'Go Home Tayyip!'
- GİRİŞ02.06.2013 09:14
- GÜNCELLEME02.06.2013 11:29
Yaşları onbeş bilemediniz onaltı ya vardı ya yoktu. Çocukları yürüyüş düzeninde tutmak adına daha toplandıkları noktanın bir kaç yüz metre aşağısında bile zoraki yürüdükleri her hallerinden belli olan aralarındaki bir kaç 'abi'leri ve 'ablaları'nın dışında 18'ini aşmış kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu.
Görünen o ki mahallenin sol tandanslı büyükleri, mahalle kafesinden, evinden ya da oyundan oynaştan topladıkları çocukları ellerine tutuşturdukları 'Go home Tayyip' pankartlarıyla yürütüyordu.
Bir an, caddeyi kapattıkları için zorunlu olarak durdurmak zorunda kaldığım aracımın camından tehlikeli oyunun çocuk figüranlarına 'Go home yavrum' demek geldi içimden...
Görüntü inanılmaz rahatsız ediciydi. Geçmişte olduğu gibi bugün de 'kafa'ları görsel anlamda kendilerine uymayanları Suudi çöllerine sürmeye kalkışan zihniyetin söylemlerinden bir farkı yoktu bunun. Birileri birilerini bir yerlere gönderme niyetine düşmüştü yine anlaşılan...
Bu ülkede hiç birimiz bir yerlere gitmeden birlikte yaşayamayacak mıyız?
Bu ülkenin başbakanını öz vatanından 'evine dön' pankartlarıyla 'gönder'me yaparken 'asıl ev'e dönmesi gereken kimdi acaba?
Tahrir'den ziyade tahrik kokan olayların mahalleden görünen tarafı bu olsa da bundan ibaret değildi tabi.
'Bir iki ayyaş' sözünün alınganlığı ve sağlık adına yapıldığı her seferinde vurgulanan kısıtlamaları yasak olan algılayanlarla, iktidarı devirme heveslilerinin ağaç gölgesinde buluşmasıyla oluşan dikkatleri çeken ses yükseltmesiydi.
Katliamcı Esed'in himayesinde ya da Arap Baharı fitili ateşlenmişken bir ucunu da Türkiye'de tutuşturalım diyerek Made in Israel menşeili taşeronları harekete geçirme projesi olabildiğince çabuk tutmuştu.
Hiç bir şeyimiz benzemese de Tahrir kopyalı pankartların bayraktarlaştırıldığı oyun sanılan bir ağır tahrik ve provokasyon kokan ayaklanma projesi her haliyle devredeydi.
Daha Reyhanlı'daki taşeronlara ihale edilen hainliğin yaraları kabuk bağlamamışken bu sefer Taksim'de sahne alınıyordu. Bir sonraki neresi olur bilinmez ama bizimle uğraşmaktan hiç vazgeçmeyecekleri açık... Uçan Türkiye'yi yere indirmek için her yolu denemek tek çareleri. İçimizdekileri de kışkırtacaklardı olmadı; dışarıdan bela da taşıyacaklardı. Öylede yaptılar.
Bir de diktatörü bulabilseler inandırıcı olacak ama demokrasinin olduğu yerde yetişmiyor bu menem...
Özellikle Sultan Abdülhamit Han'ı düşürdükleri günden beri açık açık ısıtarak harekete geçirdikleri dış destekli hainlik projeleri zincirinin sonuncusunu izliyoruz. Bir kez daha çocuklarımız tehlikeli bir oyunun içine çekiliyor, ateşe yürüdüklerini bilmeden...
Halkın büyük çoğunluğunun olanı biteni sükunet ve şaşkınlıkla izlediği olaylar bakalım nereye varacak. Aklı selim hakim olmazsa olaylar daha büyük acılara gebe görünüyor.
Ülkemde Ortadoğu uyarlaması bir tetikçilik sahnelenmeye çalışılırken küresel sermayeyi elinde tutan Yahudi lobisi bile boş durmuyordu. Anlaşılıyor ki oyun bu sefer daha büyük oynanıyor. Köpürtebildiğiniz kadar köpürmeliydi haberler, kalabalıklar tahrik edilebildiği kadar tahrik edilmeliydi. Medya, yetmedi fısıltı gazetesi, yetmedi sanal ortam... Ne kadar yalan, kara propaganda malzemesi varsa ortaya dökülmeliydi. Dökülmeliydi ki kalabalıklar isyan havliyle sokaklara dökülebilsin. Daha beteri var ki dillendirmeyi bile şeytanın avukatlığı sayıyorum. Ne olsa da iç çatışmayı tetikleyebilecek karşı görüştekiler bu yangın yerini seven sözde demokrasi havarilerinin karşısına dikilmemelidir.
Görevli polislerin de bir kaçına tahrik, kulağına fısıltı bırakıp şöyle göstericilerin üzerine üzerine yürütebildiler mi 'olacak bu iş' deyip heyecan fırtınasına kapılan özde değil sözde kalabalıkları daha da hırçınlaştırmanın anlamı yok.
Eminim ki koltuklarına kurulup olan bitenin pos bıyıklı taşeronu olanlar fazlasıyla mutludurlar.. Yangın çıkarmakta geçmişten mahir olanlar en başından beri sahnedeydi zaten... Alevler yeterince etrafı sardıktan sonra kenara çekilip keyifle izlemeye koyuldular.
Geçmiş mağlubiyetlerin ve sözde mağduriyetlerin kuyruk acılarıyla fiyaskolarını bakiye yapmış anamuhalefet partisi, marjinal terör gruplarıyla omuz omuza düştükleri meydanlarda başı çekiyor. Hesap başka... Şu aralıkta bize bir iktidar düşer mi hesabı... Her şey yolunda giderken baktılar ki iktidar olmaları en az 50-60 yıl mümkün görünmüyor son bir umut fitne ateşinden medet umuyorlar.
En alt kademe teşkilatlara kadar haber salınıverdi. Evde tencere, tava, kap kacak ne var çalın, lambayı ışığı söndürün diye... Yüzdeleri düşük kalabalıkları büyük göstermenin en kurnazca yolu...
Ne derlerse desinler Türkiye'yi yönetmeye talip bir siyasi partiye bu görüntü hiç mi hiç yakışmıyor.
Bir de Taksim'deki eylemler sırasında yüzlerindeki maskelerini hiç indirmeyenler var ki onlar oldukça dikkat çekiyor. Maskelerin arkasında ülkeyi bir kaos alanı gösterme planının baş aktörleri olan marjinal terör gruplarının cazgırları var.
Gezi parkındaki üç beş ağacın gölgesinde çıkan olayların arkasında, derinliği Türkiye'nin yeraltındaki karanlık dehlizlerine inen ucu Ortadoğu'da menfaatleri yerle bir olan güçlere uzanan bir yapı var. Türkiye'de çıkarılmaya çalışan isyan ateşini besler mi derseniz?
Bir kıvılcım gür bir ormanı yakmak için yeterli olsa da ormanın gerçek sahipleri itidalli olduğu sürece ve devleti idare eden akıl, duruma insan penceresinden el koyduğu sürece hiç bir çekinceye yer yok. Yeter ki üç beş dış besleme çakala bu gür ormanda pabuç bırakılmasın.
Bunun en anlamlı duruşunu bugün medyamız sergiliyor. Bence bunu gönülden tebrik etmek lazım. Söz konusu olan vatanın, milletin birliği ve selameti ise gerisi teferruattır!
Osman Ateşli - Haber 7
osman.atesli@haber7.com
Twitter: @oatesli
Yorumlar5