Suriye’de sadece rejim güçleri değil işbirlikçiler de yenildi!
- GİRİŞ05.12.2024 09:05
- GÜNCELLEME06.12.2024 10:03
Suriye, kelimenin tam manasıyla bir turnusol vazifesi görüyor.
İyilerle kötüleri, memleket sevdalılarıyla Türkiye düşmanlarını, zalim seviciler ile mazlumdan yana olanları, yalancılar ile doğrucuları, içi kin ve nefretle dolup taşanlar ile muhabbet fedailerini birbirinden ayıran bir turnusol bu…
Aslında bu karşıtlıklara dair daha bir sürü şey yazabilirdim lakin bu kadarı bile meseleyi anlamamız için kâfi…
Yaşananlar hepimizin malumu…
Suriye’de beklenmedik bir gelişme husule geldi ve tabir caiz ise her şey bambaşka bir mahiyet kazandı.
Hadiseyi olabildiğince özetleyeyim dilerseniz.
Öteden beri Özgür Suriye Ordusunu destekleyen Türkiye, 2019 yılında Astana süreci bağlamında Suriye’deki rejim hesabına masada bulunan Rusya ve İran ile bir mutabakata vardı.
Bu anlaşmaya göre İdlib ‘Gerginliği Azaltma Bölgesi’ olarak kabul edilmiş ve sivillerin zarar görmemesi için bu bölgeye yönelik hiçbir şekilde bir saldırı olmaması yönünde mutabakata varılmıştı.
Bu mutabakata uyulduğu takdirde Türkiye’nin desteklediği Muhalif güçler de operasyonlara girişmeyecek ve böylelikle bölgede görece itidal süreci devam edecekti.
Taraflar bir süre bu mutabakata bağlı kaldı fakat çok geçmeden İran destekli milis güçleri, Türkiye’nin, İsrail saldırganlığının azmaması maksadıyla takındığı mutedil tavrı istismar ederek belirlenen bölgeye sivilleri de kapsayan saldırılar düzenledi.
Bununla eşzamanlı olarak İdlib bölgesine yönelik Rusya Federasyonu’nun hava, Suriye rejiminin kara saldırıları son dönemde belirgin bir şekilde yoğunlaştı.
Bu saldırılar neticesinde yüzlerce sivil öldü/yaralandı.
Tabir yerinde ise bıçak kemiğe dayanmıştı artık.
Türkiye, anlaşmaya uyulmadığı için muhalif güçlerin saldırıları püskürtme girişimine onay verdi ve sonrasında olan oldu.
Rejim güçleri bir anda dağıldı ve toparlanma imkânı bulamadıkları için arkalarına bakmadan kaçıverdiler.
Bu, muhaliflerin de beklemediği bir gelişmeydi ve hiç hesapta olmadığı halde iş, Halep’in alınmasına kadar vardı.
Sonrası çorap söküğü gibi geldi…
Yazının başında tanımlamaya çalıştığım ayrışma tüm bu gelişmelerin sonunda bir kez daha gözler önüne serildi maalesef.
Memleket sevdalıları, on binlerce masumu katleden zalimlerin yenilgisine sevinirken, zalim seviciler ve Türkiye düşmanları bu beklenmedik gelişme nedeniyle adeta kahroldu.
‘Zalim sevicilerin’ içlerinde ise enteresan bir biçimde ‘her kesimden ‘ insan vardı.
Sözde solcularla birlikte İran’cılar, Kemalistlerle birlikte SP’liler, Esed yanlıları ve Kürtçüler ile sözde kimi İslâmcılar, koro halinde kahroluyorlardı.
Halep kalesine Türk bayrağı asılması sadece Kemalistleri ve Kürtçüleri kahretmiyor, İran’cılar ve SP’liler de Esed için ağıt yakıyorlardı.
Hepsinin ortak talebi, Türkiye’nin bu gelişmeye dur demesi yönündeki hezeyanlarıydı.
Oysa hiçbiri, yukarıda bahsini ettiğimiz saldırılar olurken, masum siviller ve çocuklar katledilirken gıklarını bile çıkarmıyorlardı.
Hele de İran destekli milisler ile rejim güçleri ortaklaşa olarak yüzbinlerce masumu katlederken ortalarda bile görünmüyorlardı.
Bu zulümler ve alçaklıklar ne yazık ki, unutulmuştu.
Keşke sadece unutulmakla kalsaydı.
Türkiye hesabına ‘hayırhah’ bir gelişme olduğuna inandığımız bu neticeye şiddetle karşı çıkıyorlar ve hâlâ zalimlerden zalim beğeniyorlar.
Hiçbirinin Türkiye adına bir beklentisi ve ümidi yok.
Hatta Türkiye kazançlı çıkar diye endişelere gark oluyorlar.
Kemalistlerden, PKK’lılardan, solculardan, İslâm düşmanı ideolojik gruplardan müteşekkil bu bedhahları anlıyorum da sözde Müslüman geçinen kesimleri anlamam bir türlü mümkün olmuyor ne yazık ki…
Türkiye’nin ekmeğini yiyip de bu memlekete gadreden mezkûr taife, ne stratejiden, ne uluslararası çıkar ilişkilerinden ne de mazlumdan yana hakkaniyetli bir duruştan zerre kadar anlamıyor!
Topu zır cahil!
Esed hesabına kahrolan kesim, orta yerdeki gelişmeleri de değerlendirmekten aciz zira…
Suriye’de anılan gelişme olduktan sonra bizdeki Türkiye düşmanı basiretsiz ve cahil güruhun rağmına, bir zamanlar Amerika Savunma bakan yardımcılığı ile Dışişleri bakan danışmanlığı yapmış olan Michael Scott Doran isimli şahıs bakınız neler söylüyor…
Lütfen, bu şahsın yazdıklarını, yukarıda anılan sıfatlarla birlikte Orta Doğu’nun uluslararası siyaseti konusunda uzman Amerikalı bir analist ve Hudson Enstitüsünde araştırmacı olduğunu hatırda tutarak okuyun…
X platformunda 1 Aralık tarihli postta şöyle diyor. Michale Scott Doran:
“Esad rejimi için geri sayım bir kez daha başlarken, herkes bu sefer olaylar üzerinde diğerlerinden daha fazla etkiye sahip bir gücün olduğunu anlamalıdır.
Bu, ne Rusya ne İran ne İsrail ne de ABD değil!.
Bugün Suriye'deki sahadaki en etkili güç Türkiye'dir.
As the countdown begins once again on the Assad regime, everyone should understand that this time there is one power that has more influence over events than any other. It is not Russia or Iran. It is neither Israel nor even the U.S. The most influential power on the ground in…
— Mike (@Doranimated) November 30, 2024
Dahası, Türkler düzenli ordularını bile konuşlandırmadan Esad rejiminin temellerini sarsıyor. Yıllardır öngördüğüm Ortadoğu güç dengesindeki değişim şimdi gerçekleşiyor.”
Elin uzman gâvuru, meseleyi böyle görüp değerlendirirken, içerideki cahil ve niteliksiz güruh hâlâ Türkiye’nin yanlış yaptığını ve bir zalimi (ABD-İsrail) başka bir zalimle (Esed ve milislerin sahibi İran ile havadan ölüm yağdıran Rusya) ile perdelemeye çalışıyor.
Bunların tamamı aslında Türkiye’nin ‘etkin bir güç’ olmasından rahatsızlık duyuyor ve adı her ne olursa olsun, zalimlere teslim olunmasını istiyorlar.
Oysa Türkiye, hem ABD-İsrail hesabına çomak sokacak hem de Esed-İran ve Rusya troykasının bölgeyi parsellemesinin önüne geçebilecek güçte ve yetkinliktedir.
Görülmek istenmeyen gerçek budur ve inşallah Türkiye, bu basiretsiz yaklaşıma teslim olmayacaktır.
Evet, Türkiye bölgenin geleceğinin belirleneceği bu stratejik mücadelede piyon değil, oyun kurucudur!
Hem de adı geçen tüm ülkelere ve içerideki işbirlikçi piyonlara rağmen bu böyledir!
Zaman zaman konjonktür nedeniyle hesaplar değişse bile böyle olmaya devam edecektir, Allah’ın izniyle…
İnanmayan kenara çekilsin!
Yorumlar99