Dershaneler nasıl kapanacak?
- GİRİŞ29.03.2012 09:47
- GÜNCELLEME29.03.2012 09:47
Başbakan Erdoğan’ın Seul yolunda yaptığı, dershanelerin kapanacağını ve üniversite giriş sınavlarının kaldırılacağını belirten açıklamaları epeyce tartışmalara neden oldu. Dershaneciler başta olmak üzere çeşitli çevreler bunun mümkün olmayacağını belirtse de genelde farklı görüşler ortaya çıktı.
Arınç gibi bazı siyasiler bunun iyi niyet konuşması olduğunu, dershanelerin kapatılması olarak algılanmaması gerektiğini belirtse de bir taraftan 6 aşamalı plandan bahsedilerek dershanelerin kapatılmasının mümkün olacağı özellikle hükümet çevrelerinde dillendirilmeye başlandı.
Son günlerde 4+4+4 (ya da 4x3) tartışmalarında görüldüğü üzere eğitim meseleleriyle ilgili olarak maalesef siyasiler eğitimcilerden daha çok konuşmakta. Bu pek iyiye işaret değil.
Eğitimde paradigma değişimi konusunda 6-7 sene önce yazmıştık. Orada öğrenmenin ne kadar sürede, hangi zaman aralıklarında, hangi öğrenme hızında, nerede ve nasıl gerçekleştiğinden ziyade öğrenmenin iyi şekilde gerçekleşip gerçekleşmediğinin sorgulanması gerektiğini vurgulamıştık. Kazanım ya da hedef temelli eğitim paradigması olarak isimlendirilen bu eğitim modelinde eğitim sürelerinin esnekliği çerçevesinde eğitim kazanımlarının ve yetkinliklerin en iyi şekilde öğrenilmesi esastır.
Öncelikle 4+4+4 veya 4x3 eğitimin eskisinden daha iyi olacağı düşüncesinde olduğumuzu belirterek bunun içinin yetkinlikler çerçevesinde doldurulması halinde mesleki teknik eğitimin güçlendirilmesi konusunda katkılar sağlayacağını ifade edeyim.
Ancak 4+4+4 eğitimin dershanelerin kapatılması ve üniversite giriş sınavlarının kaldırılması yönünde katkı sağlaması konusunda fazlaca umutlanılmaması gerektiğini söylemek gerekiyor.
Hatırlarsanız H. Çelik döneminde MEB, SBS sınavlarını koyarken dershanelerin tamamen kaldırılacağını beyan ederek heyecanla bu fikri savunmuşlardı. Daha sonraki süreçte dershanelerin alt seviyelere kadar neredeyse her sınıfı kapsayacak şekilde arttığı gözlemlendi. SBS sonrasındaki gelişmelerde dershane sayısı neredeyse ikiye katlandı.
Mühendisliğin temel kuralıdır. Sorunu yanlış tanımlarsak asla çözüm bulamayız. 4x3 eğitim de dershanelerin kapatılması için yeterli olmayacaktır. Zira üniversite giriş sınavları ve hatta öncesindeki dershanelerin işlevlerine baktığımızda dershanelere olan rağbetin temel nedeninin iyi bir üniversiteye giriş gayesi olduğu gözlemlenmektedir. 4+4+4 eğitim meslek değiştirmeleri yönünde olumlu katkılar sağlayacaktır ancak iyi bir üniversiteye yerleşme yönünde katkı sağlayacak en önemli şey yetersiz olan yüksekokullaşma oranının arttırılmasıdır.
Sorun üniversite sayısının ve kalitesinin yetersizliği
Elbette dershanelerin var olma nedeni sadece üniversiteye hazırlık değil. Ancak Türkiye’de dershanelerin alt seviyelerden başlayarak üst seviyelere kadar önemli ölçüde var olma nedeni üniversiteye giriş darboğazına odaklanmıştır. Bu yüzden kaliteli üniversite arzını artırmadıkça dershanelere olan ihtiyaç ortadan kalkmaz ve dershaneler de kapanmaz.
Pekiyi Türkiye’de kaç tane yeni üniversiteye ihtiyaç bulunmakta? Türkiye’nin nüfusu ABD ile karşılaştırıldığında bugün 165 olan mevcut üniversite sayısının en az 900 Japonya’yla karşılaştırıldığında ise 500 civarında olması gerekmektedir. Yani bu iki ülkeyle karşılaştırıldığında üniversite sayısının 3-5 katı kadar artması gereğinden bahsedilebilir.
Üniversite sayısının arttırılması dendiğinde pek çok kişi kalite sorununu dile getirmektedir. Doğru. Mevcut üniversitelerde kalite önemli bir sorundur. Ancak sorunun asıl sebebi üniversite sayısının çokluğundan ziyade yeterli finansman sağlanamaması, YÖK’ün mevcut yapısındaki tepeden inmeci anlayış nedeniyle öğrencilerin girdiği üniversiteyi beğenmeme durumunda serbest rekabeti destekleyecek şekilde yatay ve dikey geçiş yapılanmalarının var olmaması ve diğer idarecilik zafiyetleridir.
Henüz adamakıllı akreditasyon kurumları ve politikaları oturmamıştır. Akreditasyon kurumlarının YÖK’ün bünyesinde mi olacağı, bağımsız kurumlar mı olacağı başta olmak üzere pek çok karar henüz verilememiştir. Bunlar doğal olarak sayıdan bağımsız şekilde kaliteyi etkilemektedir.
Darbe döneminin ürünü olarak 17 üniversiteyi tepeden inmeci anlayışla yönetmek için kurulan YÖK bugün 170 civarında yani 10 katı üniversiteyi aynı paradigmayla yönetmeye çalışmaktadır.
Zaten mevcut haliyle yeni üniversitelerin finansmanı dahi yeterince karşılanamıyorsa 3-5 katı üniversite nasıl kurulacak? İş geliyor mevcut para finans sistemine yani BDPS’ye dayanıyor. Mevcut finans sisteminde paranın asıl sahibi devlet değil. Paranın fiziksel olan %10’unu devlet tahvil/bono denen borçlanma süreçleriyle borçlanarak üretiyor. Paranın kalan %90’lık kısmını ise bankalar kısmi rezerv mekanizmasıyla kredi alanlar vasıtasıyla sanal yani hayali olarak üretiyorlar.
Pekiyi bu sistemde paranın hepsi borca dayalı üretildiğine göre yeni kurulacak en az 335 (500-165) üniversite nasıl finanse edilecek? Yani BDPS devam ettiği sürece bu kadar sayıda üniversiteyi açmak ve finanse etmek pek mümkün değil.
Sonuç olarak söylemek gerekirse… Üniversite arzı yeterli hale gelmediği sürece yarış devam edecek yarış devam ettikçe de dershanelere ya da başka kurumlara olan talep de devam edecektir.
Öte yandan 3x4 eğitim modelinde önemli amaçlardan birisinin hem de erken yaşlarda olmak üzere mesleki ve teknik öğretime yönlendirme olduğu söyleniyor. Mesleki ve teknik öğretim.diğerlerine göre çok daha pahalıdır. Öğrenci başına en az 3500 Lira maliyeti olduğu belirtilen mesleki/teknik öğretim nasıl finanse edilecek?
Okurlarımızın gayet iyi bildiği gibi mevcut para sistemiyle (BDPS) parasını kendi basamayan devleti bundan men eden en önemli etken paranın bu sistemde borç olarak üretilmesi.
Bu paradigmaya sıkışmamış bir devleti ve bunun getireceği fırsatları düşünün.
Bugünkü şartlarda vakıf üniversiteleri çok pahalı olmasına rağmen oldukça önemli yükü kaldırmakta. Diğer yandan mevcut yasalara göre özel yani kar amaçlı üniversiteler kurulamıyor. Halbuki sadece vakıf değil özel üniversitelerin de yolu açılmalı ve tümü arasında devlet, vakıf veya özel ayrımı yapılmamalıdır. Dahası buralarda okuyan, öğrenim dönemini başarıyla tamamlamış her öğrenci başına ödemeyi devlet bu üniversitelere yapmalı ve yükseköğretim de dahil tüm eğitim parasız olmalıdır.
Hatırlanırsa yazılarımıza “500 bin yabancı öğrenciye ne dersiniz?” diye başlamıştık. Yüksek öğretim sadece yerel olarak düşünülmemelidir. Bölgemizdeki diğer ülkelerin vatandaşlarını da aynı alt yapıyla eğitebileceğimiz muazzam bir eğitim ekonomisi oluşturabilme ve eğitim ihraç eden ülke olma potansiyelimiz mevcuttur. 2023 Yükseköğretim Vizyonunda bunların pek çoğundan bahsedildiği için üniversiteler konusunda daha fazla yazmaya gerek yok.
Gelelim mesleki teknik eğitimin güçlendirilmesine. Bugünkü şartlarda mesleki teknik öğretim kurumlarının inşasında özel sektörün payı %1’in altında. Devletin öğrenci başına harcadığı 3500 lirayı özel sektöre verdiğinizde çok daha etkin ve verimli eğitimi verecek kurumlar süratle kurulacaktır.
Tüm bunların mevcut paradigmayla gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Mutlaka BDPS’nin değiştirilmesi bunun için de öğrenilmiş çaresizlik sarmalından kurtularak vizyon, irade ve kararlılığın gösterilmesi gerekmektedir.
Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner / Haber 7
http://www.drcetiner.org
twitter.com/drcetiner
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol