Kapı dışarı edilenlere tarihi hatırlatmalar!

  • GİRİŞ23.02.2017 11:02
  • GÜNCELLEME24.02.2017 10:00

Dün itibariyle TSK'da da başörtüsü yasağı kalktı.

İsteyen kadın subaylar ve astsubaylar başörtüsü takabilecek. Askeri öğrenciler de bu karara dahil.

Bu son kararla başörtü ayrımcılığı ve utancı, yaşanan acılar unutulmamak kaydıyla tarihe gömülmüş oldu.

15 yılda öyle şeyler yaşandı ki; biz medya mensupları bile geriye baktığımızda yaşananlara hayretle bakıyoruz.

Ve “Hafızayı beşer nisyan ile maluldür” sözünü doğrularcasına çabucak unutuluyor her şey.

Acılar ne kadar büyük olsa da unutuluyor sonunda…

Geçmişin arşivleri her şey normalmiş gibi insanlarımıza dayatılan saçmalıklarla dolu.

Her biri zulmün birer tarihi vesikası olarak duruyor karşımızda...

Ve değişen Türkiye'nin portreleri...

Dün başörtülerine sebep eğitim hakkı ellerinden alınan kadınlarımız kızlarımız şimdi o kampüslere hoca olarak dönüyor.

Örtüleri yüzünden hastane odalarından kovulanların başörtülü kızları doktor olarak görev yapıyor.

Mahkeme salonlarından çıkarılan başörtülü kadınlarımız, oralarda hakim, savcı ve avukat olarak karşımıza çıkıyor.

Dün başörtüsüne sebep Meclis'te "haddi bildirilenler" horlanan örtüleriyle Meclis sıralarına vekil ve bakan olarak oturabiliyor.

Dün askeri alanlara ziyaretçi olarak bile sokulmayan başörtülü kadınlarımız, kızlarımız artık TSK’da inançlarının gereği olan örtüleriyle görev alabilecekler.

Dün oğullarının yemin törenleri için gelip, başörtüleri yüzünden nizamiyeden içeriye sokulmayan anneler artık o paslı tellere yaslanarak gözyaşı dökmeyecek.

Önüne getirilen oğlunun şehit tabutuna dokunurken bile, “acaba komutanlar bir şey der mi” diye ürkek gözlerle bakan anneleri unutmamak lazım.

Bunlar unutulmasın ki daha yaşanabilir bir Türkiye için yol gösterici olsun.

İsterseniz makarayı en başa saralım;

28 Şubat hafızalardan silinmeye yüz tutmuşken..

Zulüm, baskı ve ayrımcılığın zirve yaptığı günlere uzanalım.

‘Kamusal alan’ diye saçma sapan bir teraneyi tüm ülkeye yutturdukları günlere…

 

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Allah için sağlam krizciydi.

Çıkardığı her kriz tüm ülkeyi sallardı.

2001 yılındaki MGK’da Başbakan Ecevit’in önüne fırlattığı Anayasa kitapçığı ülkeyi derin bir krize sürüklemişti.

250 milyar TL'cik kadar bir fatura çıkarmıştı millete...

O günlerde başörtüsüne yönelik uydurduğu içtihadları da en büyük kriz sebeplerinden biriydi.

 

Ak Parti'nin iktidar olduğu yıllara gelelim;

Tarih 20. 11. 2002…

Dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç, NATO zirvesi için Prag'a giderken Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve eşi Semra Sezer'i Esenboğa’daki uğurlamaya başörtülü eşi Münevver Arınç ile gelmesi nasıl bir gerilim sebebi yapılmıştı.

Sezer bu uğurlamadan nasıl hoşnutsuz olmuştu.

Bunu ekşiyen yüzünden okumuştu medya organları...

Günlerce nasıl suratını asmıştı...

Sezer, eşleri başörtülü olanları eşsiz, başörtülü olmayanları eşli davet etmesiyle ünlüydü Çankaya Köşkü’ne..

2003 yılındaki 29 Ekim resepsiyonundaki 'eşsiz' uygulamasıyla da adeta tüy diktirmişti.

Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Sezer’in bu ayrımcı tavırları yüzünden kaç defa Çankaya Köşkü’ne Emine Hanım yanında olmadan gitmek durumunda kalmıştı.

Kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyerek…

Kabine üyeleri de resepsiyonlara eşsiz gidiyorlardı.

Meclis Başkanı ile AK Parti milletvekillerinin çoğunluğu resepsiyonlara bu yüzden katılmamıştı.

Sezer’den sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Çankaya Köşkü’nde verdiği ilk resepsiyonlarda da başörtüsünü bahane edip bu kez asker maraza çıkarmıştı.

Komutanlar bir süre aynı zihniyeti devam ettirmeye çalışmıştı.

 

Hele bir olay var ki evlere şenlik;

Tarih 5 Ocak 2006.

Cumhurbaşkanı Sezer, eşi başörtülü olan Afgan Cumhurbaşkanı Hamit Karzai'yi Türkiye'ye eşsiz davet edecek kadar bu işte sınırları aşmıştı.

Eşinin kıyafeti yüzünden Köşk’e tek başına çıkabilen Hamit Karzai'nin Semra Sezer'le “Sizi Afganistan'da görmekten büyük onur duyarız” sözüyle başlayan diyaloğu yakışıksız daveti açık etmişti.

Semra Sezer'in “Ama siz eşinizi getirmemişsiniz” şeklinde cevabına Karzai’nin “Bana davet gönderilirken eşim davet edilmedi. Davet edilseydi onu da getirirdim” karşılığı vermesiyle mesele ifşa olmuştu.

Bir devlet başkanına eşinin başörtüsü yüzünden eşsiz davet gönderilmesi dünyadaki belki de tek örnekti.

 

Utançlar bunlarla da bitmedi;

2007’de felç geçiren ünlü tiyatrocu Nejat Uygur, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi’nde tedavi görüyordu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, ünlü tiyatrocunun eşine nezaketen hastaneye geçmiş olsun ziyaretine gitmek istemişti.

‘Başbakan'ın eşi Emine Hanım’ın GATA’ya girebilmesi için Genelkurmay’dan izin alınması gerektiği’ni bizim gibi tüm Türkiye o gün öğrenecekti.

Başörtü bahane, zulüm şahane...

Emine Erdoğan’ın ziyareti engellenmişti.

Zor durumda kalan ünlü tiyatrocunun eşi Necla Uygur, ezile büzüle "Hanımefendiyle dışarıda buluştuk" diyerek olayı açıklayabilmişti.

Konu "Emine Erdoğan’ı ağlatana GATA olayı" olarak geçmişti tarihe…

Gelelim 18 Eylül 2007 tarihine…

Abdullah Gül, yeni Cumhurbaşkanı seçilmişti. İlk ziyareti KKTC’ye gerçekleştiriyordu. Bu Gül’ün eşiyle çıktığı ilk geziydi.

Ziyaret öncesi yine başörtü kriz konusu edilmişti.

Esenboğa Havalimanı'ndaki uğurlama törenindeki protokol komutanı Aslan Paşa, Hayrünnisa Hanım başörtülü olduğu için protokol kurallarını yerle bir etmişti.

KKTC’de yaşananlar da cabası olacaktı.

Daha yüzlerce buruk ve acı örnek…

 

Üniversite bahçesinde başından örtüsü çekilip alınanlar mı dersiniz,

İkna odalarında Kemalist diktacı aklın baskısına maruz kalanlar mı,

Hastane koridorlarında örtüsü sebebiyle tedavi edilmeyenler mi?

Yıllarca kadınlarımızın inançları gereği başlarına örttükleri örtü bir utançmış gibi gösterildi.

Milletin kendisini yönetmesi için seçtiği liderler bile eşlerinin başlarını örtmesi sebebiyle horlandı, kapı dışarı edildi bu ülkede…

Herkes istediği gibi yorumladı.

Yok türbanlı, yok eşarplı…

Başını örtmeye 'çene altı bağlama' modeli diye gülünç tarifler sunuldu.

Sonunda zaman ve sabır gözyaşlarını sildi.

Zor da olsa bu krizler aşıldı.

Ağlatanlar birer birer tarihin tozlu sayfalarına gömüldü.

Türkiye’nin gerçeği kabullenildi ve bugünlere gelindi.

 

Peki niye anlattık tüm bu utanç tablolarını?

Türkiye’nin bu günlere kolay gelmediği unutulmasın diye…

Zorlu mücadeleler sonunda elde edilebilen özgürlüklerin kıymeti iyi bilinsin diye…

“İstikrar senin neyine Vesayet” deyip başörtülüleri aşağılayan, halka hizmetçi, çoban muamelesi yapanları tarih asla unutmasın diye.

Bugün ‘no, no, no’ deyip takiye üstüne takiye yapıp millete şirin görünenlerin, geçmişte bu zulme çanak tutanlar, AYM kapılarını aşındıranlar olduğu unutulmasın diye…

Herkes unutsa da, öz vatanında parya muamelesi görenler uğradıkları bu aşağılık muameleleri unutmasınlar diye…

Yaşam hakkının siyasi ihtiras ve kaprislere kurban edilemeyecek kadar değerli olduğu herkes tarafından bilinsin diye...

 

Son bir hatırlatma yapmakta fayda var;

Oligarkların seçtiklerimize bile dayattıkları ucubelikler bunlardı.

Bizlere dayattıkları yaşam şekli de böyleydi

Milletine bunları yapanlar da uzaya gitmediler.

Bugün Hayır için kampanya yürütüyorlar.

Ağlatılan analara ve anaları ağlatılanlara bu utanç kapılarını açılmamak üzere kapatmak düşer.

16 Nisan 2017 tarihi boşuna sistem için dönüm noktası denmiyor.

 

Osman Ateşli - Haber7

osman.atesli@haber7.com

Twitter: @oatesli

Yorumlar2

  • ömer koç 7 yıl önce Şikayet Et
    kalemine sağlık allahrazı olsun buyazı için yorum yapılmaz yorum yapsan ne diyebilir ki insan
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Yaren 7 yıl önce Şikayet Et
    Muhteşem bir yazıydı,kaleminize sağlık. Eskiden beri hep düşünürdüm,müslüman bir ülkede başörtüsü nasıl yasak olur diye hele TBMM Merve KAVAKÇI'nın uğradığı hakareti hiç unutamam.Dua ile...
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat