İmamoğlu’nun heba ettiği kentsel dönüşüm fırsatı
- GİRİŞ26.04.2025 09:38
- GÜNCELLEME26.04.2025 11:33
İstanbul’da gerçekleşen deprem, hepimize deprem gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Hepimiz biliyoruz ki deprem, Türkiye’nin bir gerçeğidir; depremleri engellemek mümkün değildir. Dolayısıyla depreme dirençli şehirler, kentler inşa etmek zorundayız.
Bütün Türkiye’nin bir deprem coğrafyasında yer aldığını düşündüğümüzde ve özellikle 1999 depremi öncesi Türkiye’de inşa edilen binaların yetersiz olduğunu göz önüne aldığımızda, önümüzde devasa bir kentsel dönüşüm problemi olduğu açıktır.
Nitekim İstanbul özelinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre şehirde 600 binin üzerinde acil dönüşmesi gereken riskli bina bulunmaktadır. Bunların büyük bölümü, 1999 öncesi ruhsatlı veya ruhsatsız yapılardır.
Türkiye, depremle mücadele konusunda aslında ciddi mesafeler katetmiştir. Özellikle 1999 Marmara Depremi sonrasında, kamuoyunda büyük bir farkındalık oluşmuş; kentsel dönüşüm yasaları, yapı denetim sistemleri ve afet müdahale altyapısı güçlendirilmiştir.
Bugün, birçok kamu binası; hastaneler, okullar, otoyollar, köprüler ya güçlendirilmiş ya da yeniden inşa edilmiştir. Ancak özel mülkiyete konu olan konutlarda, yani vatandaşların yaşadığı binalarda dönüşümde istenilen seviye sağlanamamıştır.
Bu başarısızlığın temel nedenlerinden biri, vatandaşın dönüşüme direnci ve bu meselenin zaman zaman siyasi olarak kışkırtılmasıdır. Kimi mahallelerde, “rantsal dönüşüm” algısı üzerinden kamuoyu yönlendirilmiş, vatandaş daha fazla metrekare alma beklentisiyle mevcut dönüşüm planlarına karşı çıkmıştır. Muhalefetin de bu talepleri desteklemesiyle süreç tıkanmış, İstanbul gibi mega bir şehirde dönüşüm hızı son derece düşük kalmıştır.
Bu durumun en acı örnekleri, 6 Şubat 2023 depremlerinde yaşandı. Özellikle Hatay’da, geçmişte kentsel dönüşümün protesto edildiği mahallelerde binaların yerle bir olması sonucu yüzlerce, hatta binlerce vatandaşımız hayatını kaybetti.
Bu yıkım ve acı kayıplar Türkiye’de kentsel dönüşüm konusundaki toplumsal dirençte bir kırılma noktası oldu. Deprem sonrası oluşan toplumsal konsensüs, iktidarın da elini güçlendirdi ve yeni yasal düzenlemelerle vatandaşlara dönüşüm konusunda kredi, destek ve teşvikler sağlandı.
Nitekim 6 Şubat sonrası süreçte, devlet deprem bölgesinde iki yıl içinde 200 bin konutu tamamladı, kalan 400 bin konut ve iş yerinin de birkaç yıl içinde tamamlanması planlanıyor.
Bu tablo, Türkiye’nin aslında 5 yıl içinde 600 bin konutu dönüştürebilecek kapasiteye sahip olduğunu net bir şekilde gösterdi.
Bu, İstanbul için tarihî bir fırsattı. Zira İstanbul’un büyük kısmı 1950-1999 arasında yoğun göçle, gecekondulaşma, imar afları ve plansızlık sonucu gelişmişti.
Özellikle Esenler, Güngören, Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa gibi ilçelerde yeşil alanı olmayan, yol genişlikleri yetersiz, altyapısı çürük bölgeler bu dönüşümle hem yaşanabilir kentlere hem de dirençli yerleşim alanlarına dönüştürülebilirdi. Yeni ulaşım hatları, sosyal donatılar, parklar açılabilirdi.
Ancak 2024 yerel seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun yeniden seçilmesiyle birlikte bu fırsat kaçtı.
2023 genel seçimlerinde devletin bekasını kendi ekonomik refahının önüne koyan seçmen, yerel seçimlerde ise ekonomik refahını kişisel bekasının önüne koydu.
Murat Kurum’un yoğun olarak gündeme getirdiği kentsel dönüşüm konusunu önemsemedi ve ekonomik beklentilerini önceleyerek hükûmete genel seçimlerde veremediği mesajı vermek için CHP’li belediyeleri tercih etti.
Ekrem İmamoğlu’nun 2019 sonrası deprem ve dönüşüm performansına bakıldığında, tablo pek iç açıcı değil. 2019 seçimlerinde 5 yılda 100 bin konutu dönüştürme sözü verdi ancak bu sürede sadece yaklaşık 6 bin konutun dönüşümünü başlatabildi. Bu oran, vaadin yalnızca %6’sının gerçekleştiğini göstermektedir.
İmamoğlu’nun başardığı kentsel dönüşüm örnekleri bir elin parmakları kadar: Bağcılar Kiraz Evler (253 konut), Eyüpsultan Yeşilpınar Evleri (678 konut), Kadıköy Ferah Apartmanı (20 konut), Beşiktaş Erenler Apartmanı (13 konut). Bütün bunların İstanbul’un ihtiyacının yanında sembolik kaldığı ortadadır.
Daha da dikkat çekici olanı ise İBB’nin kentsel dönüşüm bütçesini ciddi biçimde azaltmasıdır. 2018 yılında, yani önceki yönetim döneminde İBB bütçesinin %5,5’i kentsel dönüşüme ayrılmışken; İmamoğlu döneminde bu oran %1’in altına düşmüştür. 2025 bütçesinde ise bu oran yalnızca %0,89’dur.
Diğer taraftan, 2019 seçim vaatlerinden biri olan “İstanbul Hazır” dijital afet bilgi sistemi ise hiç hayata geçirilmemiştir. Sadece bazı parklara “deprem parkı” tabelaları konmuş, iki büyük alanda (Topkapı ve Ataşehir’de) geçici barınma altyapıları oluşturulmuştur.
İstanbul’un toplam 961 mahallesi olduğu göz önünde bulundurulduğunda, “her mahalleye afet toplanma alanı” vaadi de büyük oranda karşılanamamıştır.
Özetle; İstanbul, 2023 depremleri sonrası oluşan fırsatı değerlendirememiştir. Ekrem İmamoğlu’nun söylemleri ve duruşu, bu sürecin gerektirdiği kriz yönetimi ve kararlılıktan uzaktır. “Kırılıyorum, alınıyorum, üzülüyorum” tarzı söylemlerle, siyasal goygoylarla bu süreç geçiştirilmiştir.
Ne yazık ki bugün ortaya çıkan yolsuzluk soruşturmaları, İstanbul’un kaynaklarının medya gücü satın almaya, troll ağlarının beslenmesine ve kişisel servetlere aktarılmış olabileceğine dair endişeleri haklı çıkarmaktadır.
Bu noktada İmamoğlu döneminde reklam ve tanıtım harcamalarının kentsel dönüşüm harcamalarını geçtiğini hatırlatalım.
Bu tablo, İstanbul’un ve Türkiye’nin deprem riskine karşı ne denli kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. İstanbul’u sağlamlaştırmak için zaman daralıyor. Gelecek nesiller için, bu kayıp zamanın sorumluluğunu taşımak istemiyorsak gerçek çözümler ve güçlü liderlik şarttır.
Prof. Dr. Enes Bayraklı / Diriliş Postası
Yorumlar3