"Seni oraya birilerini Müslüman yap diye göndermedik!"
- GİRİŞ21.03.2014 09:07
- GÜNCELLEME21.03.2014 12:11
Taraflı tarafsız, uluslararası arenada Türk bayrağının dalgalandığı her eğitim müessesi eminim ki pek çoğumuzun göğsünü kabartıyordu.
Kısa bir süre önce her konuda doğruyu söyleyeceğine inandığım bir dosttan ikinci ağız olarak dinlediğim iki anekdot benim bu düşüncemin ciddi bir değişim geçirmesine sebep oldu.
Sizin de okuyuncu şaşkınlıkla karşılayacağınız anekdotları aktarayım:
Hikayenin ilki Güney Afrika'da yaşanıyor.
Olayın kahramanı bizzat o ülkedeki camiaya ait okulun müdürü...
Oğlu camiaya ait okulda eğitim gören Güney Afrikalı ailenin, Anadolu'dan gelip kendileri ile kader yoldaşı olmayı göze alan bu özverili gönül insanlarının takdire şayan hali dikkatlerini çeker. Türkiye'den ülkelerine gelerek böyle ulvi bir görevi yapan Türk öğretmenlere gıpta ile bakmaktadırlar. Dürüstlük, çalışkanlık, yardımseverlik, hoşgörü gibi kan ve gözyaşının derinliklerinde boğulmuş insanlık için ve kirlenmiş dünyamızda kolay bulunmayan meziyetlerin bu gençlerde olması dikkatlerinden kaçmaz. Aile de çocukları da okuldaki hayattan ve yaşadıkları durumdan çok memnundur.
Yalnız içten içe bir sorunun cevabını merak ederler. Bir vesilesiyle ziyaretine gittikleri okulun müdürüne bu soruyu sorarlar: "Üzerinizde taşıdığınız yüce insanlık değerlerinin kaynağı nedir? Bu bizi şaşırtan büyük erdemliliğinizin sırrı nedir?"
Türk okulunun müdürü, tereddütsüz "İslamiyet" der. 'Kendilerinin üzerinde taşıdıkları değerin tamamının Müslüman kimliklerinden kaynaklandığını, iyiliğin, hoşgörünün, insan sevgisinin, yardımseverliğin İslamiyetin kendilerine kattığı bir değer' olduğunu ifade eder. Tüm bu meziyetlerin bu inanç değerlerinin bir sonucu olduğunu anlatır.
Aile, kendileri için kusursuz bir örnek olan bu Türk dostlarının sözlerinden çok etkilenir ve hayatlarına yepyeni bir yol çizerek İslamiyeti seçerler...
Bu durum, dünyayı elinin tersi ile bir kenara iterek, bu mahrumiyet bölgelerine gelen okulun müdürünü çok etkiler. Haklı olarak dünyada cennete girme müjdesi almış kadar mutludur. Neticede bir ailenin islam dini ile tanışmasına vesile olmuştur. Bu tarifsiz sevincinin de etkisiyle o günün akşamı bu müjdeli haberi telefonda İstanbul'daki camianın önde gelen isimlerine uçurur.
Önce temasa geçtiği isimler de bu mutluluğuna katılır ve kendisini oralara gönderen ağabeylerden övgüler alır.
Ertesi gün sorumlu imamdan aldığı telefonla beyninden vurulmuşa döner. Muhatabının sarfettiği cümle ile tek kelimeyle "dumura uğrar":
"Biz seni oraya birilerini Müslüman yapman için göndermedik!"
O gün sarhoş gibi geçer. Gece boyunca beyninde bu cümle tekrarlar durur. Ertesi sabah ise kararını vermiştir. Bavulunu toplar ve Afrika macerasını bitirir. İstanbul'a iner inmez de camia ile yolu ayrılır.
**** **** ****
Doğruluğuna kefil olduğum ve bizzat olayı yaşayanın aktardığı diğer hikayemiz ise Bulgaristan'dan... Yer bu kez de camianın bu ülkedeki Türk okulu...
Sık sık yaşandığı gibi o gün de Türkiye'den gelen misafirler okulda ağırlanmaktadır.
Misafirler yemek yer, dinlenir, sohbet eder, vakit girer iş namaz kılmaya gelir.
Misafirler okulda namazlarını da kılmak isterler. Müsait bir yer gösterilmesini isterler. Sonunda okul içinde müsait bir köşe bulunur tam namaza durulacak o sırada okulu denetleyen bir ağabey müdahale eder:
"Okulumuzda Hıristiyan ve diğer dinlere mensup öğrenciler de eğitim görüyor. Sizi bu halde görürlerse Müslümanlardan ürkebilirler. Onun için ibadetinizi göz önünde olmayan alanlarda yapmanızı öneriyorum"
Bu duruma bir hayli bozulan ve garipseyen misafirler, çaresiz ev sahibinin kuzusu olurlar.
**** **** ****
'İman ve Kur'ân hizmetinde bulunanların hedefi sadece ve sadece 'i'la-yı Kelimetullah' olmalı ve rıza-yı İlahi'den başka bir gâye gözetmemelidirler. Zira kullukta en önemli mertebe, rıza-yı İlâhi mertebesidir. Bu itibarla da insan, hayatı boyunca hep onu avlama ve onu elde etme peşinde olmalıdır' diyen Fethullah Gülen'in hasbelkader rıza-i ilâhiye ermiş müdürün yaşadıklarından ve yaşanmış daha nice hikayeden haberi var mıdır? Ya da o ülkelerin sadece ananaslarıyla ilgili olmak mıdır hizmet davası?
Bu iki anekdotu dinlediğimde, "acaba Sultan Alparslan'ı Anadolu kapılarına kadar getiren, Yavuz'u 1 yılı aşan yolculukların sonunda Nil kıyılarına sürükleyen, Fatih'e İstanbul surlarını zorlatan, Kanuni'yi Viyana kapılarına dayandıran hangi dava idi acaba? Bugün gece gündüz uyku uyumadan dünyayı kendisine dar edenlerin mücadelesi niyedir?" diye kendime sormadan edemedim. 'Kuru bir cihangirlik davası' mıydı onları bu kadar coşturan? Acaba ecdadın ilayı kelimetullah derken neydi derdi? Düşünmeden edemedim.
Tamam bugün fiziki anlamda bir fetih peşinde olmamalıyız. Ama yaşattığımız hakikati takiyyeye kurban edip adını koymaya bile korkmak ne kadar doğrudur. Batı'nın anlayış tarzıyla bir misyoner olmamak bir misyonu olmamak mıdır?
Dünyayı karşısına almak pahasına davasını savunan Başbakan Erdoğan "Bunların Filistin diye bir derdi yok. Bunların Esma diye bir derdi olmaz" derken tam da bunu mu demek istiyor acaba?
Ne dersiniz?
Osman Ateşli - Haber 7
Osman.atesli@haber7.com
Twitter: @oatesli
Yorumlar5