Eskimeyen bir masal! Ya da mitler ve gerçekler!

  • GİRİŞ09.08.2024 09:23
  • GÜNCELLEME12.08.2024 09:00

 “Enformasyon ve haberin serbest dolaşımı”, Batı dışı dünyanın büyük bir çoğunluğunu modernleşme, kalkınma ve gelişme vaadiyle işlevsel bir pazara dönüştürme sürecini en iyi ifade eden söylemlerden biridir. Aslında haberin serbest dolaşımı diye bir şey yoktur ve şimdiye kadar da hiç olmamıştır. Serbestçe dolaşımı istenen, ABD’de (daha genel anlamda Batı’da) üretilen filmlerin, dizilerin, televizyon programlarının, içeriğinde haber, bilgi ve eğlence bulunan her şeyin geri bırakılmış, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere serbestçe girmesidir. Tabi bunun için önce radyo ve televizyon yayıncılığında gözle görülür bir ilerleme kaydedilmesi, programlardan önce, bu programları kitlelere ulaştırmak için gerekli olan tüm teknik cihazların Batı’dan satın alınması, döviz bulamayınca da borçlanılması gerekmiştir. Sonuç olarak kamu kaynaklarıyla (gelişmişliğin göstergelerinden biri olarak sunulduğu için) telekomünikasyon alanına devasa yatırımlar yapılmış; evler radyo, televizyon ve diğer modern teknolojik aygıtlarla doldurulmuştur. Batı’nın gelişmişlik seviyesine ulaşılamasa da, iyi bir pazarı olma konumu son derece güçlenmiştir.

Bu sırada, uydu ve bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler, nihayetinde internet ve mobil iletişim teknolojileri gibi pazarlanması ve yaygınlaştırılması gereken yeni ürünler ortaya çıkınca “bilgi toplumu” söylemi devreye sokulmuştur. Kaynaklar, bu kez, cömert bir biçimde, bilgi toplumu düzeyine ulaşmak için gerekli olan bilgisayar, internet ve sonrasında mobil iletişim teknolojilerine ve bu sistemin gerektirdiği altyapıya sarf edilmiştir. Bilgi ve enformasyonun niteliğini, üretim ve dağıtımının kimin tarafından kontrol edildiğini, internet ortamındaki bilginin bundan bağımsız olup olamayacağını sorgulamaksızın, “bilgi toplumuna” ulaşmanın, katılımcı demokrasiye daha doğrusu tüketim demokrasisine geçmenin keyfi sürülmeye başlanmıştır. Bu süreci, toplumun veya bir kesiminin yalan, yanlış, zararlı ve gereksiz haber, yorum ve bilgiyle istenilen yönde şartlandırılması kastıyla enformatik cehalet olarak tanımlayanlar da bulunmaktadır, ağ toplumu olarak adlandıranlar da.

Geniş bir özgürlük alanı sunduğu iddiasının yanı sıra iletişim, paylaşım ve çift yönlülük mitiyle hayatımıza dahil olan sosyal medya için de aynı pazarlama ve promosyon süreci işletilmektedir. Yalnızca Türkiye'de 57 milyon kullanıcı veya yayıncı olduğunu düşünürseniz başarılı olmuştur da. Basın özgürlüğü miti yaratılırken, kimin ve ne için olduğu sorusu nasıl ötekileştirildiyse; sosyal medya da gayrı-meşruluğu meşrulaştırmak için ifade, paylaşım ve örgütlenme özgürlüğü mitiyle çevrelenmiştir. Bu nedenle aslında her biri birer küresel şirket olan bu kuruluşlara yönelik sorgulama, yaptırımlar ve güvenlik hassasiyeti, özellikle bizim gibi ülkelerde, hemen yasakçılık ve sansürcülük olarak etiketlenmektedir. Bu platformlara dâhil olan kullanıcılar da kendi hayatlarını taşıdıkları bu mecraların; ticari sömürüyü, manipülasyonu, radikalleşmeyi ve aşırılıkçılığı, üstüne para kazanarak destekleme özgürlüğünü kendi özgürlükleriyle eşitlemektedir. Tıpkı bir kölenin özgürlük sanrısıyla zincirine sarılması gibi. Bu yorumu abartılı bulanlar, radikalleşme ve aşırılıkçılıkla ilgili olarak İngiltere Başbakanı'nın ülkede aşırı sağcı şiddet olaylarının sosyal medya platformları üzerinden körüklendiği, yine bu platformların, topluma korku yaymak, ayrılık ve nefret tohumları ekmek için işlevselleştiği imasını taşıyan son açıklamalarına bakabilirler. 

Ülkenin üçte ikisinin yayıncı olduğu bir ortamda en hafif tabirle sorumsuz, marjinalleşmeyi destekleyen ve kriminal aşamanın taşlarını döşeyen haber ve bilgi dolaşımı, hangi mekanizma ile kontrol edilebilecektir? Özgür olmak hukukun dışında olmak demek midir?

İfade özgürlüğüne gelince... Cilalı Baş Devri sakinleri ve onların bilincini sömürüye hazır hale getirmeye çalışanlar, sosyal medyanın sağladığı ifade özgürlüğünün kimin için, ne ölçüde veya ne amaçla olduğu konusunda bir yargıya varabilmekten hâlâ uzaktalar anlaşılan. Yaşama hakkına saygı duyulmayanların ifade özgürlüğü haklarına saygı duyulur mu?

Bunların daha iyi günlerimiz olduğunu, VPN teknolojilerini bile ıskartaya çıkartacak, erişimi engellemenin tedavülden kalkacağı günlerin uzak olmadığını düşünüyorum. Bu gün gelip çattığında, arasına ayrılık tohumlarının ekilmesine müsaade edilmemiş, kolaylıkla belirli emperyalist veya politik gündemlerin bir parçası haline getirilemeyecek toplumlar, en güvenli toplumlar olacak. Erişimi engellemek, gerekli tüm teknolojilere sahip olsanız bile, bir çözüm değil. Hukuku işletmek kadar, Batı'nın kendi gerçekliğiyle yüzleşmesini sağlamak için promosyonunu yaptığı değerler çerçevesinde alternatif yollar bulmak gerekiyor. Bu konuda aynı hassasiyeti taşıyan ülke ve toplumlarla hatta bireylerle, politik gündemlerden uzak bir şekilde sivil dayanışmayı güçlendirerek geniş tabanlı, rasyonel ve küreselleşme potansiyeli taşıyan tepkiler ortaya koymak daha çok işe yarayabilir. Bunlar şirket sonuçta, imajları herşeyleridir, müşteri kaybetmek de istemezler.

Sağlıcakla kalın,

Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber 7

Yorumlar3

  • Erdl 2 ay önce Şikayet Et
    Önemli bir konu toplumun kanayan yarası. Tüm ilgililer bu yazıyı okumalı
    Cevapla
  • Cmlblt 3 ay önce Şikayet Et
    Kölelesmis zihinleri temizlemeden yeni bir tepki ortaya koymak zor. Kelime i Tevhid de olduğu gibi önce mevcut düzen Hayırlı diyecek ve yeni bir düzen kurulacak
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • İsm 3 ay önce Şikayet Et
    Son günlerdeki tartışmalar çerçevesinde okunması gereken bir yazı
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat