Çok tehlikeli bir oyun oynuyorlar!
- GİRİŞ30.01.2025 07:50
- GÜNCELLEME30.01.2025 09:25
Yazı başlığında ‘oyun oynuyorlar’ dememin sebebi, aşağıda tek tek belirteceğim işbirlikçi şahsiyetlerin esasen kökü dışarıdaki bir takım şer odaklarına bile isteye tetikçilik yapmalarından ötürü hak ettikleri ‘kukla’ sıfatı…
Kuklacı, periyodik aralıklarla elindeki kullanışlı aparatları devreye sokuyor ve gösteri başlıyor.
Kökü dışarıda olduğu için ‘çok tehlikeli’ bir oyun bu…
Şer güçler ülkemizde, defalarca oynadı bu oyunu.
Hangi birisini örnek versek ki…
Yakın geçmişteki ‘Gezi’ mesela…
Yahut hemen sonrasındaki PKK üzerinden gerçekleştirilen 6-7 Ekim kalkışması…
Peki, ya FETÖ’nün alet edildiği paralel ihanet vesilesiyle devleti ele geçirme operasyonuna ne demeli?..
Gelelim hainane oyuna ve ayrıntılarına…
Son zamanlarda muhalefet, bütün unsurlarıyla “taammüden suç işleyerek” sistemi çalışamaz hale getirmek için operasyon üstüne operasyon yapıyor.
Dikkat buyurunuz, “muhalefet” derken hem partileri, hem medyayı ve hem de STK’lar ile irili ufaklı birtakım kuruluşları kastediyorum.
Artık emir nerden geldiyse topyekûn, bilerek, gözeterek ve kasten suç işliyorlar ve bu yolla ülkede kaos oluşturup memleketi bir bilinmeze doğru sürüklemeye çalışıyorlar.
Tıpkı ‘Gezi’deki gibi, tıpkı, diğer kalkışma örneklerinde olduğu gibi…
Bu kez denedikleri, ardı ardına suç işleyerek sistemi çalışamaz hale getirmek.
Daha doğrusu topluca hukuk ihlalleri yaparak, bağımsız yargıyı acze düşürmeye çalışıyorlar.
Amaç, yargının bu ihlaller nedeniyle yapacağı müdahalelerin ‘hükumet baskısı’ gibi algılanmasını sağlamak elbette…
Kitleleri bu yönlendirilmiş algı üzerinden sokağa dökmek ise nihai gayeleri…
Ümit Özdağ, sırf bu maksatla toplumu provake etti uzun bir süre…
Masum ve mazlum insanları hedef gösterdi başlangıçta.
Siyaset kurumu, rolü bir siyasi patinin genel başkanlığını oynamak olan bu özneye bu süre zarfında mütemadiyen sabır gösterdi, görmezden geldi.
Lakin adamın işi toplumu ifsat etmek olduğundan, bununla yetinmedi ve MİT mensuplarını ifşa eden açıklamalar yaptı.
Bu da kesmeyince de doğrudan cumhurbaşkanını hedef alan hakaretler savurdu…
Sokak röportajları adıyla medya unsurları devreye girdi sırasıyla.
Sözüm ona gündelik hadiseleri soruyorlardı fakat işin ucu, mutlaka ya cumhurbaşkanına hakarete yahut toplumu infiale sevk edecek tahriklere dayanıyordu her seferinde.
Belediye yöneticilerine, kanunca suç sayılan işlemleri yaptırmaya gelmişti sıra.
İhale yolsuzluklarından tutun da, kime, nasıl gittiği belli olmayan astronomik miktarlardaki paraların dağıtılmasına, haksız işten çıkarmalara ve keyfi uygulamalara varıncaya kadar birçok hukuk ihlalleri bile isteye gerçekleştirildi.
Ciğerimizi yakan yangın hadisesinde de gördük ki, insanların canı pahasına yasal zorunluluklar rafa kaldırılarak bu müessif olaydan bile bahsini ettiğimiz provokasyonlar yapıldı.
Onlar sandılar ki, ardı ardına işledikleri bu hukuk cinayetleri görmezden gelinecek, ‘siyasi baskı’ gibi algılanmasın diye tüm bu olup biten sineye çekilecek…
Bu, çok tehlikeli bir oyundu ve harlanan ateş birilerini muhakkak yakacaktı…
Ya, bu aleni saldırılara göz yumması beklenen hukuk müessesesi ya da ateşi tutan el yanacaktı…
Hukuk, hem kendisine hem de topluma yönelen bu tehdidi görmezden gelmedi ve gerekenler ardı ardına yapılmaya başlandı.
Dünyanın her yerinde suç olarak tanımlanan fiilleri işleyen Ümit Özdağ’ın tutuklanması bu kararlılığın bir göstergesiydi.
Ardından, gerek sosyal medyada ve gerekse konvansiyonel medyada uç veren anarşizme el atıldı.
Suç işleyen kim varsa derdest edilmeye başlandı.
Yolsuzluk şayialarının ayyuka çıktığı belediyelerde soruşturmalar ve tutuklamalar birbirini takip etti.
Hukukun takındığı bu kararlı tavrı boşa çıkarmak için en başından beri planladıkları ‘hükumet baskısı’ tiyatrosunu devreye soktular tahmin edileceği üzere…
Anlaşılan, bu karşı tavra çok da hazırlıklı olmadıkları için kendi kendilerini çürüten açıklamalar yapmak zorunda kaldılar.
Savcıları ve hâkimleri doğrudan hedef almaktan çekinmediler malumunuz olduğu üzere.
İsim vererek ve çocuklarını hedef göstererek hem de…
CHP genel başkanı öylesine acze düştü ki, olmayan bir ‘bilirkişi raporunun” varlığını iddia etti ve uyduruk bir rapor yayınladı.
Üzerinden saat bile geçmeden Adalet Bakanı bir açıklama yaptı ve Özel’in, suçu örtbas etme kaygısıyla ‘korsan bir rapor’ yayınladığını söyledi.
CHP genel başkanı bu gerçek karşısında suspus oldu ama medyaları hiçbir şey olmamış gibi bu uyduruk raporu referans göstererek toplumu yanıltmaya devam etti.
Tüm bu olup bitene rağmen, hakikati susturma ve halkı yanıltma konusunda geri adım atmaya niyetli değillerdi.
Belediyelerdeki yolsuzluklarla ilgili atanan ‘bilirkişiyi’ hedefe koydular bu kez.
Maksatları, bu şahsın AK Partiyle ilişkili olduğu şayiasını yayıp hazırlanacak olan raporları manipüle etmekti.
Bunun için açık bir hukuk ihlali bile yaptılar.
Sözde bir gazeteci, bilirkişiyi arayarak suçlamalarda bulunan bir konuşma yaptı ve ilgili zatın onayı olmadığı halde bunu yayınlayarak yandaşların hedefine koydu.
Hukuk, buna da göz yummayıp mücrimleri gözaltına alınca, bu kez “özgür basın” teraneleri okumaya başladılar.
Oysa bu konuda TCK 133 maddesi gayet açıktı ve şöyle diyordu.
“Kişiler arası konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması ve ayrıca bu konuşmaların rıza olmaksızın ifşa edilmesi suçtur!”
Evet, görüldüğü üzere devleti ve hukuku bezdirme pahasına, her alanda ve ha bire suç işliyorlar.
Onlar, otomatiğe bağlanmış bu suç fiillerinin siyasi kaygılarla görmezden gelineceğini bekliyorlardı ve tüm hazırlıklarını bunun üzerine yapmışlardı.
Uyguladıkları bu anarşizm vesilesiyle sistem çalışamaz hale gelecek ve bu da bir süre sonra yandaşların sokağa dökülmesiyle sonuçlanacaktı.
Lakin bekledikleri olmadı ve devlet, manevi şahsiyetini hedef alan bu suç makinalarına gereken cevabı verdi ve vermeye devam ediyor.
Görünen o ki, benzeri manipülasyonlar bir süre daha devam edecek.
Bunu, Ekrem İmamoğlu’nun düzenlediği son basın toplantısından anlıyoruz.
Hatırlayacaksınız, Beşiktaş belediyesindeki yolsuzluklar nedeniyle yapılan tutuklamalar sonrasında Sayın Cumhurbaşkanı; “turpun büyüğü heybede” diye bir ifade kullanmıştı.
Öznesi belli olmayan bu açıklama üzerine İmamoğlu; “turpun büyüğü benim” dedi bu basın toplantısında.
Bir ‘ön alma’ çabasından başka bir şey olmayan bu açıklama ile kendisiyle ilgili başlaması muhtemel bir hukuki girişimi şimdiden engellemeye çalışıyor ama aslında yaptığı bir tür suç itirafı…
Bu itirafla kişisel olarak amaçladığı da bir an önce partisi tarafından 2028 yılında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçiminde aday gösterilmek.
Bu kişisel çıkarlar uğruna memleketi yangın yerine döndürmekte de hiç tereddüt etmiyorlar görüldüğü üzere…
Bu hadiseler neticesinde kuklacı, Türkiye’nin oyun kurucu konumundan uzaklaşarak biat etme ve teslim olma noktasına gelmesini sağlayacak, bahsi edilen bu işbirlikçilere de ‘kişisel çıkar’ olarak bu makam ve mansıplar düşecek…
Bu çok tehlikeli bir oyun fakat kuklalar kendilerine düşen pay için her türlü melaneti yapmaya dünden razı gibi…
Hak encamımızı hayreyleye…
Nihat Nasır / Haber7
Yorumlar46