Halk kültüründe İslâm: Popüler inanışlar, klişe yorum ve uygulamalar
- GİRİŞ15.03.2024 09:14
- GÜNCELLEME17.03.2024 09:33
Her ne kadar öyle algılanmasa veya algılatılmasa da insanların kendilerini en özgür hissettikleri alanlardan birinin ‘din’ olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim tarihin yardımıyla, çağlar boyunca kaynağını “Yaratıcı”dan alan emir ve yasaklar konusunda özgür davrandıklarını, bunlara uymamaya dönük bir tercihte bulunurken pek de zorlanmadıklarını biliyoruz. Öyle olmasaydı tarih çok daha farklı yazılırdı. Mesela haksız yere sayısını tam bilemeyeceğimiz onca insan öldürülmez, kimsenin malına haksız yere dokunulmazdı. İşin tuhaf yanı, insanların kendilerini en özgür hissettikleri alanın aslında en kayda değer sorumluluklarına karşılık gelmesidir.
Mesele, siyasi veya askeri düzlemden, panoramik bir bakışla, bireylerin gündelik yaşamına indirgendiğinde, kayda değer sorumluluğumuzun akıbetine dair, daha ilginç detaylarla karşılaşmak mümkün. Yazının başlığı bu nedenle Halk Kültüründe İslâm: Popüler İnanışlar, Klişe Yorum ve Uygulamalar olarak belirlendi. Her biri nihayetinde İslam dairesi iddiasındaki görünümlere dikkat çekmek; normalleşen, içselleşen, kültürleşen hatta gelenek haline gelen durumlara eleştirel bir gözle bakabilmek amacıyla.
Aşağıda yer alan ifadeler, niyet okumaya veya kimseyi sorgulamaya değil, eleştirel düşünme becerisini ve farkındalık bilincini geliştirmeye odaklanıyor. Haritalama, belli tarz inanış, yorum ve kültürleşme ekseninde yapıldı. Bazı aydınlatıcı açıklamalara ise parantez içinde yer verildi. Gelin hep birlikte kendi gerçekliğimize ayna tutarak, görüntünün haritadaki yerini bulmaya çalışalım.
Popüler İnanışlar, Klişe Yorum ve Uygulamalar
- Allah’ın (C.C.) emir ve yasakları konusunda kendini özgür hissedenler,
- İslam’ı çoktan seçmeli bir test gibi algılayıp emir ve yasaklar arasında seçim yapanlar,
- Kendince emir ve yasaklar hiyerarşisi oluşturanlar (bazı emir ve yasaklara riayet etmeye çalışırken, bazılarının semtine bile uğramayanlar)
- Müslümanlar yüzünden İslam'dan soğuduğunu iddia edenler,
- Din şekilden ibaret değil insanın kalbi temiz olacak diyenler,
- Dini gün ve gececiler (dini pratikleri yalnızca belirli gün ve gecelere hapsedenler),
- İfade özgürlüğü ile hakaret arasındaki ince çizgiyi aşıp dini gün, gece veya aylara dahi saygı duy(a)mayanlar,
- Mahşer gününden çok, belki de gözleriyle gördükleri için, kabirden çekinenler,
- Kendilerini değil de İslâm'ı düzeltmeye çalışanlar,
-Yapamayacaklarının peşinden koşup yapacaklarını ihmal edenler,
- İslam'a antidepresan gibi yaklaşanlar,
- Kendi kendini aklama çabasındakiler,
- Dini pratiklerin belli yaş dönemine, örneğin yaşlılık evresine, haiz olduğunu düşünenler,
- İslami hassasiyetlerinin kendileri için getiri ve götürüsünü hesap edenler,
- Devredilemez sorumluluklarını devrederek hesaptan kurtulacağını düşünenler (örneğin çocuklarının güzel ahlaklı olmasına dönük sorumluluğunu okula, kursa, rehber’e koç’a veya Diyanet’e devredenler – bu kişi veya kurumlardan destek almakla sorumluluğu zımnen de olsa bu kişi veya kurumlara devretmek birbirinden ayrı olarak değerlendirilmiştir),
- Ölüm bir nefes kadar yakın derken orta ve uzun vadeli plan yapanlar,
- Ver yiyeyim, ört yatayım diyen eksi düzey fedakârcılar (hiç bir fedakârlığa yanaşmayıp, her şeyi başkasından bekleyenler),
- Kendilerinin değil de yöneticilerin, liderlerin, makam sahiplerinin veya sadece zenginlerin hesaba çekileceğini düşünenler,
- Allah'ın rahmetine güvenip tembel ve üşengeç davrananlar,
- Tarihe mâl olmuş popüler şahsiyetlerin öğretilerini daha makul bularak bu öğretilerle ilerlemeye çalışanlar,
- Çağdaş İslam’ı arayanlar,
- Kur'an bize yeter iddiasındakiler,
- Müslüman İslamofobikler,
- Seküler Müslümanlar (dini, dünyanın uzağında konumlandıranlar, bireylerin iç dünyasıyla sınırlandıranlar ya da sadece bir vicdan meselesi olarak görenler),
- Müslümanlığını vukuatlı nüfus kayıt örneği ile belgelendirenler (Dedesinin Hacca gittiğini, Babaannesinin de başörtülü olduğunu söyleyenler),
- Hayır işleriyle halkla ilişkileri birbirine karıştıranlar,
- Sayısalcılar (Allah'ı (C.C) anmanın veya faydalı bir iş yapmanın rakamsal değerine daha çok odaklananlar),
- İbadetleri adet haline getirenler,
- İbadetleri Allah'ın (C.C) emri olmaktan çok kültürel motivasyonla ifa edenler (örneğin Kur’an’da ‘şahitli’ olduğu ifade edilen Sabah Namazı’nı es geçip, Bayram Namazı’nı kaçırmayanlar),
- Müslümanlara dönük hassasiyeti, farkında olmadan ait olduğu grupla sınırlanmış olanlar,
- Güçlü veya varlıklı kullarının ulaşılmazlığını görünce Allah’a da ulaşamayacağını düşünerek formül arayışına girenler,
- Peygamber tutulması yaşayanlar (Güneşten ziyade Ay ışığıyla yönünü bulmaya çalışanlar),
Bu popüler inanışları veya klişe yorum ve uygulamaları kuşkusuz daha da çoğaltabiliriz. Burada bahsi geçmeyen ve insana mayınlı bir arazide dolaşıyor hissi veren daha özgün tespitler olduğuna eminim. Şu aşamada, karar ve eylemlerimizden yalnızca kendimizin sorumlu olduğunu bilmemiz yeterli. Bu labirentte yolumuzu nasıl tayin edeceğiz diye soranlara ise aşağıdaki diyaloğa kulak vermeyi önerebilirim:
“Cibril Hadisi” olarak ta bilinen bir Hadis-i Şerif, Hz. Peygamberin (S.A.V):
– “O Cebrâil’di, size dininizi öğretmeye geldi” ifadesiyle son buluyor. Hadis-i Şerif'te Dinin/İslam'ın ne olduğu, Cebrail Aleyhisselam ile Hz Peygamber'in kısa diyaloğunda en sade ve anlaşılır şekliyle ele alınmakta. Diyalog, bazı anahtar kelimelerin zihnimizde şekillenmesine önemli katkı sağlıyor: Hadisteki tanımlarıyla İman-İslam, İhsan ve Hesap Günü. Yukarıdaki ifadeleri bu ölçüye göre değerlendirip haritanın kıraç, verimsiz ve kısır yerlerine denk düşmemeye özen gösterelim.
Ramazanınız bereketli olsun!
Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber7
Erciyes Üniversitesi
X: @mediadjournal
Yorumlar21