Bu yapılan, kadınlara haksızlık mı, yoksa bir hak mı?
- GİRİŞ02.09.2013 08:48
- GÜNCELLEME02.09.2013 08:48
Bunların en sonuncusu, çalışan kadınlara hamileliğinin ilk aylarından itibaren yapılacak pozitif ayrımcılıkla ilgilidir. Yeni düzenleme, hamileliğini belgeleyen çalışan kadınlara her gün yarım saat daha az mesai, çalıştığı yerde daha kolay iş, akşam ve gece mesaisine kalmama gibi kolaylıklar ve haklar öngörüyor.
Çalışma hayatını yakından ilgilendiren ve etkileyen bu yeni çalışmada, olayı sadece kadın açısından değerlendiren ve bununla da yetinmeyip her konuda pozitif ayrımcılık isteyen feminist sivil toplumun etkisi var mı? Bilemiyorum. Yoksa üyesi olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği'ne bu doğrultuda politikalar geliştirmeyi taahhüt etiğimiz için mi uygulamaya konuluyor, belli değil.
Bu ihtimali daha güçlü görmekle beraber, biz yine de su- i zan etmeyerek bunun kadınların yararına olduğuna inanıldığı için yapıldığını kabul edelim. Kadınların çalışma hayatına katılmasının ülke ekonomisine katkısı elbette tartışılmaz, ancak daha çok kadını çalışmaya teşvik ederken ve aynı zamanda da nüfus artışını sağlamaya yönelik düzenleme yaparken, işverenin beklentileri ve reel gerçekleri de göz önüne alınmaz ise, uygulamalar amacının tersine de sonuçlanabilir.
Nitekim kadınları iş yaşamına teşvik etmek için yapıldığı anlaşılan bu düzenlemeler, Avrupa'daki örneklerine bakıldığında görünüşte kadının lehine gibi gözükse de, sonuç itibariyle kadının iş hayatından dışlanmasına da neden olabilmektedir.
Konuya yalnızca Devletin resmi kurumlarında çalışanlar açısından bakmak yeterli değil, özel sektörün varlığı da unutulmamalıdır. Özel sektör, istihdam politikasında önceliğini çalışanın kuruma sunabileceği katkıya göre belirler. Bu durumda “çocuk izni”, “süt izni”, “hamilelik izni” gibi izinlerle işleri aksayacak, kesintiye uğrayacak olan bir işveren, işsizliğin böylesine fazla olduğu bir ülkede erkek bir çalışan dururken neden bir kadın çalışanı tercih etsin?
Tercih edilmiyor, çünkü Türkiye'de bugün itibariyle kadın istihdamı hala %26 oranındadır. Bunun da %41,7'si tarım sektöründe çalışanlardan oluşuyor. Demek ki, hizmet sektöründe kadın çalışan fazla tercih edilmiyor. Nitekim hemşirelik, bankacılık, hosteslik ve sekreterlik gibi, özellikle kadınların tercih edildiği meslek grupların da bile, yukarıda saydığım nedenlerden dolayı, yavaş yavaş erkek işgücü tercih edilmeye başlanıldı.
Burada sorunun temelinde, işverenin cinsiyet ayrımı yapması değil, kadınlara tanına sosyal hakların erkek çalışanlardan fazla olmasıdır. Bakınız, özellikle büyük kentlerde kayıtdışı istihdamda kadınların tercih edilmesi bunu fazlasıyla kanıtlıyor. Çünkü kadın istihdamının yüzde ellisine yakını, maalesef kayıtdışı işlerde, yani kadın-erkek çalışan arasında pozitif ayrımcılığın olmadığı işlerde çalışıyor.
Görüldüğü gibi, kadın ve erkeğin eşit koşullarda çalıştığı ortamlarda işveren rahatlıkla kadını da tercih edebiliyor. Ancak bu durum da kadınları maalesef kayıtdışı işlerde çalışmaya itiyor.
Kızların okullu olmasında kat edilen bunca mesafeye; üniversiteyi kazanan adayların %50'sinin kız öğrenci olmasına ve daha da önemlisi kadınların ev dışında çalışmasına karşı var olan bakış açısının hızla olumsuzdan olumluya doğru kaymasına rağmen, hizmet sektöründe kadın istihdam oranının artmaması, hatta azalma eğilimine girmesini başka nasıl izah edebiliriz?
Bir zamanlar işgücü piyasasının erkek lehine olan cinsiyetçi yapısından şikâyetçi olan gruplar, şimdi var olan yasal düzenlemelerin neden uygulanamadığından ve bunca düzenlemelere rağmen neden daha fazla kadının çalışma hayatında yer almadığından yakınmaktadırlar.
Kadın işgücü arzını kısıtlayan etken, geçmişte ataerkil düşünce yapısı iken, bugün için bu arzı engelleyen etken acaba feminist düşünce yapısı mıdır?
Bu yapılan, kadınlara haksızlık mı, yoksa verilen bir hak mı? Unutmayalım ki, “derman haddi aşarsa dert getirir”.
Twitter: @sabrieyigun
Yorumlar6