Adam ol da gel!
- GİRİŞ09.09.2012 09:13
- GÜNCELLEME09.09.2012 22:54
Eş dost bir araya gelince söz döner dolaşır evin çocuğuna şaka yollu takılmaya gelir; "oğlum- kızım büyüyünce ne olmak istiyorsun". Nedense bu soruya belki de hiç bir zaman "adam olmak istiyorum" ya da "adam olacağım" cevabı verilmez. O anda hep bir meslek yahut mevki düşünülür, en paralı meslekler peşpeşe sıralanır.
Bunu başlıca nedeni "hayat basamaklarında makam mevki, paye beğendiğimiz çocuklarımızı erdem basamaklarında ihmal edişimiz"dir. Bugünün kariyer değerlerine tutulup, onlara nedense erdemli olmayı, doğru adam olmayı salık vermiyoruz. Evlatlarımıza cüzdanının kalın olacağı veya rahat bir hayat süreceği meslekler seçme telaşından olsa gerek "İnsanlar içinde bir insan ol, adam gibi adam ol, ok gibi dosdoğru ol, vatana, millete ve ailene hayırlı bir evlat ol" demeyi unutuyoruz çoğu kez.
Bu öğütlerden yoksun okulun yolunu tutan çocuklarımız da ne için okuduklarının bilincine varamadan oturuyor okul sıralarına... İnsani ve ahlaki değerlerin bir kenara itildiği okullar da yüz kızartıcı bir yığın meselenin yaşandığı yerlere dönüşüyor arzu edilmese de...
Gönüller sultanı Yunus Emre bu gerçekten yola çıkmış olsa gerek aşağıdaki dörtlükleri sıralamış...
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir
............
Okuduğumuz şeylerin sadece bir kuru ekmeğe dönüşmemesinin ince formülünü nakış nakış işlemiş aslında Yunus mısralarında...
Hani büyüklerimizin, daha çok küçüklere sitem etmek için, anlattığı bir kıssadan hisse vardır. Özellikle 'adam olma'nın ne olduğunu anlatması bakımından bence oldukça önemlidir. Belki pek çoğumuzun bildiği o küçük kıssayı hatırlayalım:
Zamanın birinde bir adam sürekli olarak çocuğuna "sen adam olamazsın" dermiş. Çocuk nasıl olduysa bir vilayete vali olmuş. Sonra da tahtına kurulmuş adamlarına, "filanca köyde, falanca isimli bir adam var. Onu bana getirin" diye emretmiş.
Adamlar köye varıp yaşlı adamı alıp getirmiş çıkarmışlar yaka paça valinin huzuruna.... Yaşlı adam valinin babasıymış. Babasına, "bak gördün mü baba? Bana adam olamazsın demiştin ama ben vali oldum buraya" demiş.
Baba kendisini ayağına kadar getirten oğluna manidar manidar bakarak; "Oğlum, ben sana vali olamazsın demedim ki, ben sana adam olamazsın dedim. Hala adam olamadığın da beni ayağına kadar yaka paça getirtmenden belli" diyerek noktayı koymuş.
Kıssamızdan payımıza düşenden de anladığımıza göre "gelecek hesabı yaparken asli hedef; müdür, vali, müsteşar, milletvekili, bakan vs... olmak değil 'adam olmak' olmalı" mesajı çıkıyor.
Okumak, kitapları yalayıp yutmaktan ziyade bir şeyler öğrenirken eğitim terbiyesini de almaktır. Donanımlı olmanın inceliklerinden biri de ilmi olarak donanımlı olmanın yanında ahlaki olarak da donanımlı olmaktır. İlmi yönden donanım açığını kapatmanın yöntemleri olsa da ahlaki yönden donanım açığını kapatmak kolay kolay mümkün olmuyor. Bence bunun en önemli yolu çocuk yaşlardan itibaren çocuğun aile içinde iyi terbiye edilmesinden geçiyor. Büyüğünü sayan, küçüğünü seven, kimseyi incitmeyen, çevresine zarar vermek bir yana nasıl faydalı olurum diye çırpınan, özü sözü doğru, çalışkan ve başarılı olanlar bu alt yapının eseri olarak ortaya çıkıyor.
Burada eğitimin değerli neferleri hocalarımıza da çağrı yapmak gerek; Bu ülkenin çocuklarını doktor, avukat, öğretmen, mühendis... vs yapmadan önce ne olur 'adam' ediniz. İnanın bu vatanın bu milletin geleceği, fert fert toplumun adam olmasına bağlı. Yoksa adam olmadıktan sonra aleme kral olmuşuz faydası yok!
Mevla zorlu eğitim yolunda sarfedilen emekleri zayi etmesin, 'adam olma' yolunda toplumun tüm çocuklarına muvaffakiyetler versin...
Henüz 11 yaşında eğitimimi sürdürmek için gurbet yoluna düştüğümde aile büyüklerim beni de Abdülkadir Geylani Hazretleri'ne atfedilen aşağıdaki hikayeyle uğurlamıştı. O gün bu gündür bu hikaye kulağıma küpedir. Hikayemiz eğitim yoluna çıkacak küçük kardeşlerime nacizane benim de mesajım olsun.
Yeni eğitim ve öğretim yılı milletimize hayırlı uğurlu olsun.
Abdülkadir Geylani Hazretleri'nin babası kendisi küçükken ölmüştü. Annesiyle yalnız kalmışlardı. İlme olan aşkından dolayı o zamanın ilim şehri olan Bağdat'a gidip ilim tahsil etmek istiyordu. Yalvara yalvara annesini razı etti. Annesi, babasından kalan 40 altını elbisesinin içine dikip "Bunlar babadan kaldı, ilim için harca. Fakat asla yalan söyleme" dedi.
Bir deve kervanıyla yola çıkan Abdülkadir Geylani Hazretleri'nin kervanlarını yolda eşkiyalar çevirdiler. Herkesi soyduktan sonra ona da "Senin bir şeyin var mı" diye sordular. O, "Evet var. Elbisemin altında dikili 40 altınım var" dedi.
Önce dalga geçiyor zannedip ilgilenmediler. Baktılar ki doğru. Hayretle:
- Niçin haber verdin? Sen söylemeseydin biz bilmeyecektik, dediler.
Abdülkadir Geylani Hazretleri:
- Annem bana yalan söylemememi söyledi. Onun için haber verdim, dedi.
Bu cevaptan çok etkilenen eşkiya reisi, "Bu küçük çocuk, günah olacak diye, annesinin sözünü yerine getiriyor. Halbuki biz devamlı olarak Allah'ın emrine karşı geliyoruz" diyerek tövbe eder.
Osman Ateşli - Haber 7
Twitter: @oatesli
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol