Kamu Güvenliği Gerekçesiyle Duruşmanın Kapalılığı

  • GİRİŞ26.03.2016 09:34
  • GÜNCELLEME27.03.2016 10:12

Soruşturma sonrasında iddia ve savunmanın karşı karşıya geldiği, maddi hakikate ve adalete ulaşılması yolunda, delillerin ortaya koyulup tartışıldığı ve sonuçta bağımsız ve tarafsız yargının bir karar karar verdiği aşamanın toplum tarafından takip edilmesini öngören itham sistemi, kovuşturma aşamasının temel taşı olan duruşmanın herkese açık yapılmasını ve böylece sanık ve mağdur haklarının korunması suretiyle adaletin yerine geldiğinin herkese gösterilmesini hedeflemiştir.

“Duruşmanın açıklığı” başlıklı CMK m.182/1’e göre;“Duruşma herkese açıktır”.

Ceza muhakemesi açısından “kamu güvenliği” kavramı, kanuni hakim ve mahkeme güvencesi ile duruşmanın açıklığını sınırlayan bir kavram olarak kullanılmıştır.

“Davanın nakli” başlıklı CMK m.19/2’e göre;“Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin bulunduğu yerde yapılması kamu güvenliği için tehlikeli olursa, davanın naklini Adalet Bakanı Yargıtay'dan ister”.

“Zorunlu kapalılık” başlıklı CMK m.185’de öngörülen, 18 yaşını doldurmamış sanığın duruşmasının kapalı yapılacağı hükmünün yanında, “Duruşmanın açıklığı” başlıklı CMK m.182/2’de, “Genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde, duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına mahkemece karar verilebilir.” hükmüne yer verilerek, duruşmanın aleniliğine iki istisna getirildiği görülmektedir.

Kamu güvenliği gerekçesiyle getirilen ilk kısıtlama veya birinci basamak diyebileceğimiz aşama CMK m.182/2’de “duruşmanın açıklığının daraltılması” ve ikinci basamak, yani kamu güvenliğinin tehlikeye düşeceği veya düştüğü hal ise, “dava nakli” adı altında CMK m.119/2’de ikinci kısıtlama olarak düzenlenmiştir.

Bu hükümlerde geçen “kamu güvenliği” kavramı ne anlama gelmektedir?

“Kamu güvenliği” kavramı, “Kapalı duruşmada bulunabilme” başlıklı CMK m.187/3’de geçen milli güvenlik veya kamu otoritesinin güvenliği anlamının taşımaz.

“Kamu” kelimesi, devlet hizmeti gören kurum veya kuruluşlar ile halkın tümü veya halk olarak tanımlanabilir. “Güvenlik” kelimesi ise, toplum yaşamında yasal düzenin aksamadan yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yaşayabilmesi ve emniyet olarak tanımlanabilir. Bu iki kelimeyi birlikte ele alıp, CMK m.19/2 ve 182/2’de kullanıldığı yerler açısından değerlendirdiğimizde, halkın güvenliğinin korunmasının amaçlandığı, bu kapsamda duruşmanın güvenli şekilde yapılması suretiyle maddi hakikate ve adalete ulaşılması sağlanarak, bir anlamda kamu düzeninin ve dolayısıyla kamu güvenliğinin sağlanmasının hedeflendiği düşünülmelidir.

Doktrinde; CMK m.182’de kullanılan “kamu güvenliği” deyiminin emniyeti muhafaza karşılığında kullanıldığı, gerçeği elde etmeyi güçleştirmek veya duruşmayı sürekli olarak bozma hallerini de kapsadığı kabul edilmektedir. Devletin güvenliğini bozma hallerinin “kamu güvenliği” deyimi dışında kalmakla beraber, Devletin güvenliğine karşı suçlara ilişkin duruşmaların da kapalı yapılmasının doğru olacağı ifade edilmiştir (Osman Yaşar, CMK Şerhi 2. Cilt, Ankara, 2011, s.2252).

Devletin güvenliğine karşı işlenen suçların kapalı yapılması şu an için ancak bir temenniden ibaret olabilir. Bahse konu CMK m.182’de; “Devletin güvenliği”, “Devlet sırrı” veya “milli güvenlik” gibi kavramlar, kapalı duruşma için bir neden olarak sayılmamıştır. Bu tespitimizin “kamu güvenliği” kavramının dar değerlendirilmesi ile de bir ilgisi bulunmamaktadır. Çünkü “kamu güvenliği” kavramı, anlamı ve niteliği itibariyle Devletin güvenliğini değil, halkın güvenliğini ve bu kapsamda kamu düzenini esas almaktadır. Aksi halde, “milli güvenlik” gerekçesiyle açık duruşma içeriğinin kısmen veya tümü ile yayını ve yayımının yapılmasının kısıtlanması gibi “kamu güvenliği” kavramından farklı bir hükme CMK m.187/3’de yer verilmesinin anlamı olmazdı.
“Kapalı duruşmada bulunabilme” başlıklı CMK m.187/3’e göre; “Açık duruşmanın içeriği, milli güvenliğe veya genel ahlaka veya kişilerin saygınlık, onur ve haklarına dokunacak veya suç işlemeye kışkırtacak nitelikte ise; mahkeme, bunları önlemek amacı ile ve gerektiği ölçüde duruşmanın içeriğinin kısmen veya tamamen yayımlanmasını yasaklar ve kararını açık duruşmada açıklar”.

Belirtmeliyiz ki, hakkında kapalılık kararı verilen dava içeriğinin yayının ve yayımı zaten yasaktır. Bu nedenle; kapalılık kararına konu bir duruşma hakkında, duruşma içeriği ile ilgili mahkemenin CMK m.187/3 uyarınca ayrı bir kısıtlılık kararı almasına ihtiyaç yoktur.

“Dava nakli” başlıklı CMK m.19/2’de yer alan “kamu güvenliği” kavramı ise; duruşmada olay çıkabileceği, tarafların, tanıkların ciddi tehditler altında kalacağı ve yargılamanın düzenli yapılamayacağı hallerde, Adalet Bakanının talebi ve Yargıtay’ın kararı ile davanın görevli ve yetkili mahkemeden bir başka mahkemeye yollanması olarak tanımlanabilir (Osman Yaşar, CMK Şerhi, 1. Cilt, Ankara, 2011, s.457). Dava nakli, somut ve öngörülebilir bir güvenlik tehlikesinin varlığı sebebiyle istisnai olarak davanın mahkemesinin değiştirilmesi gereğinden kaynaklanır.  

Sonuç olarak; CMK m.182/2’de geçen “kamu güvenliği” kavramının açık anlamı karşısında, Devlete karşı işlenen suçların “Devletin güvenliği” veya “milli güvenlik” gibi kavramlardan hareketle istisnai kapalı duruşma kapsamına alınması mümkün değildir. Çünkü “kamu güvenliği” kavramı, Devlet sırlarına ve güvenliğine karşı işlenen suçların kapsamına giren bir hukuki yarar değildir.

Duruşmanın kapalı yapılması ile ilgili mahkeme kararlarına karşı itiraz kanun yolu kapalıdır. Çünkü Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, bu kararlara karşı itiraz yoluna gidilebileceğine dair bir hükme yer verilmemiştir. Bu nedenle, kapalılıkla ilgili kararların hukukilik denetimi temyiz aşamasında yapılabilir.  
Son söz; bir davada iddia ile savunma çatışır, ispat yükü iddia eden tarafa aittir, duruşmada deliler ortaya koyulup tartışılır ve sonuçta mahkeme bir karara varır. Bu süreçte yabancı sefaret görevlilerinin mahkemeleri etki altına almak veya mesaj vermek maksadıyla duruşmaya katılmaları nasıl karşılanmalıdır? Davanın, yabancı temsilci ile bağlantı noktası mı var, vatandaşı mı yargılanıyor, vatandaşı veya temsil ettiği devlet mi mağdur oldu, yoksa temsil ettiği ülkeyi doğrudan ilgilendiren bir suçun işlendiği mi iddia ediliyor? Bu yakın ilgi ve desteğin sebebi ne olabilir? Yabancı temsilcinin kendisini yargı yerine koyup, devam eden bir davada sanığın mesleğini icra ettiğini ve suç işlemediğini söylemesi nasıl anlaşılmalıdır? Bu tür bir davranışı sanığa verilen destek görmek mümkün olabilir mi?

Yabancı ülke görevlisinin bireyden ziyade, ülkesi adına hareket eden bir temsilci olduğu unutulmamalıdır. Her temsilci, bulunduğu ülkenin iç işlerine ve yargı erkine karışmama yükümlülüğünü dikkate almalı, aksi halde en azından temsil ettiği ülke muhatap alınarak uyarılmalıdır.

Anayasa ve kanunlar, yargı kararlarının denetim mekanizmalarını sıralamaktadır ki, bunlar arasında yabancı temsilciler yer almamaktadır.

Prof. Dr. Ersan Şen - Haber7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat