Unutmadık, unutmayacağız babalar!
- GİRİŞ14.10.2012 09:32
- GÜNCELLEME14.10.2012 09:32
Dün bir kaç paşanın gazına gelip kraldan çok kralcı olarak millete ayar verenler bugün ya adalete ya milletin vekillerine hesap veriyorlar.
Demokratik düzene balans ayarı yapılmasına zemin hazırlayan dünün 'manşet delikanlıları' o günleri anlatıyor mesela... O günün kendi ideolojik maskeleriyle millete adaletli davranmaktan başka herşeyi layık gören yargıçlar savcılar, bu kez hesaba çekilen tarafta...
Görünen o ki; Genelkurmay'ın ışıkları ile topluma mesaj gönderenler kimlikleri bir türlü açıklanmayan üst düzey komutanın ağzından yazılanlarla nabız tutanlar, devleti yönetenlere üstü kapalı gönderme yapanlar, bugün süt dökmüş kediye dönmüş.
Dünün dizayn edenleri bugün adeta üç maymunu oynuyor. Ne gazetelerindeki manşetlerinden haberleri varmış, ne verdikleri kararlardan... Kimi 'o zamanki Türkiye başka Türkiye idi' diyerek soruları geçiştirme yolunu seçiyor, kimi herkesin önünde yaşanan olayları bile inkar ediyor. Anlayacağınız o gün milletin selameti için dik duramayanlar, bugün de yalpalamaya devam ediyor. Kapalı kapılar arkasında kurulan büyük kumpası biri de çıkıp dobra dobra itiraf edemiyor, anlatamıyor. Geçmişteki affedilmeyecek hatalarını 'olağanüstü dönemdi' diyerek geçiştirmeye çalışan paranın patronları, arkalarından hançerledikleri sivil idarecileri zaafa düşmekle suçlayabiliyor mesela... O günün yargıçları, arkalarına düşerek emrine amade oldukları devrin kudretli paşalarının öne çıkmasının kaçınılmaz bir sonuç gibi sunmaya çalışabiliyor mesela... Siyasete ve topluma müdahale zamanlarında yaşananlar tamamen unutulmuş. Maalesef dünün cunta yandaşları bugün mağdur rolünü oynuyor. Gönüllü soyundukları darbe yandaşlığını utanmasalar bize bunları silah zoruyla yaptırdılar diyecek.
Bugün sanık noktasında olabilecek isimlerden bile bu kadarına da pes denilecek ifadeler geliyor. Keşke açıkça 'halt ettik dik duramadık' diyebilselerdi. En azından darbe ve müdahalelerle mağdur ettikleri' batırdıkları yirmi küsür bankanın faturasını sırtına yükledikleri, fakirleştirdikleri, acılar çektirdikleri, dışladıkları, ötekileştirdikleri millete karşı bunları yapabilselerdi. Dünün babaları bugünün yalandan ağlayanları oldu.
Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nda kendisine 28 Şubat dönemine ilişkin soru sorulan eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Genelkurmay Başkanlığı'nda yargı mensuplarına verilen brifingler için 'unutalım gitsin' demiş mesela...
Yer aldığı her platformda 'hukuk adamı' olduğunu savunan birinin ettiği lafa bakın. Adalet açıkça suç olan bir şeyi nasıl unutabilir? O zaman onlarca insanı katleden bir sürü suç makinelerini unutalım, affedelim gitsin.
Manevi baskı altına alınarak yönlendirilen yargıçlar' baskıyla o brifinglere çağırılan hukuk adamlarının kapıda küçük düşürmek, daha kapıdan girerken baskı altına alma adına üst aramasından geçirilmesini de mi unutalım Sayın Kanadoğlu?
Adaleti adaletten başka her yerde kullanıp, onu bir kaç paşanın paşa keyfine bırakıp, her kararı ideolajik maskelerinin arkasından verip adaletin terazisini saptıranları da mı unutalım?
Hey gidi ağalar! Toplum mühendisliği operasyonlarıyla yargıyı askerin emir eri yapanlar nasıl unutulabilir? Millete hesap verilecek bugünlerin geleceği hesap edilmemiş olabilir. Mağdur edilen millet, eminim bugünü iple çekiyordu. Etme bulma dünyasında hesaplaşma vaktidir. İki dudakları arasında kendi hesabına maymun edilen adaletin bugün maskesi düşmüştür. Şaibeli kararlarla geleceğini karartmak adına milletin önüne örülen utanç duvarı çökmüştür. Yapılanları bu millet kolay kolay unutmayacak.
Milletin seçtiği hükümetin fiyakasını asker, savcı, sermaye ve sendika eliyle bozanlardan hesap sorulacak elbette... Suç işleyen varsa hesabını da versin. Zaten adalet o zaman adalettir.
Milleti, 'Atatürk düşmanı, devlet düşmanı, irticacı, şucu, bucu...' gibi yalanlarla iftiralarla yaftalayanlardan, fişleyenlerden hesap sorulmasın da ne yapılsın? Kendisi gibi düşünmeyenleri mahkum etmek için her türlü bahaneyi kullananların, iftirayı atanların yaptıkları yanına kar mı kalsın?
Yargının askerin oyuncağı edilmesi, medyanın, iş dünyasının darbeye zemin hazırlaması suçtur, utançtır. Birilerinin bunun hesabını vermesi cezasını çekmesi gerekiyorsa da çekmelidir. Yapılanların meşru olduğunu söylemek kadar abes bir şey olamaz. Geçmişte bu olayların baş aktörü diyebilecek noktada olanların bugün bu gülünç bahanelerin arkasına sığınarak mağdur edebiyatı yapılması kabul edilemez.
Geçmişte yargıyı kukla haline getirenler daha düne kadar yargının siyasallaştırıldığından dem vuruyordu. Bugün 'o dönem başka bir Türkiye vardı' diyerek kendilerini savunan ağababaların bugün demokrasiye inanmış görüntüleri de çok inandırıcı gelmiyor. Rüzgarın yönü tersine dönmesin yeter ki...
Basın, sermaye, yargı, üniversiteler ve sendikalar o dönem ağız birliği etmişcesine aynı teraneyi okumamışlarmıydı. Askere siyaseti dizayn görevi verenler hatta 'ordu göreve' pankartları gölgesi altında mitinglere katılanlar burnunun dibindeki o pankartları görmediğini bile söylemekten çekilmemişti.
Darbeler, muhtıralar, Şemdinli, Zirve, Ergenekon, Danıştay saldırıları vs... Onlarca insanı canlarından eden işkence ve baskı altında çürüten daha nice olaylar. Geçmişin hesabı masadayken millet vicdanı rahat değil.
Dün Başbakan Erdoğan'ın hatırlattığı adli ilahide dengelerin nasıl işlediğine yönelik tarihi sözlerle bitirelim:
Meyve dalına konsa bir karınca,
vebali olur mu karıncayı kırınca?
Yarın hak divanını kurunca
Kanuni'den hakkın alır karınca
Herkese iyi pazarlar...
Osman Ateşli-Haber 7
osman.atesli@haber7.com
Twitter: @oatesli
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol