Milli Savunmanın Altın Kuralı: Cihad ve Şehadeti Topluma Yaymak

  • GİRİŞ26.10.2024 09:09
  • GÜNCELLEME28.10.2024 10:08

Bismillah…

İmam Gazzâlî’nin ortaya koyduğu ve el-Şatibî’nin geliştirdiği sınıflandırmaya göre ihtiyaçlar zaruriyyât, haciyyât ve tahsiniyyât/tezyinât şeklinde üçtür. Haciyyât hayatı kolaylaştıran ihtiyaçlar iken tahsiniyyât/tezyinât estetik, kültür, sanat gibi ihtiyaçlar ile ilgili.

Zaruriyyât da “olmazsa olmaz ihtiyaçlar”; burada da aklın, imanın, neslin, malın ve canın korunması şeklinde beş hedef var. Canın korunması için gerekli olanların başında “milli savunma” ana başlığı altında bir ülkenin güvenlik birimlerinin varlığı ve güçlü olması esas. Canın korunması için milli savunma varsa ve güçlü ise aynı zamanda akıl da iman (din) da nesil (namus) de mal da hakkıyla korunabilmiş oluyor.

 Milli savunmanın olması demek “cihad”ın ve dolayısıyla “şehadet”in varlığı demek. Cihadsa, Müslüman olanların hakkın hâkim olması ve yayılması için başta canları olmak üzere herşeylerini ortaya koymak suretiyle yapmış oldukları mücadele biçimi. Bunu icra eden (asker, polis, istihbarat gibi) güvenlik güçlerine “mücahid” deniyor; canlarını bu uğurda verenler de “şehit” oluyor.

1071’den başlayıp Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’na kadar geçen süreçte bu milletin tarihi “cihad ve şehadet tarihi” olarak okunabilir. Cihad ve şehadet, Cumhuriyet dönemi ile Kore ve Kıbrıs çıkarması yanında terörle mücadele başta olmak üzere milli savunmanın diğer alanlarındaki mücahitler ve şehitlerin varlığı ile devam edegeliyor.   

Cihad ve şehadetin varlığının kesintiye uğramaması adına, elbette milli savunma güçlü olmalı, ancak bir o kadar da cihad ve şehadetin toplumun geniş kesimleri (toplumsal cephe) tarafından sevilmesi ve dolayısıyla yaygın olması da lazım.

            Meseleye sosyal psikoloji üzerinden bakarsak, “toplum yanlısı davranışlar” bağlamında milli savunma alanı incelenebilir. Toplum yanlısı davranışların merkezinde ise öğrenilen davranışlar söz konusu; yani doğuştan gelme bir davranış kalıbına vurgu yapılmıyor. Bu öğrenmenin de çeşitli boyutları var.

            Bunun bir boyutu, bizzat öğretimdir. Burada cihadın önemli olduğunu ve şehit olmanın ne anlama geldiğini (eğitimde öncelikli olmak kaydıyla her alanda) bizzat “söylemek/telkin etmek” var ancak bundan sonuç alınabilmesi için “Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?” (Saff Sûresi, 3. âyet) ilahi kelâmının açıkça ikaz ettiği gibi “söyleyende söylenenin olması” şart! Şöyle ki; eski bir bürokrat hanım tarafından “yetiştirme yurtları”ndan yaş haddinden ayrılmak zorunda kalan kız çocuklarına yönelik yapılan hizmetler ile ilgili sunumun yapıldığı bir konferansta rahmetli Prof. Dr. Sabahattin Zaim de dinleyicilerden biridir. Hanımefendi, bu çocuklara yönelik Türkiye’nin belli vilayetlerinde özel evler kurmuş, her bir evin başına ablalar yerleştirmiş ve kendisi de “bizzat” o evlerin hepsinin başı ve dolayısıyla kızların “annesi” olarak onları iş sahibi yapma ve evlendirme de dahil olmak üzere yapmış olduklarını anlatıyor. Konferans bitiminde herkes salonu terk edecekken tamamı akademisyen olan kitleye Sabahattin Zaim “Durun; olacaksanız bu hanımefendi gibi olun. Söylediklerini yapıyor” deyiveriyor. Yani, bal yedin mi ki “bal ye” diyorsun meselesi. 

            Bazen cihad ve şehadeti sevdirmek ve topluma yaymak için ikinci bir boyut da lazım olabiliyor: Ödüllendirme veya taltif. Eğer cihad ve şehadet doğru ise ki öyle, o halde mücahitlerin ve şehadetlerinin devletin en üst kademeleri tarafından baştâcı yapılmaları, yakınlarının incitilmemeleri, her türlü iletişim kanallarında en incelikli ve nazik bir dille en güzel şekilde öne çıkarılmaları elzem. Şehitlerin efendisi Hz. Hamza’dan (ra) başlayıp cenk meydanında şehadet şerbetini içen Murad Hüdavendigâr gibi atalarımızdan nicelerinin yiğitlikleri filmlerle, dizilerle, çizgi animasyonlarla, belgesellerle ve nice programlarla ilmek ilmek işlenmelidir ki mücahit olmanın ve şehadete ermenin ne büyük bir ödül/şeref olduğu hakkıyla kavranabilsin.

             Böylece, sosyal psikolojide gerekli olan, model alma yoluyla da “cenk, cihad ve şehadet” meselesinde toplumsal yaygınlık daha çok mümkün olabilsin. Kurtuluş Savaşı’nı veren HAMAS mücahitlerinin lideri Şehit Yahya Sinvar’ın “Düşmanımın bana verebileceği en büyük hediye beni öldürmesidir. 59 yaşındayım. Kalp krizi, corona veya felç ile ölmektense şehit olarak ölmeyi tercih ederim.” sözünü de ispatlayarak son nefesine kadar yapmış olduğu mücadelenin/yiğitliğin tüm İslam âlemine örnek/model olması gibi bu toprakların aşkla şehadete giden Ömer Halisdemir’lerinin varlığı ve hakkıyla tanıtılması, cihad ve şehadetin toplumsal yaygınlığı açısından ziyadeyle gerekli ve önemli.

            Elbette, cihada ve şehadete ne anlam yüklendiği de önemli ki bu da sosyal psikolojide öğrenmenin ve kabullenmenin atıf yapma boyutu olarak geçiyor. Hak uğrunda savaşmaya veya milli savunmaya cihad/gazâ, ölüme şehadet, başarıya da zafer olarak bakılıyorsa ve bunların esas neticesinin ahiret ile ilintili olduğu içselleşmiş ise sonuç ne olursa olsun “ya şehit ya gazi” olunuyor ve “zafer inananlarındır”ın karşılığı tam anlamıyla kavranmış oluyor.

            Hal böyle olunca, milli savunmanın daha güçlü ve etkin olması adına, cihad meydanlarında cenk eden cengaverlerin daha çok sevilmesi ve onların içinde şehit olanların şehadetlerinin ne anlama geldiğinin başta yeni nesiller olmak üzere toplumun tüm kesimlerine hakkıyla nakşedilmesi, ilgili tüm (kamu, sivil ve özel) aktörler tarafından en önemli görevlerden biri kabul edilmelidir ki yaklaşan büyük savaşa yönelik toplumsal cephe boyutu tahkim edilmiş olsun.  

Faruk TAŞÇI

İletişim: ftasci@istanbul.edu.tr

Yorumlar32

  • Esra 1 ay önce Şikayet Et
    Kesinlikle ve kesinlikle çok doğru tespitler. Cihad ehli erenler, internet denilen deccali dizginlemekle çok daha mümkün
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Yavuz Sultan Selim 1 ay önce Şikayet Et
    Yani İlayı KELİMETULLAH gayesini güden Alperen ruhlu ŞEHİD olmağa hazır Mücahid'ler yetiştirmek lazım, bu eğitim sistemiyle değil tabii, maalesef bu sistemle ancak kendi çocuklarımızı kurda kuşa kaptırıp devşirilmiş zombi ( fetöşler gibi ) düşmanımıza asker yetiştirmiş oluruz !..
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Selim 1 ay önce Şikayet Et
    Kore'de Amerikanın yanında Allah yolunda cihada mı gittin?
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Doğrucu Davud 1 ay önce Şikayet Et
    Koreye gidenler hehalde kafası esip gitmedi, devlet gönderdi onlar da gitti, ona bakarsan Osmanlıyı savaşa sokanlar hiç de sevmediğimiz ittihad terakkiydi, Çanakkaldekiler ŞEHİD galiçta cephesindekiler değil mi ? Kimin ne olduğuna sen mi karar veriyorsun ?
  • Sosyal Bilimci 1 ay önce Şikayet Et
    "Bireyselcilik" temelinde oluşturulmuş eğitim politikasının potasında 25 yıldır eritilen bir nesle cihad'ı, cihad ruhunu anlatmak çok zor olacak. Bir öğretim görevlisi olarak düşüncelerinize katılıyorum. Gerçekçi olmak gerekirse öngördüğüz modelin sonucu için en az bir on yıla ihtiyaç var.
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • İslam Sancağı 1 ay önce Şikayet Et
    Avrupa birliği uyum yasaları Türkiye'yi maddi manevi işgal yasalarıdır, acilen terk edilmelidir, verginle bebek tecavüzcülerini, Mehmetçik katillerini hapishanede besleyip sonra af ile salmak mazlumlara zulümdür, insan fıtratına aykırıdır. Küreselci mason medya ve eğitim sistemi Türkiye'ye sokulmamalıdır. Cuma günü resmi tatil yapılmalıdır, çocuklarımız en azından Cuma'yı kılsınlar !!!
    Cevapla Toplam 12 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat