Batı'nın çöküşü Türkiye'nin yükselişi (1)

  • GİRİŞ14.03.2016 07:26
  • GÜNCELLEME15.03.2016 07:22

Avrupa’da 21.ci yüzyıl mantığı ve anlayışı ile çağdaş “Haçlı Birliği”ni oluşturmayı başarmış olan Avrupa’nın Hristiyan devletleri, Türkiye ile 1959 yılında başlatılmış olan katılım sürecine ve 1964 yılında Ankara’da imzalanmış olan Ankara Anlaşmasına rağmen halen daha görüşmeleri sürdürmekten utanmamakta. Türkiye’nin AB’ye katılımını önlemek için de olmadık engelleri yaratırken, Balkanlardaki neredeyse Türkiye’den 50 yıl daha gerisinde olan Hristiyan devletleri de sanki de gecekondu yapar gibi bir gecede almaktan hiç çekinmedi. “Hristiyan olsun da isterse çamurdan olsun” mantığı ile neredeyse hepsini, “coğrafik olarak Avrupa’dalar” iddiası ile bünyesine aldı.

Türklerin DNA’larında (genlerinde), eski tabirle kanlarında, yönetmek var, yönetilmek yok. Dünya üzerinde bu güne değin hiç yönetilmemiş, ender milletlerden bir tanesi Türkler. Zaten Avrupa için sıkıntı da bu noktadan başlıyor. Bir daha Türklerin Osmanlı İmparatorluğu gibi Avrupa’nın başına bela olmasını, Avrupa’nın çıkar yollarında karşısından engel oluşturmasını hayal bile etmek istemiyorlar.

Avrupa’nın başını çeken Almanya, en son teknolojik silahlarını hiç çekinmeden ve saklamadan bölgedeki terör odaklarına satarken ve kayıtsız koşulsuz destek verirken, kendisinin de katkılarından göç etmelerine sebep olduğu yerinden yurdundan edilmiş kişileri kabul etmemek için elden geleni de ardına koymuyor.

Hem bölgeye silah satarak, Orta Doğu’nun kuzey bölgelerinde silahlı çatışmaların tırmanmasını ve sürmesini sağlıyor, hem de kendi sattığı silahlardan kaçan zavallı insanları göçmen olarak kabul etmemek için de gerek siyasi, gerekse de maddi olarak her dolabı çeviriyor.           

II. Dünya savaşından sonra bir harabe haline gelmiş olan Avrupa’nın 40 yıl içinde yaralarını sarmasının ve tekrar kalkınmayı başarmasının iki nedeni var. Bunlardan birincisi ABD’nin küresel lider olmak hedefli kendi çıkarları doğrultusundaki şartlı yardımını kabul etmeleri, ikincisi de sömürge adı altında tüm zenginliklerini acımasızca kendi ülkelerine aktardıkları sömürgeleri.

ABD’nin ulusal parası “Dolar”ın dünya üzerinde geçerli olan tek ticari para birimi haline gelmesi ve tüm ülkelerin, dünyanın diğer ülkeleri ile alış veriş yapabilmesinin koşulu olarak Merkez bankalarında dolar bulundurulmasının şart koşulması, II. Dünya Savaşından hemen sonrasında kurulan ve adeta diğer ülkelere dayatma ile zorla kabul ettirilen IMF (International Monetary Fund – Uluslararası Parasal Fon) sayesinde oldu. Her ülkenin Merkez Bankası kasasında Dolar bulundurması koşulu, ABD’nin neredeyse son 60 yıldır hala daha karşılıksız para basmasını sürdürmesini sağlamakta. ABD, kendi iç kullanımı için kağıt üretimi ve basımdan başka hiçbir masrafı olmayan “Dolar” ile petrol gibi enerji ürünleri ile her tür ticari malı alırken, diğer ülkeler emekleri, çalışmaları, üretmeleri ve yaratıcılıkları sayesinde binbir zorlukla ürettikleri malları satarak elde ettikleri Dolarlarla ancak kendi gereksinimlerini sağlayabilmekte. 

ABD, IMF’nin kuruluşunun, dönemin güçlü devletleri sayılan Avrupa’nın galip devletleri tarafından kabulü sonrasında Avrupa’nın yaralarını sarması için karşılığı olmayan Dolarlarını basarak Avrupa’ya “Marshall yardımı” adı altında yardım ve kalkınma hamlesi başlatırken, BM’nin de Milletler Cemiyeti kimliğinden çıkarttırılarak yeni bir kimlik altında ve tamamen ABD’nin kontrolünde olacak şekilde tekrar hayata geçmesini sağlamış.

(Devam edecek…)

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com 

http://www.ataatun.org 

Facebook: Ata Atun

http://www.twitter.com/ataatun

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat