İran yine şaşırtmadı
- GİRİŞ28.12.2024 08:35
- GÜNCELLEME28.12.2024 08:56
Suriye’de muhaliflerin Şam’a yürüyüşü ve Beşar Esad’ın ülkeden kaçışı, yalnızca Suriye’nin kaderini değil, Maşrık’ta İran’ın tasarladığı jeopolitik düzenin temel taşlarını da yerle bir ederek yeni bir jeopolitiğin önünü açtı.
Suriye’deki değişimin sadece en büyük kaybedeni Esad rejimi olmadı, destekçileri de kaybetti, ki bunların başında Rusya ve İran gelmektedir. Bölgedeki en ağır yenilgi, yıllardır bölgesel hayaller peşinde koşan İran’a aittir. Şimdi İran, yıllarca işlediği büyük bir stratejik yanılgının enkazıyla yüzleşiyor. Artık kimsenin şüphesi yok ki İran, 1979’dan beri inşa ettiği stratejik rüyasını, Şam’da yitirdi.
KAYBEDEN NİYE Mİ İRAN?
1979’daki İslam Devrimi’nden sonra İran, bölgesel bir güç olma hayalini gerçekleştirmek için kendisine “direniş ekseni” adını verdiği bir stratejik hat inşa etti. Bu hattın kalbi ise Şam’daydı. Suriye, İran’ın sadece bir müttefiki değil, aynı zamanda Lübnan üzerindeki etkisini derinleştirebilmesi için bir köprüydü. İran, bu köprüden geçerek Suriye üzerinden Lübnan’ı da dizayn etmeye çalıştı. Lübnan’da kendine bağlı devlet içinde devlet gibi hareket eden Hizbulah’ı kurdu, destekledi, besledi, büyüttü ve bölgesel operasyonlarda aparat olarak kullandı.
Arap dünyasında nüfuz kazanmak için Şam’a ve Hizbulah’a çok yatırım yaptı. Bu bağlamda siyasi, askeri ve lojistik destek sağladı.
2000’li yılların başında İran rejiminin sahipleri, İran için hacet kapılarının açıldığını düşünerek bölgesel güç hayallerinin peşine düştüler.
11 Eylül olaylarından sonra ABD’nin önce Afganistan’a müdahalesinde, sonrasında 2003 yılında Irak’ın işgalinde ABD ile iş birliği yapmaktan geri durmadılar.
Ee boşuna dememişler “İran’daki dini rejim işine gelirse şeytanla bile iş birliği yapar” diye.
Nitekim gözlerini kırpmadan 1979’dan beri “Büyük Şeytan” diye nitelendirdikleri ABD ile Afganistan’da Taliban’a ve Irak’ta Saddam’a karşı iş birliği yaptılar.
Bu dönemde İran öncülüğünde “Şii Jeopolitiği”nin, “Şii Ekseni”nin, “Şii Hilali”nin doğuşundan bahsedilmeye başlandı.
2011 yılında Arap Baharı diye adlandırılan Arap Halk Hareketlerini İran “İslami Uyanış” olarak yorumladı/gördü. Bunu anlatmak için Tahran’da “İslami Uyanış” adı altında dünyanın değişik ülkelerinden seçilmiş katılımcıların olduğu toplantılar düzenlendi.
İşin ilginç yani, İran’ın deyimiyle Tunus ve Mısır’daki ayaklanmalar “İslami Uyanış” Suriye’ye gelince “Emperyalist ve Siyonist Proje” oluverdi.
1979’dan beri yatırım yaptığı ve “Direniş Ekseni”nin en önemli halkası olarak gördüğü Esad yönetimini ayakta tutmak için ne gerekiyorsa onu devreye aldı.
Maddi destek, Şii milis, Devrim Muhafızları, mühimmat desteğini katliamcı, seküler, totaliter Esad’dan esirgemedi.
Bu uğurda milyar dolarlarca para ve yüzlerce askerini kaybetti.
Rejimin Esad’a olan maddi desteği zaman zaman İran içinde de eleştiri konusu oldu.
“Bizim milyar dolarlarımız ve insanlarımız niye Suriye’de harcanıyor” serzenişleri yapıldı.
Rejime karşı yapılan serzenişler boşa değilmiş; İran Esad’a çok yatırım yaptı ve onun kaçmasıyla büyük kaybetti.
Şimdi büyük kaybetmenin acısıyla İran’dan Suriye’de iç karışıklık çıkaracak türden açıklamalar gelmeye başladı.
PANİK İÇİNDE YENİ BİR STRATEJİK SENARYO ARAYIŞI
Baskı ve yaptırım altındaki İran rejiminden daha sağduyulu, yapıcı ve tarihten ders çıkartılmış açıklamalar beklenirdi ama Rejim bilindiği gibi devam ediyor.
Suriye’deki değişimi zehirlemeye yönelik ilk açıklamalar en tepelerden geldi.
İmam Ali Hamaney, “Suriye’de onurlu bir gücün ortaya çıkacağını öngörüyorum. Suriyeli gençlerin kaybedecek hiçbir şeyi yok; okullar, evler, sokaklar, hayatlar güvensiz. Bu güvensizliği tasarlayanlara karşı kararlı bir şekilde durmaları gerekiyor ve Allah’ın izniyle onları da yenecekler…Lübnan’daki iç savaştan Hizbullah doğmuştu. Suriye’de de aynısı olabilir. Direnişin bugünü ve yarını da bu şekilde olacaktır” diyerek Suriye’deki değişime karşı durulması için bağlıları ve destekçilerine yol gösterdi.
İmam bunu yapar da Dışişleri Bakanı Arakçi durur mu?
O da devreye girerek “Beşar Esad’ın düşmesine pek sevinmeyin, çünkü ülkenizi belirsiz bir gelecek bekliyor” açıklamasını yaptı.
İran’ın derdi nedir?
İran’ın derdi ne Suriye ne de Suriyeliler, derdi varsa yoksa İran’ın çıkarları ve Rejimin güvenliği.
İran’ın çıkarları ve rejimin güvenliği söz konusu olduğunda Rejimin sahiplerinin gözleri ne dini ne İslam’ı ne de Müslümanları görür.
İran’ın çıkarları ve Rejimin güvenliği söz konusu ise “Büyük Şeytan ABD” ile de “Seküler katliamcı Esad”la da, Müslüman Azerbaycan’a karşı Ermenistan’la da iş birliği yapılır.
“Şii Ekseni/Direniş Ekseni” gibi durumlar sadece İran’a hizmet etmek için kullanılır.
Bu yüzden Suriye’deki son gelişmelerle ilgili İran’dan en üst düzeyden gelen açıklamalar yine şaşırtmadı.
Burası bildiğiniz gibi…
Prof. Dr. Mehmet Şahin / Haber7
Yorumlar61