Trump ve Putin arasında sıkışan Avrupa
- GİRİŞ17.04.2025 08:25
- GÜNCELLEME18.04.2025 08:45
ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve başladıktan sonra Avrupa’ya yönelik attığı adımlar, NATO hakkındaki açıklamaları ve Ukrayna kriziyle ilgili söylem ve uygulamaları, Avrupa’da adeta bir şok etkisi yarattı. Bugün Avrupa, Trump ve Putin arasında sıkışmış bir görüntü sergiliyor.
Trump’ın başlattığı ticaret savaşı, küresel ölçekte uluslararası ticarete ciddi zarar verme potansiyeline sahip. Trump’ın NATO’ya yönelik küçümseyici açıklamaları ve başlattığı ticaret savaşlarının, Avrupa ekonomileri üzerinde ciddi baskılar oluşturduğu açıkça görülüyor.
Trump’a yakın çevrelerin ve özellikle Elon Musk’ın Avrupa’daki aşırı sağ hareketlere verdiği destek göz önüne alındığında, Trump’ın da kıtadaki bazı hükümetleri değiştirme arzusunu taşıdığı sonucuna varmak mümkün. Yani Trump’ın Avrupa’daki aşırı sağcı partileri desteklediği artık bir sır değil.
Küreselleşme karşıtı ve muhafazakâr değerleri öne çıkaran politikalarıyla Trump, Avrupa’daki mevcut hükümetleri aşırı sağcı partilerle değiştirmek istiyor.
Diğer yandan, Trump’tan cesaret alan ve Ukrayna’da zaferin eşiğinde görülen Vladimir Putin de benzer şekilde Avrupa’da hem aşırı sağ hem de bazı aşırı sol hareketleri destekliyor.
Bu durum, iki büyük gücün Avrupa’daki mevcut iktidarları hedef alan örtülü bir mutabakat içinde hareket ettiklerini düşündürüyor.
Putin’in Avrupa üzerindeki baskısı, kıtada yeniden bir silahlanma sürecini tetiklemiş durumda. Bu süreçte sosyal refah devletine ayrılan kaynaklar askeri harcamalara yönlendirilecek.
Böyle bir gelişme ise, zaten ekonomik olarak zor durumda olan orta ve dar gelirli kesimleri daha da sıkıntıya sokacaktır. Bu koşullar altında aşırı sağın daha da güç kazanması ise kaçınılmaz görünüyor.
Geçtiğimiz hafta Almanya’da yapılan bir kamuoyu yoklamasında, aşırı sağcı ve ırkçı AfD partisinin II. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez birinci parti konumuna yükselmesi, Avrupa’da yaşanmakta olan siyasi dönüşümün bir işaret fişeği olarak okunabilir.
Eğer Avrupa Birliği bu gidişatı durdurmak ya da geri çevirmek istiyorsa, elinde pek fazla araç kalmamış gibi görünüyor. Zira AB’de ciddi bir liderlik krizi var.
Tam da bu nedenle, önümüzdeki dönemde Avrupa’da aşırı sağcı partilerin yasaklanması, seçimlere katılmalarının engellenmesi veya liderlerinin hukuki yollarla hedef alınması gibi adımların atıldığı bir sürece tanıklık edebiliriz.
Nitekim geçtiğimiz günlerde Fransa’da Marine Le Pen hakkında açılan dava da bu stratejik yaklaşımın bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Özetle, Avrupa’da hem ulus-devletler hem de Avrupa Birliği’nin müesses nizamı, kendini koruma refleksiyle hareket etmeye hazırlanıyor.
Ancak bu refleksin ne ölçüde etkili olacağı, Trump ve Putin’in kurduğu baskı düzeniyle ne kadar mücadele edilebileceği ise büyük bir soru işareti olarak karşımızda duruyor. AB bu meydan okumaları yönetemezse, önümüzdeki on yılda dağılma riski ile karşı karşıya kalabilir.
Prof. Dr. Enes Bayraklı - Haber7
Yorumlar3