Yemek mi istersin oynamak mı?
- GİRİŞ06.12.2012 09:33
- GÜNCELLEME06.12.2012 10:10
Bir ürünü veya markayı çocukların ilgisini çekebilecek hale getirmek özellikle günümüz dünyasında hizmet veren markaların yoğun olarak başvurduğu bir yöntemmiş...
Bugün ülkemizde hedef kitlesi aileler ve çocuklar olan bazı büyük yabancı sermaye ağırlıklı markalar çocukları tek kelimeyle cezbeden bu yönetmeleri çok iyi kullanarak çocuğa yönelen pazarlama stratejisi üzerinden ciddi müşteri potansiyeline ulaşabiliyorlar. Mesela mobilya ve ev aksesuarları satan dünyaca ünlü mağazalar ya da bazı alışveriş merkezleri çocuklara ücretsiz oyun oynama fırsatı sunduğu alanlarla ve oyuncaklarla çocukların ilgisini çekmeyi başarabiliyor. Sözkonusu alışveriş merkezlerindeki özel yetiştirilmiş personellerin hizmet verdiği oyun alanları ile mağazaya girer girmez çocuklar ailenin üzerinden yük olmaktan çıkarılıyor. Aile fertlerinin üzerinden çocuklarla ilgilenme zorunluluğunu kaldıran markalar, bu sayede anne babanın satışa sunulan ürünlerle daha uzun süre ilgilenmelerini sağlıyor.
Bunun yanında bazı fast-food markaları yine menüleriyle birlikte Made In China damgalı küçük oyuncakları ürünlerinin yanında hediye ederek bir anda çocukların vazgeçilmez markasına dönüşebiliyor. Ya da çocuklarca 'sürpriz yumurta' diye tanımlanan dışı çikolata içinden küçük oyuncaklar çıkan yumurta şeklindeki ürünler çocukların vazgeçilmezlerinden olabiliyor.
Çocuklar adeta ailelerine o ürünleri aldırmak ve markaları kullandırmak için baskı yapıyor, yönlendirmede bulunuyor. Markalar bu sihirli formülleri sayesinde küçük müşterilerini tam anlamıyla kafalamış diyebiliriz. Midelerine inmeden gönüllerine girmişler... Çocuklar zaman zaman alınan bu ürünlerin çikolatasını veya yiyeceklerini tüketmede oyuncağına gösterdiği ilgi alakayı göstermese de algılar bir kez oyun ve oyuncak olarak yerleşmiş.
Bugün Anne-babalarının 'nereye gidelim' yahut 'ne yiyelim çocuğum' sorusuna verdikleri ilk cevap sözkonusu alışveriş merkezleri ya da fast food yiyecekler satan yerler oluyor. Ha keza markete girildiği andan itibaren teşbihte hata olmazsa Pavlov'un şartlandırdığı hayvancıklar misali standlar arasında koşuşturmaya başlayan çocukların önünde dikildikleri ilk yer de içerinde küçük oyuncaklar bulunan ürünlerin olduğu yerler oluyor. Anne babalarının elinden tutan çocuklar ısrarla ebeveynlerine o ürünlerin alınması o markaların kullanılması yönünde baskı yapıyorlar. Etik boyutu tartışılabilir olsa da tartışmasız daha fazla kazandırmaya endeksli doğru bir satış stratejisi ve pazarlama yöntemi...
Henüz yeterince yaygın olmasa da yer yer bizim markalarımız da benzer yöntemleri uygulamaya başladı diyebiliriz. Bugün özellikle büyükşehirlerde yükselen hayat standartlarıyla birlikte insanlar aldığı hizmete para ödemeyi önemser hale geldi. Günümüzün yoğun rekabet ortamında en iyi hizmeti veren markalar bunun doğal sonucu olarak bir adım öne çıkıyor. Bu rekabet ortamında kaybolmamak ve ezilmemek adına belki de küçük maliyetlerde sağlayabilecekleri bu olanakları bizim markalarımıza da şiddetle tavsiye ediyorum. Lahmacuncu ya da dönerci farketmez... Böyle bir rekabet ortamındaki durumu eşitlemek adına benzer yöntemleri uygulama yönünde pekala adımlar atılabilir. Gerçekten iyi sonuçlar verdiği görülüyor. İki küçük tüketim canavarının babası olarak da bu tecrübe ile sabittir.
Son günlerde sık duyduğum tarihi bir anekdotla bitirelim:
Sultan III. Ahmed Han kendisine hediye edilen çok kıymetli zümrüt yüzüğü, bir gün, divan toplantısında vezirlere göstererek:
- Acaba bundan daha kıymetlisi var mıdır? diye sordu.
Oradakiler:
- Hayır Efendim, sıhhat ve afiyetle takınız. Bundan daha değerli bir şey olamaz cevabını verdikleri halde yalnız Nevşehirli İbrahim Paşa itiraz etti:
- Bundan daha kıymetli şey vardır padişahım dedi.
Padişah beklemediği cevap karşısında 'nedir' diye sordu.
- İbrahim Paşa'nın cevabı hazırdı:
- O yüzüğün takıldığı parmak Efendim!
Daha iyisini söyleyebilmek adına her zaman bir şeyler vardır. Önemli olan kafayı çalıştırıp sıradan olanın dışına birazcık çıkabilmek...
Twitter: @oatesli
Yorumlar1