Patlayan Beyrut, yıkılan Beyrut

  • GİRİŞ07.08.2020 12:18
  • GÜNCELLEME07.08.2020 12:18

Beyrut, yıllardır savaşın ve şiddetin merkezi olmuş bir yerdir. Akdeniz’in incisi konumundaki Beyrut’un tarihi 80’li yıllardan 90’lı yıllara kadar iç çatışmaların ve işgallerin kabuslarıyla doludur.

4 Ağustos 2020 tarihinde Beyrut, tarihinin en büyük yıkımına şahit oldu. Beyrut Limanında gerçekleşen patlama, şehrin yarısını harabeye çevirmiş durumdadır. Patlamadan sonra Beyrut, fiziksel olarak yok olmuştur. Resmi rakamlar 150’ye yakın insanın hayatını kaybettiğini ve 4 bin insanın yaralandığını, yüzlerce insanın da kayıp olduğunu ifade etmektedir. Ancak insani maliyetin bu rakamların üstünde olduğu söylenmektedir. 300 bin insanın evsiz kaldığı Beyrut patlamasından sonra insanlar, sokaklarda yaşamakta, yaralı veya kayıp akrabaları hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışmaktadırlar. Patlamanın 5 milyar dolardan fazla ekonomik maliyetinin olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye, Katar, İsrail, Amerika Birleşik Devletleri, Kuveyt ve AB ülkeleri, Lübnan’a insani yardımda bulunmayı hükümete bildirmişlerdir.

Beyrut patlaması, Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan atom bombasına benzetilmektedir. Kimisi Beyrut patlamasının Çernobil faciasının benzeri sonuçlar doğuracağını ifade etmektedir. Kimisi Beyrut faciasının Lübnan’ın 11 Eylül’ü olduğunu dile getirmektedir. 2005 yılında Başbakan Hariri’nin ölümüne neden olan büyük patlamaları Beyrut yaşamıştır. Ancak bu son patlama daha öncekilere hiç benzememektedir. Beyrut ve Ortadoğu, bu patlamayı hiçbir zaman unutmayacaktır. Yapılan benzetmeler, Beyrut patlamasının Lübnan tarihinde eşi benzeri olmadığını göstermesi açısından önem taşımaktadır. 100 km öteden bile hissedilen ve Kıbrıs’ta bile sarsıntının fark edildiği Beyrut faciası, Ortadoğu tarihinin en büyük yıkımlarından biri olarak hatırlanacaktır.

Şimdiye kadar patlamanın neden olduğu ağır hasar tam olarak ortaya konmuş değildir. Beyrut limanındaki depolarda bulunan 2 bin 700 ton amonyum nitratın patlaması sonucu bu büyük facianın yaşandığı söylenmektedir. Patlamanın bir sabotaj sonucu olup olmadığı konusunda şimdilik elde bir veri bulunmamaktadır. Binlerce tonluk amonyum nitratın sabotaj sonucu patlayabileceği ihtimali göz ardı edilmemektedir.

2014 yılında Gürcistan’dan Mozambik’e giden bir gemiye el konulması sonucu gemide bulunan amonyum nitrat, Beyrut limanındaki hangarlara konulmuştu. Büyük miktardaki amonyum nitratın kim tarafından nereye yollandığı, gideceği yerde bu büyük miktardaki amonyum nitratla ne yapılacağı hususlarında soru işaretleri bulunmaktaydı. Gemi sahipleri, mürettebatın maaşlarını ve giderlerini ödememek için onları yüzüstü bırakmışlardı. Lübnan otoriteleri de, bu durum üzerine gemi mürettebatına ülkelerine dönme izni vermemişlerdi. Gemi sahibinin, 2014 yılından beri el konulan amonyum nitratla ciddi olarak ilgilenmemesi, büyük orandaki kimyasal maddenin sahipsiz olarak ortada kalmasına neden olmuştur. Beyrut limanı, 2014 yılından beri yüzen bomba niteliğinde olan tonlarca amonyum nitratı depolarında tutmaktaydı.

Lübnan, yıllardır kötü idare edilen, kendi içinde istikrarını sağlayamayan, her açıdan çürümüş bir ülkedir. İsrail ve Hizbullah çatışması, ülkeyi sürekli olarak dış müdahalelerle ve savaşla yüz yüze bırakmaktadır. 2019 yılından beri halk yolsuz ve hırsız politikacıları protesto etmek için sokaklarda gösteriler yapmaktadır. Lübnan, büyük bir kaos ve belirsizlik içindedir. Yüzbinlerce aile, yoksulluk sınırının altında sefalet içinde yaşamaktadır. İç savaş döneminden beri ülkeye egemen olan siyasal elitler, kaos ve çatışma ortamını devam ettirerek halkı ve ülkeyi soymaktadırlar.

Beyrut patlaması, karşımıza ekonomik, sosyal ve siyasal açılardan tamamen yıkılmış bir Lübnan tablosu çıkarmıştır. Lübnan, artık küllerinden doğmayı başarabilecek bir ülke değildir. Ekonomik kriz, pandemi, siyasal kaos ve iç çatışmalar, Lübnan için çözümün ve umudun çok uzak olduğunu göstermektedir. Beyrut patlaması, Lübnan’daki bütün statükoyu radikal tarzda yerle bir etmiştir. Lübnan’ın tek başına yeni bir sosyal ve siyasal düzen inşa etmesi zordur. Lübnan, yıkılmış ve yalnız kalmış bir ülkedir. Bütün bu olumsuzluklar içinde Feyruz’un Beyrut’u selamladığı ünlü şarkısıyla umudu diri tutmak için müziğe sarılalım:

Beyrut’a

Yüreğimin derinliklerinden selam sana ey Beyrut!

Denizine, evlerine, kocamış bir denizcinin çehresine benzeyen kayasına öpücükler. O kim?

O, halkının hamurundan, içkisinden, mis kokulu ekmeğinden ve yaseminlerden yoğrulmuştu. Bu koku nasıl ateşin ve dumanın kokusu oldu?

Küllerinden yeniden doğan ey Beyrut’um!

Şimdi ışığını kapattı benim şehrim, eline bir çocuğun kanı bulaştı, kapısını kapattı. Ve gökyüzünde yalnız şimdi, geceyle beraber yapayalnız.

Sen benimsim, benimsin, sarıp sarmala beni, benimsin.

Beyrut’a kalbimin derinliklerinden selamlar; denizine, evlerine, kocamış bir denizcinin çehresine benzeyen kayasına. Sen benim sancağım, çıktığım ve döndüğüm yersin. Halkımın yaraları çiçek açtı şimdi, annelerin gözyaşları da.

Sen benimsin ey Beyrut, benimsin, ah sarıl bana...

Milat

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat