Erdoğan'ın idamını isteyen savcıya ne diyeceğiz!
- GİRİŞ10.01.2014 10:02
- GÜNCELLEME10.01.2014 21:51
Siyasi arenada bileğini bükebilmenin mümkün olmadığının anlaşıldığı her yeni aşamanın sonunda karşıdan yeni bir hamle geliyor. Her seferinde aynı kanaldan farklı yöntemler devreye sokuluyor. Bu tespit, geçmişten bugüne devam eden bir (ön)yargılamalar silsilesinin hafızalarımızda bıraktığı algının bir sonucu...
Evet, Recep Tayyip Erdoğan'dan bahsediyoruz..
Hatırlayalım lütfen;
Üç kez mensubu olduğu partiler kapatıldı, bir kez kapatılmaya teşebbüs edildi. Yüzlerce soruşturma geçirdi. O 'durmak yok' diyerek yoluna devam etti.
Milli Selamet Partisi ile başlayan siyaset yolculuğu, Milli Görüş geleneğinin devamı olarak sırasıyla Refah Partisi, Fazilet Partisi ile devam etti. Mensubu olduğu partileri, siyasi çalkantılar ve hukukun ideolojik bakışlara kurban verilmesi sonucu ardı ardına kapatıldı. Mahkum oldu. Hakkında idamla yargılama bile talep edildi. Siyasi yasaklı hale getirildi. İktidarda olan partisi kapatılmak istendi. Yetmedi, Yüce Divan ile tehdit edildi. Erdoğan, önüne çekilen tüm engelleri mücadeleci kimliğiyle aşarak siyasette kendi tanımıyla 'ustalık' günlerine geldi. Bugün yine yargı üzerinden bir el ona ulaşmanın hesaplarını yapıyor.
Sabrınıza sığınarak geçmişi özetlemek istiyorum;
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'ydı. 6 Aralık 1997 tarihinde Siirt'te bir şiir okudu. Dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş devreye girdi. Diyarbakır DGM'de jet hızıyla dava açıldı.
Soruşturma bağımsız dense de mevzu o sırada sürmekte olan Refah Partisi'nin kapatılması davasıyla doğrudan ilgiliydi. Böylece, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ndeki başarılı çalışmalarından dolayı partinin potansiyel lider adayı olarak görülen Erdoğan'ın önüne ilk barikat kuruldu.
Dava, 21 Nisan 1998 tarihinde sonuçlandı. Savcı Abdurrahim Yaman, Erdoğan'ın birlik ve beraberliğe davet eden bir konuşma yaptığını belirterek sanığın beraatini talep etti. Savcının beraat talebi hiçe sayıldı. Diyarbakır 3 No'lu DGM bire karşı iki oyla Erdoğan'ı 10 ay hapis cezasına çarptırdı.
Reis'in avukatı Hayati Yazıcı'nın kararı temyiz eden başvurusu birilerini telaşlandırmaya yetti. Adli tatil olmasına rağmen Vural Savaş, Ankara'ya gelerek zehir zemberek bir tebliğname düzenledi.
Hukuk zemini bir kez daha zorlandı. Sonra?
Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi, 23 Eylül 1998 tarihinde gündeminde bulunmamasına rağmen dosyayı ele aldı ve kararı onadı.
Yapılan karar düzeltme talebini Başsavcı Vural Savaş da reddedince Erdoğan'ın mahkumiyet kararı kesinleşti. Erdoğan'a 10 ay hapis ve ömür boyu siyaset yasağı çıktı.
Ve malumunuz Pınarhisar Cezaevi'nde geçen 10 ay...
O yine, pes etmedi.
Adaletin kestiği parmak acısa da o milletini arkasına alarak yeniden doğuşun hayallerini kurdu.
Hukuku bir kez daha çözüm yolu seçti. Adil yargılama ve düşünce özgürlüğü ilkelerinin ihlal edildiği gerekçesiyle 1999 yılında AİHM'e şikayette bulundu. Kendisine yöneltilen suçlamaların pek çoğu haksız bulundu.
Bu kararlara rağmen siyaset yolunda önünde aşılması güç bir 'antidemokratik' duvar vardı.
Batı'nın sert uyarılarına rağmen siyasi yasaklı göründüğü için milletvekili adaylığı reddedildi.
Erdoğan'ın yasağı Türkiye'nin en ünlü 6 ceza hukuku profesörünün "suç unsuru yoktur" dediği şiirli bir konuşmaya dayanıyordu.
Yaşananlar ne ilkti ne de son olacaktı. Bu garip siyaset yasağıyla ilgili olarak çok daha ilginç gelişmeler yaşandı. Yasak kararı daha önce çıkan erteleme yasasına ve 312'nci maddede yapılan değişikliğe rağmen bir türlü kaldırılmadı. Üzerinden geçen 5 yıla rağmen, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nden Yüksek Seçim Kurulu'na kadar karar değişmedi. Hasan Celal Güzel gibi pek çok siyasinin yasağı kalkarken 312 değişikliği Erdoğan'a işlemedi. Çelişki ve hukuka aykırı uygulama endişeleri sürekli dile getirilse de bir değişiklik olmadı. Yargının siyasallaşmasıyla ilgili birtakım soru işaretleri akıllardan hiç gitmedi.
Amaç bir şekilde hukuku araç yaparak önünü kesmekti.
Aynı zamanda eski bir hakim olan Avukatı Yazıcı bunu, "Tayyip ismi işin içine girince yıllardır aynı şekilde uygulanan kanunlar bile birden bire farklı anlaşılmaya başlanıyordu" sözüyle özetliyordu.
Uzun uğraşlar sonunda Diyarbakır 4 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi Erdoğan'ın adli sicil kaydının silinmesine karar verdi. Ancak bu kez de Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu hızla devreye girerek bu kararın yok hükmünde olduğunu ilan etti. Yargıtay Başsavcısı'nın bir mahkeme kararını yok sayma yetkisi olmamasına rağmen bu yapıldı.
Zorlama karara kılıf, başkanlığını Naci Ünver'in yaptığı 8'inci Daireden geldi. 312'nci maddenin sadece unsurlarının değiştiğini, Erdoğan'ın cezasının infaz edilmiş olması nedeniyle kanunda yapılan değişiklikten yararlanamayacağı hükmü verildi.
Erdoğan'ın savcı ve mahkemelerle imtihanı bununla da bitmedi... Tayyip Erdoğan 'adalet perisi'nin önüne gelmeye devam etti. Hep adalet bir gün tecelli eder beklentisiyle...
2002 seçimleri öncesinde bu kez Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, sahneye çıktı. Bu kez 1992 yılında Rize'de yaptığı konuşma 8 yıl sonra önüne getirildi. AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında TCK'nın 146'ncı maddesine göre cezası idam olan 'Devletin anayasal düzenini bozmaya teşebbüs' suçundan soruşturma başlatıldı ve tutuklama talep edildi. Bu talep de Ankara 2 No'lu DGM tarafından oybirliği ile reddedildi.
Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel'in tutuklama talebiyle ifadeye çağırdığı Erdoğan, tutuksuz yargılanmak üzere serbest kaldı.
Tayyip Erdoğan'ı yakın takibe alan Savcı Yüksel'in 1993 yılında Almanya'da yaptığı konuşmayı da gündeme aldığı ancak sorguda anlaşıldı.
Öyle ya siyasetin yıldızı parlayan oyuncusu Recep Tayyip Erdoğan siyaset dışında tutulmalıydı ve sahaya girmesine izin verilmemeliydi.
2002 seçimlerinde yüzde 34 oyla iktidara gelen AK Parti'nin genel başkanı R. Tayyip Erdoğan, siyasi yasağı nedeniyle seçimlere giremedi ve milletvekili seçilemedi. Hal böyle olunca arka planda kaldığı hükümetine başkanlık da edemedi. 58. Hükümet, Abdullah Gül'ün başkanlığında kuruldu.
Hükümet, Erdoğan'ın siyasi yasağının kaldırılması için TBMM'ye sunduğu yasa teklifi oy çokluğuyla Meclis'ten geçse de Köşk'teki 'hukukçu'dan veto yedi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer teklifi "öznel, somut ve kişisel" olduğu gerekçesiyle geri çevirdi.
Yasa teklifi değiştirilmeden ikinci kez Meclis'e sunuldu. Tekrar kabul edilen yasa bu kez Sezer tarafından onaylandı. Böylece Erdoğan'ın milletvekili seçilmesinin önündeki hukuki engel zorlu bir mücadeleden sonra ortadan kalktı.
Ardından iptal edilen Siirt seçimleri... Tekrar edilen seçimlerde hapse girmesine yol açan konuşmayı yaptığı Siirt'ten milletvekili seçilerek Meclis'e girdi.
3 Kasım 2002 tarihinden sonra 9 Mart 2003 günü onun için farklıydı. Vekilliği yargı eliyle engellenen Erdoğan bir kez daha milletin seçimiydi.
Sonraki yıllarda çok farklı değildi. Erdoğan'ın Başbakanlığında seneler geçerken yargı-iktidar sürtüşmesi hiç gündemden düşmedi.
Seneler 2008'i gösterirken yargıdan Erdoğan ve partisine yönelik yeni hamlede gecikmedi.
Ak Parti'nin iki seçimden üst üste zaferle çıkması anlaşılan birilerinin hoşuna gitmemişti. 14 Mart 2008'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya topa girdi.
Sonradan 'uydurma' olduğu anlaşılan delillerle ve gazete küpürleri ile desteklenen kapatma davası geldi.
Yalçınkaya, AK Parti'nin "laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği"ni öne sürüyordu. Partinin kapatılması ve ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil 71 kişinin 5 yıl süre ile siyasetten uzaklaştırılması istemiyle iddianame hazırladı.
Dosya Anayasa Mahkemesi'ne gitti. Mahkeme, 14 Mart 2008'de sunulan iddianameyi 31 Mart 2008 günü kabul etti. 30 Temmuz 2008 tarihinde kamuoyuna açıklanan kararda 6'ya 5 oyla partinin kapatılmaması yönünde karar çıktı.
Gelelim bugüne;
Bir kez daha seçim sandığı ve AK Parti'nin olası seçim galibiyeti ufukta görünürken Türkiye'de yine yargı devrede... 17 Aralık günü İstanbul merkezli yapılan operasyonla bir kez daha savcılar sahneye çıktı. Haftalardır, Ergenekon'la adı duyulan Savcı Zekeriya Öz'ün başkanlığında yaklaşık 3 yıldır gizlice yürütülen birbirinden bağımsız 3 farklı soruşma dosyasının aynı gün açılması sonrası başlayan operasyonları konuşuyoruz. Tartışmalar 23 gündür ülkenin devam eden gündemi oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar sürecek gibi görünüyor. Sonunu herkes gibi biz de merakla bekliyoruz.
Şu gerçek, tüm bu olanları alt alta koyunca milletin neden "Tayyip Erdoğan'ı yedirmeyiz" diye ona sahip çıktığını çok daha iyi anlıyorum.
15 yılı aşkın bir süredir gelişen olayların kronolojisini sıralama sebebimize gelince;
Hukukun itibarsızlaştırılmaya çalışıldığından dem vuranların, Erdoğan üzerinden bugüne kadar yaşananları ana hatlarıyla da olsa hatırlamalarının faydalı olacağını düşündüm. Hukukun herkese gerektiğini ucu kendilerine dokununca hatırlatanlar, yaşananları gözlerinin önünden geçirince nasıl bir halet-i ruhiyeye bürünüyorlar acaba?!
Anladık, yargının bağımsızlığı zedelenmemeli, hukukun üstünlüğü hiç bir zaman tartışmaya açılmamalı... Peki siyasetle bu kadar iç içe geçen yargıdan, yıllardır çıkan ideolojik bakışın beslediği tartışmalı kararlara ne demeliyiz? Keyfi uygulamalarla itibarsızlaştırılan yargı, vicdanların kabul etmediği mahkumiyetler... Ya onları nereye koyacağız?
Görünen o ki; kişiye ve duruma göre alınan kararlar, demokrasiye ve hukuka inancı olanlar tarafından yıllarca tartışıldığı gibi yarın da tartışılmaya devam edilecek.
Osman Ateşli - Haber 7
osman.atesli@haber7.com
@oatesli
Yorumlar2