Siyaset Fahişeleri
- GİRİŞ31.01.2015 09:40
- GÜNCELLEME02.02.2015 08:27
Rahmetli Erbakan Hoca da yemekhanedeydi. Beni yanındaki sandalyeye davet etti. Tam o sırada Recai Ağabey ‘ Hocam Ömer Vehbi’nin dünkü yazısını okudunuz mu? ‘ diye sordu. Hoca da elbette okudum dedi. Yazının başlığı Siyaset Fahişeleri idi. Ama isim verilmiyordu. Hoca kulağıma eğildi ve üç isim sıraladı. Adeta şoke olmuştum. Çünkü yazıyı yazarken düşündüğüm üç isim de aynı kişilerdi.
Aradan tam on yıl geçti. Şimdi dönüp bakıyorum da değişen pek bir şey yok. Seçimlere yaklaşırken ayak oyunları, karalama kampanyaları ile adeta bir haysiyet katliamı yaşanıyor. Adaylık yarışına kalkışanlar kendilerini takdim edeceklerine rakip olarak gördükleri insanları itibarsızlaştırma gayretine kalkışıyorlar. Yalan haber,iftira,dedikodu vakai adiye olmuş. Temayül belirleme işini açık arttırma yolu ile ihaleye dönüştürmeye kalkışan siyaset bezirganları sahnede.
Benim asıl üzerinde durduğum konu bu değil. Dava adamlığı ile cingözlük arasındaki farka dikkatleri çekmek istiyorum. Siyaseti bir geçim aracı, partileri de atlama taşı gibi gören, hiçbir mukaddesi olmayanlardan söz ediyorum.
Müsaadenizle tam on yıl önce kaleme aldığım ve Erbakan Hoca’nın kimleri kastettiğimi tam isabetle teşhis ettiği yazıdan geniş bir özet sunmak istiyorum.
‘’ İran'ın eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani, şimdilerde komşu bir ülkenin devlet başkanlığı koltuğunu işgal eden bir politikacı ile ilgili olarak kendisine sorulan soruyu cevaplandırırken: ''O bir siyaset fahişesidir.'' değerlendirmesinde bulunmuştu.
Doğrusu o günden bugüne bu tabir üzerinde bir hayli düşündüm. Oysa bedenini bir çıkar karşılığında satan kişiye fahişe denilir. Elbette bu tanımlama, fahişelik kavramını çok dar çerçeve içinde ve cinsel ağırlıklı olarak değerlendirmektir.
Ben bu yazıda onlardan değil ama, inançlarını, fikirlerini, değerlerini, geçmişlerini, dostlarını, dostluklarını tezgaha koyarak "iş tutmaya" kalkışanlardan söz etmek istiyorum.
Evet; siyaset ve fikir fahişelerinden söz ediyorum.
Bu ülkede; her seçim dönemi başka başka partilerden aday olarak parlamentoya girme yolunu bulabilen, hangi partinin iktidara gelebileceğini kestirerek, o partiye kapılanan ve o partinin zaafa uğradığı anda arkasından onu hançerleyerek karşı tarafa geçmekte en ufak bir ahlâki sorun görmeyen politikacıların varlığı herkesin malumudur. Üstelik, bu dönekliği ve yeni efendinin gözdesi olmak için binlerce işve yapmayı "üstün politika" veya "reel politik" olarak göstermeyi de marifet sayarlar.
Aslında bunlar politik hayatımızda çok önemli bir işlevde görürler. Onların tercihleri hangi partinin iktidar olabileceğini ve hangi partilerin ileride bölünüp parçalanabileceklerini tahmin etmede önemli bir göstergedir. Kısacası partilerin gücü ve ilk seçimde nasıl bir sonuç alabilecekleri konusunda bir tahminde bulunabilmek için bu zevatın rotasını izlemek yeterli fikir verir çoğu zaman... Zira, bulundukları partide en üst düzeyde parti yönetimine getirilmiş olmaları veya partileri iktidar ise hükümet üyesi olmaları onların o partiye sadık kalmaları için asla yeterli değildir. Eğer bulundukları partinin dağılması veya parçalanması gerekiyorsa, bu konuda bir "tiyo" alınmışsa, bir bakarsınız "seferilik hali" başlamıştır.
Önce basındaki dostları! vasıtası ile ufaktan ufağa iğneleyici haber ve demeçler çıkar. Ardından bu zevat el-etek öptükleri liderlerini eleştirmeye başlarlar. Elbette bütün bunları da vatanseverlik ve hakşinaslık adına yaparlar... Ve sonra da malum "huruç" harekatı başlar.
Bunu öyle ustalıkla yaparlar ki; onları gözyaşları içinde birer milli kahraman, fedakarlık abidesi, vatan aşkı ile yanıp tutuşan "Türk büyükleri" olarak bağrınıza basar ve gelecek seçimde iktidara gelme ihtimali en yüksek partiye rica-minnet transfer olmuş olarak karşınızda görürsünüz... Bu da yetmez... Transfer oldukları partide en kestirmeden Başkanlık Divanı üyeleri oluverirler. Zira onlar, bulunmaz Hint kumaşıdırlar. Onlarda da diğerleri gibi makyaj, cilve, naz, teşhir kabiliyeti gelişmiştir.
Bunların kişisel güçleri, partilerine bir oy getirisi de genellikle yoktur. Ama bulundukları partinin aldığı her oyda kendi paylarının varlığını iddia etmekten asla geri durmazlar. Çoğu kez kendi seçim bölgelerinden değil, büyük illerin liste başı olarak seçime girme çabası içinde olurlar. Seçim kampanyalarını beş yıldızlı otel lobilerinden yönetirler. Vatandaşın ayağına gitmeyi, partilerine oy talep etmeyi "kasaba politikası" olarak görür ve küçümserler.
Yeri gelmişken şu noktanın da altı kalın çizgilerle çizilmelidir. Bunlar, "servislerle" içli-dışlı çalışırlar. Ne zaman harekete geçecekleri, nasıl bir politika izleyecekleri konusunda sürekli enforme edilirler. Yeri ve zamanı gelmişse kullanacakları tehdit ve şantaj için gerekli malzemeler bu servisler tarafından sağlanır. Hazırlanan bu malzemeler kimi zaman liderlerini, kimi zaman da parti içinde veya dışında kendilerine rakip olarak gördükleri kişileri tehdit, şantaj ve ürkütmek maksadıyla kullanılır. Eğer parti iktidar partisi ise, bu malzemeler hükümet üyesi olmak veya hükümet üyeliğinde kalmak için de epeyce işe yarar.
Bunların bir başka çarpıcı özellikleri, sığlıklarıdır. Onlar ülke ve dünya sorunları konusunda hiçbir çözüm takdim etmezler. Projeleri yoktur. Entellektüel kimliği bir yana bırakın, hiçbir alanda ve anlamda derinlikleri yoktur.
Ama eminim ki; bu kısa yazıyı okumanız bile gözlerinizin önünde bazı siyasetçilerin resmi geçit yapmalarına yetmiştir. Çünkü siz onları benden iyi tanırsınız. Hatta belki de bir kısmını alkışladığınızı da acı acı hatırlıyorsunuzdur. ‘’
Yorumlar5