Aile Yılı’nın Başarısı İçin “Ev Kadını Değil Evinin Kadını” Olmak

  • GİRİŞ08.03.2025 08:30
  • GÜNCELLEME10.03.2025 08:59

2025, “Aile Yılı” ilan edildi. Akabinde kamuda, içinde “aile” vurgusu olan açıklamalar ve uygulamalar görülmeye başlandı. Hatta ilgili bakanlık dışında birçok sivil toplum kuruluşu bünyesinde “aile akademisi” adıyla eğitim programları devreye sokuldu. 

Bunlarla elbette amaç, “Aile Yılı”nın başarılı bir şekilde geçirilmesi ve böylece “Ailemiz, İstikbalimiz” vurgusu ile ailenin güçlendirilmesine katkı sağlanması.

Amaç güzel ama her ne yapılacaksa yapılsın işin şifresi kadında; “ev kadını”nda değil de “evinin kadınında”!

“Ev kadını” meselesi, Batı tarihinin insanlığa zehirli hediyesi! 

Batı’nın kökeni Antik Yunan döneminde kadınlar “ev kadını” olarak konumlandırılıyor. Kadın erkekten aşağı, hayvanla bir, çarşıda satılabilen bir mal. 

Mesela filozof Aristo için köleler ve kadınlar, efendi ve erkeklerden aşağı varlıklar: “Erkekler, zihnin veya aklın doğal timsaliyken; kadınlar, esirler ve barbarlar ile aşağı sınıfı temsil eder” diyor. 

Kadın, evde yaşamak zorunda; hayatta yeri yok. Hayatın hiç bir yerinde kadının varlığına izin yok! Sadece pagan ayinlerinde evlerinden “dışarı” çıkabiliyorlar. Varlığı ve derecesi “susma” ile eşit tutulan kadın, evine hapsedilmiş bir “ev kadını”. Yani “ev kadını”, Batı’nın Antik Yunan döneminden kalma bir kavram. 

Bu temel üzerine kurulu olan Batı’daki kadın, Roma döneminde “ataerkil” aile yapısı içinde “mutlak güç (yarı ilah) baba”nın mutlak hâkimiyetinde. Roma hukukunun dahi karışmadığı evde tek ve sorgulanamaz güç baba! İsterse evdeki kadını öldürebiliyor isterse satabiliyor. Kimse karışamaz! Mesela, bunun yansıması olarak, 1805 yılına kadar İngiltere’de kanunlar erkeğe, eşini/kadını satma hakkı veriyor. 

Yani; Roma’da kadın, müstakil bir şahsiyet değil. Kadın ve kadına ait olan her şey, erkeğin mülkiyetine verilmiş mal.

Batı’nın karanlık ortaçağında ise kadın için “eve hapsedilme” şeklinde bir zulüm olmasa da Kilise’ye mahkûmiyet var. Dönemin yaygın anlayışına göre, erkek üstün ve Tanrı kudretinde; kadınsa gölge. Hatta 585/586 yılında Hıristiyan din adamlarının katılımı ile Fransa’da toplanan Macon Konsülü’nde kadının insan olup olmadığı tartışılıyor. Sonuçta, “erkeğe hizmet etmek için yaratılmış bir insan” olduğuna karar veriliyor! 

Kadına ilk günah işleyen ve “bütün kötülüklerin kaynağı” deniliyor. Ruhu olmayan bir et yığını gibi görülen kadın, “doğum yapma işlevi” ile ruhu olan bir insan şekline bürünebiliyor. Serveti olup da Kilise’ye bağışlayan kadınlarsa “değerli potansiyeller”!
Ortaçağ sonlarındaki “cadı avları”na maruz kalanların bir kısmı da kadın. Kilise’ye karşı ve aykırı olmak “cadı” olmak ile eşdeğer kadın için.

Rönesans döneminde “beden” ve “güzellik” vurgusu ön planda olunca, “güzel kadınlar” bir nevi orta malı! Beden, mahremiyet içinde olması gerekmeyen bir nesne. Bu nedenle “kadın” ve “çıplaklık” ön planda. Giysiler, eski hayat tarzının yansıması, çıplaklık ise yeni keşfedilen ve yaşanan bir hakikat! Hatta Rönesans’la artık Vatikan’ın içinde bile çıplak pagan tanrıları var.

Çıplaklığın en belirgin boyutu ise fuhuş. Rönesans Avrupası’nda Roma’nın payesi “fahişeliğin başkenti”. Venedik de “kur yapma kültürü”nün merkezi. Paris ise her on üç kadından birinin gelirini fahişelikten kazanmak zorunda bırakıldığı bir “et satış merkezi”. 
Dolayısıyla dönemin kadını, erkeğin araç ve oyuncağı işlevi gören “bedensel varlık”. Yani kadın bir ödül; erkekse, kadın uğruna şövalyelik yapıp kazanan ve ödül olarak güzel kadınını alan üstün varlık. Bu nedenle Niçe “erkek, savaş için eğitilmeli; kadınsa savaşçıyı dinlendirmek için” diyor.

Modern döneme gelindiğinde; mesela Fransız Devrimi, insanın esaretten ve horlanmaktan kurutuluşunu ilan etse de bu durum, kadını içine almıyor. Fransız Devrimi kadınlarla erkeklerin eşit eğitim görme hakkını engelliyor. 

1938 yılına kadar yürürlükte kalan Fransız Medeni Kanunu da ehliyeti noksan olan çocuklar ve deliler ile kadınların da evli değilse, velisinin izni olmaksızın hiçbir sözleşmede bulunamayacağını söylüyor. 

İngiltere’de Londra, Oxford ve Cambridge gibi “ileri” seviye üniversiteler, kadınlara ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra diploma hakkı tanıyor.

ABD’de kadınların ilk kez “evin dışında” istihdam edilmesi de ancak İkinci Dünya Savaşı sürecinde olabiliyor.

İşte bu şekilde “zulümlerden zulüm beğenmesi” istenen Batı kadını, fırsat bulduğunda “doğal olarak” harekete geçiyor ve feminizm ortaya çıkıyor. Batı’da feminizmin ortaya çıkması kadar doğal/kaçınılmaz bir durum olamaz. 

Feminizmin sonuçlarından biri, Antik Yunan döneminde başlayan “eve hapsedilme” (ev kadını) yerine “evden kurtulmak” ve kendi ayakları üstünde durmak için “iş kadını” olmak oluyor. Artık “ev kadını” yerine “iş kadını” olanlar sahnede yerini alıyor. Nihayetinde denge bozuluyor ve kademe kademe “ailenin çöküşü” ile karşılaşılıyor.

Aslolansa ailesini merkeze alan “evinin kadını” olmak olmalı.

Kadınlar merkeze evini alsın demek, “ev kadını” olsun yani evine hapsolsun ve hiçbir iş yapmasın demek değil.

“Evinin kadını” olup işlerini en güzel şekilde yapan “sahabe hanımlar”dan ilginç örnekler var.

Sahabe hanımlar, eğitim-öğretim işlerinde varlar. Hz. Peygamber (aleyhisselam) hanım sahabelere özel gün ve saatlerde ilim öğretiyor. Hz. Aişe (r.ahna) bundan en üst düzeyde nasiplenen kişi. 

Sahabe hanımlar, sağlık alanında varlar. Hatta İslam’da ilk sağlık hizmet sistemini mescidde kurduğu çadırda yerine getiren kişi Rufeyde bint Kab el-Eslemî (r.anha). Hem mescitlerde hem de cephede hanım sahabelerin sağlık hizmetleri büyük. Hatta gerektiğinde bizzat cephede oluyorlar, ok ve yayları ile, Nesibe (r.anha) gibi.  

Sahabe hanımlar, sosyal yardım işlerinde de varlar. Hatta mali desteklerde hanım sahabelerin bazen daha ileride olduğuna dair örnekler var. 

Sahabe hanımlar, iktisadi hayatta da varlar. Hanım sahabelerden çeşitli meslekler icra edenler olduğu gibi bu meslekleri icra edenleri denetleyenler (muhtesibler/kamu görevlileri) arasında da hanım sahabeler var. Daha da ötesinde, otorite ilanı anlamı gelen “emân” konusunda yetkisi olan güçlü hanım sahabeler var Ümmi Hânî (r.anha) gibi. 

Çevre, kültür, sanat gibi faaliyetlerde de hanım sahabeleri bulmak mümkün. Mescitlerin temizliği, süslenmesi başta olmak üzere birçok alanda etkililer.

Örnekler çok. 

Yani sahabe hanımlar her alanda varlar ama iki şeye dikkat edilmiş: “Aile ihmal edilmemiş” ve “mahremiyet” (helal-haram zemin) ayrımı esas alınmış!

Kendilerine ait/has alanlarda hemen her hususta en iyi olmaya odaklanmışlar ama buna rağmen merkezlerinde aileleri olmuş, ailelerini ihmal etmemişler. Yani hem “işlerinin kadınları” hem de “evlerinin anneleri/kadınları” olacak anlayışta ve güçteler. “İş kadını” olup evlerini kalplerinden, akıllarından ve amellerinden çıkaran değiller; evlerine hapsolup (ev kadını) hayatın gerçeklerinden kopuk robotlar da değiller! Tam “denge” profilleri!

Özetle; Aile Yılı’nın başarısı için “dengeli kadınlar” şart! 

Ancak denge sadece kadınlar için şart değil; Aile Yılı’nın başarısı için “evinin erkeği” olan dengeli erkek olmak da lazım! Bu ise, başlı başına başka bir yazı konusu…
 

Prof. Dr. Faruk TAŞCI / Haber7

 

Yorumlar21

  • 1071 1 gün önce Şikayet Et
    Şu bir gerçektir ki erkekler şeytan değildir kadınlar da melek değildir, insanların zaafları hataları kusurları vardır, böyle kabul etmek lazımdır.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Analiz 1 gün önce Şikayet Et
    Yıkılan yuvalar problemli çocuklar, maalesef bu toplumsal felaketin oluşmasında bizim mahallenin hatalarından oldu, mankenler sanatçılar şarkıcılar vs. bunların lüks hayatı lüks özentisini doğurdu, kadınlar lüks yaşantı isteyince mutlu aile tablosu bozuldu, bir de kadın ekonomik özgürlüğünü kazanınca erkeği beğenmez oldu evliliği evcilik boşanmayı normalmiş gibi görünce felaket geldi.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Mantık 1 gün önce Şikayet Et
    85 milyon nüfusu olan erkek asker kıtlığı olmadığı halde Türkiyede kadın kırsalda polisin görevini yapan jandarma hariç niye askere alınır mantıklı bir açıklamasını bilen var mı ?
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Nail 2 gün önce Şikayet Et
    Ülkemizde kadın istihdamının türlü gerekçelerle özendirilerek arttırılmasının nüfus artış hızının dramatik düşüşüyle ilgisi var mı?
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Hafız Kural 2 gün önce Şikayet Et
    Allah ve Resulünün emirlerine itaat edip yasaklarından sakınanlar her türlü kirden temizlenip mükâfata nail olurlar. İtaat etmeyenler ise cezalarını görürler. Vakar içinde evlerinde oturup Allah ve Resulünün emirlerine itaat edip yasaklarından sakınan kadınlara ne mutlu.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat