir topluluk içerisinden çıkan ‘ateistler’ de sorunludur.

Bu işbirlikçileri, düşmanlarını yani bizleri vurmak için bir silah olarak kullanırlar ama asla güvenmezler. Hatta zamanı geldiğinde buruşturup çöpe atmaktan da imtina etmezler.

İşin tuhaf tarafı, bizim şahsiyetsizlik ve dahası ihanetle suçladığımız bu kesim, öteden beri kendisini bu toplumun asli unsuru olarak görürler.

Kendilerini bir tür efendi, geri kalanları da parya gibi niteledikleri bir sır değil.

O yüzden gelişen her hadiseyi muhakkak surette siyasete indirgeyip bu bağlamda hakaretler savururlar/savurdular hep…

Kendi istedikleri partiye oy vermedikleri için bu millete ‘bidon kafa’ ve ‘göbeğini kaşıyan adam’ aşağılamasında bulunan bunlar değil miydi sahi?

Maç vesilesiyle batılıların adaletsiz davranışlarına maruz kalmadık sadece, mezkûr kesimin de aşağılık davranışlarına muhatap kaldık.

Voleyboldaki başarı üzerinden malum bir oyuncunun sapkınlığını kutsallaştırıp mütedeyyin insanlara hakaret eden güruh, kendi ideolojilerine uymayan bir sembolü yerden yere vurarak hem sporcuların muazzam başarılarını hiçe saydılar ve hem de bu halka ve halkın değerlerine saldırdılar.

Yaşadığımız tüm bu hadiseler bize gösterdi ki, dünyanın hiçbir yerinde bizdekine benzer halk düşmanı bir kitle yok.

Her ülkede ve coğrafyada kendi halkıyla kavgalı tıynetsizler mutlaka vardır ama bizdekine benzer, memleketin kaymağını yemekle kalmayıp milletin asli unsuru olduğunu iddia eden halk düşmanları bulunmaz. 

Şu bir gerçek ki, hariçten gelen tehlikeyle savaşmak ve onu bertaraf etmek, dâhilîdeki düşmanlara nispetle çok daha kolaydır.

Gavuru canınız pahasına yenersiniz de bu gavurdan daha beter işbirlikçi gavurları ne yapacaksınız?..

Çok açık bir biçimde ifade etmeliyim ki, bu aşağılık güruhun tasallutundan kurtulamadığımız sürece gerçek bağımsızlığa kavuşmamız da asla mümkün olmayacaktır.

Yorumlar44

  • Adil 2 ay önce Şikayet Et
    Kalemine sağlık
    Cevapla
  • Cihad 2 ay önce Şikayet Et
    Hislerimize tercüman olmuşsunuz, kaleminize sağlık...
    Cevapla
  • İsmet 2 ay önce Şikayet Et
    Önce PKK'lı soysuzlar sonra da işbirlikçi güruh millî mücadele ruhuyla bertaraf edilmeli.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Yılmaz 2 ay önce Şikayet Et
    Harika
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • Yılmaz 2 ay önce Şikayet Et
    Harika
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat