“Faiz Savaşı”nı Kazanmanın Yolu Kademeli Mücadeledir
- GİRİŞ21.12.2024 09:12
- GÜNCELLEME21.12.2024 09:12
Savaşların bir yönü ekonomi ile ilgili. Ekonomi alanındaki savaşın özellikle İslam toplumlarındaki en keskin cenk meydanı faiz. Bu nedenle olsa gerek faiz (İlahî Ferman’da) “Allah ve Resûlüyle savaşa girmek” (Bakara Sûresi, 279) olarak ifade ediliyor.
Faizin zararları çok.
Malın bereketini yok ediyor; yani görüntüde sermaye var ama çuval delik! Eldeki “çok” fiiliyatta “yok” hükmünde. Ahirette ise hiç hükmünde, tabi ahirete inananlar için!
Faiz ile sermayenin belli ellerde toplandığı da malum. Faizin sonuçlarından biri gelir dağılımı adaletsizliği, yani sömürü. Zengin daha da zengin oluyor, fakirse daha da fakirleşiyor. Hani şu dolar milyarderleri, daha doğrusu faiz milyarderleri meselesi yani.
Bu kadarla da kalmıyor faiz belası. Faiz hadleri yükseldikçe maliyet enflasyonu artıyor. Mesela konut fiyatları ve kiralar, faiz kredilerinden dolayı şiştikçe şişiyor.
Faiz nedeniyle ekonomide ilk başlarda canlılık “boyası” görünüyor, ama zaman içinde boya dökülüyor ve faiz, ekonomik buhranlara yol açıyor. Mesela yüksek faiz nedeniyle yatırımlar düşüyor. Dahası, mesela işletmelerin faiz kredisini geri ödeme yükü, ücretlere olumsuz yansıyor veya işçiler işten çıkarılabiliyor.
Faizin zararları saymakla bitmez! Ve dünyanın her yerinde ekonomik sistem faize dayalı. Hâl böyle diye faize teslim mi olmalı? Elbette mücadele etmeli, eğer Müslümanlık iddiası varsa. Ancak “mücadele yöntemi” doğru değilse, yapılan mücadele faize yarayabiliyor yani faiz çarkı daha da güçlenebiliyor.
Faizle mücadele yöntemi (zorla veya devrimsel değil) “tedrici” olmak zorunda, yani kademeli, yavaş yavaş, sindire sindire, inandıra inandıra, içselleştire içselleştire, kabullen(dir)e kabullen(dir)e.
Şöyle ki;
Faizle ilgili ilk ayet, Rum Sûresi’nin 39. ayeti. Mekke döneminde iniyor. Burada yasak, kesin değil; uyarı/yerme var. Allah (c.c.), faizden hoşnutsuz olduğunu beyan ediyor.
İkinci ayet, Âli İmran Sûresi’nin 130. ayeti. Medine’de hicretin 2. yılında nazil oluyor. Açıkça, faizin zamanla katlanan bir şey olduğunu ve kesin olarak yasaklandığını gösteriyor.
Üçüncüsü, Bakara Sûresi 275. ve 281. ayetleri. Burada faiz yasağı, nihai, açık ve net bir şekilde vurgulanıyor.
Son hamle de Hz. Peygamber’in (as) Veda Haccı’nda (vefatından 3 ay kadar önce) geliyor. Borç üzerindeki tüm faizler kaldırılıyor.
Ayrıca, Hz. Peygamber’in (as) dış dünyaya İslam’ı tebliğinde faiz öncelenmiyor. Hz. Peygamber’in (as) mektuplarında faiz bahsi yok.
İçkinin yasaklanması da böyle tedrici/kademeli, başörtüsü emri de sonlarda geliyor.
Neden mi?
Kademeli sürecin varlığı hakkında Hz. Aişe validemiz (r.anha) “İlk başta olsaydı, kimse Müslüman olmazdı!” diyor. Yani “alışkanlıklar” diye bir sosyolojik gerçeklik var. İbn Haldun’un “İnsan, alışkanlıklarının çocuğudur!” demesi de bundan. Yıllardır “cehalet” ile yoğrulmuş bir toplumu “pat diye” bir hamle ile şer’den kurtarmak mümkün olmuyor. İnsan fıtratına aykırı çünkü.
Ortada bir nevi “cehalet uyuşturucusu” var. Uyuşturucuyu “pat diye” bırakmak mümkün değil. Faiz gibi alışkanlık yapmış bir “uyuşturucu”yu da “rehabilite etmek” yöntemiyle yani zamanla defedebilmek mümkün ancak.
Rehabilite etmenin bir yönü, “güzel şeyleri” sayıca fazla aktörle sıklıkla yapmayı gerektiriyor. Böylece, toplumu güzelin olacağına inandırmak ve zamanla güzel olanı yapmayı alışkanlık haline getirmek gerekiyor. “Bir adama kırk gün ne dersen o olur” inceliğine uygun bir şekilde kırk gün kırk farklı koldan güzeli sunmak, çirkinden kurtulmak için.
Bu noktada karz-ı hasen (faizsiz borç) örneği var. Helal paradan verilen helal borç. Riyasız verilen borç. Elmalılı Hamdi Yazır’ın ifadesi ile “malın en iyisinden verilen borç”. Allah rızası için verilen borç. İyi (halis) niyetle verilen borç. Bunların hepsinden dolayı (mecazen) Allah’a verilen borç. Yani kısaca karz-ı hasen.
Bütün mesele, faizsiz toplum ve ekonominin mümkün olduğuna inanan geniş bir toplum kesiminin oluşması. Bu nedenle öncelikle faizsiz uygulamaları bilmeli ve içselleştirmeli. Karz-ı hasen bu noktada çok önemli.
Türkiye’de İKSAR’ın (İslam İktisadı Araştırma ve Uygulama Derneği) karz-ı hasen uygulamaları izlenmeye değer. Karz-ı Hasen Vakfı’nın uygulamaları da örnek alınmalı. Ama bir-iki sivil yapılanma yetmez. Türkiye’de başlangıçta güçlü bir şekilde (istismarı da engelleyen bir zeminde) en az 100 karz-ı hasen sivil yapılanması olmalı ki faizsiz hayatın mümkün olduğu toplum tarafından görülsün. Görülsün de faizsiz ekonomi ideali olan yöneticilerin işi kolaylaşsın.
Ha gayret!
Prof. Dr. Faruk TAŞCI / Haber7
Yorumlar4