28 Şubat'tı “Ve o, hiçbir şey demedi”
- GİRİŞ30.09.2013 08:43
- GÜNCELLEME30.09.2013 08:43
Savaş sona ermiştir; yeni binalar yapılmış, yıkılan köprüler yeniden onarılmış, ancak dağılan aile düzeni, yıkılan evlilikler, işsizlik ve insanların yoklukla mücadelesi sosyal hayatta büyük bir enkaz olarak hala duruyordur.
Roman, adını Batı kültüründe çarmıha gerildiği öne sürülen Hz İsa'nın çarmıha gerilirken hiçbir şey söylememesini konu alan bir şarkının sözlerinden almıştır. Roman kişileri de çarmıha gerilen İsa gibi, yapılan zülüm karşısında çaresizdirler, “hiç bir şey” demezler, tıpkı 28 Şubat sırasında ve sonrasında bazı ordu mensuplarının yaşanılanlar karşısında hiçbir şey diyememeleri gibi.
28 Şubat kasırgasının ezip geçtiği kişiler içinde en büyük mağduriyeti, şüphesiz muhafazakâr ordu mensupları yaşadı. Ancak onların bu dramlarının bir kısmını mahkemeye verdikleri ifadelerden sonra anlamaya başladık. Yaşanmış mağduriyetlerin öyküsü medyaya yansıdığında hemen hemen hepsinde de aile dramlarının bugüne kadar süren izlerini gördük. Kişilerin kendi öz vatanlarında bir parya muamelesi görmesi, başörtülü olduğu için aylarca evinden dışarı çıkamaması, kocası rütbe alırken kendisinin bir lanetli gibi salondan dışarı çıkarılması karşısında “hiç bir şey diyemeyen” kadının iç yıkıntısına ve sonrasında yaşanan aile dramına henüz yeni şahit olduk.
Mecbur kaldığı için 3 aylık bebeğini evde bırakıp markete giden başörtülü annenin, tekrar döndüğünde lojmanlara alınmaması; başörtüsünü çıkarmadığı için eşi tarafından boşanma davası açılan başörtülü hanımın yaşadığı travmayı ve tüm bunlara rağmen “hiçbir şey diyememesini” daha yeni öğrendik.
Eşi kapı dışarı edilirken onu savunamayan, “hiçbir şey demeyen”, daha doğrusu diyemeyen erkeğin yıllarca süren ezikliğinin ve kendisini savunamayan eşine küsüp de yıllarca psikolojik tedavi gören hanımın yaşadığı acıların telafisi mümkün mü? İşsiz kalan ve gittiği her kapıdan “ordudan atılmış” olduğu için, bir lanetli gibi geri çevrilen babanın yaşadığı çaresizliğini, kaybettiği ailesini, küstürdüğü çocuklarının yaşadıklarını nasıl telafi edebiliriz?
Darbe kurbanları olan bu kişilerin sadece yaşam biçimine müdahale edilmedi ki telafisi mümkün olsun, aynı zamanda yaşam hakkına da, yaşam sevincine de müdahale edildi. Gerçi büyük bir kısmının aile hayatı sarsılsa da, inançlarından kaynaklanan manevi bağlar sayesinde hayata tutunabildiler, ama bir kısmının da bu yükü kaldıramayıp hayatına son verdiğini artık herkes biliyor.
Bunlar, insan psikolojisi açısından çabuk kapanan yaralar değildir. Yıkılan fiziki yapıların tamiri kolay olabilir, ama insanların iç dünyalarının yıkımı öyle kolayca tamir edilmeyecek türdendir.
Görüldüğü gibi ne adına olursa olsun, yaşatılan mağduriyetler, öncelikle bireylerin ruh halini, ardından da toplumun temel direği olan aile hayatını sarsıyor. Başta darbeler olmak üzere, siyasi baskılar, yaşam biçimine ve hakkına müdahaleler, kısaca insan hak ve onuruna aykırı tüm uygulamalar kişileri çaresizliğe, sevgisizliğe iterken, eşleri ve çocukları da aile kurumunun sevgi ortamından mahrum ediyor.
Ayrıca yaşatılan mağduriyetler, hangi düzeyde olursa olsun, toplumun temel değerlerini sarsmanın yanında, toplum ile devlet arasında, gruplar ve siyasi partiler arasında da ciddi bir sosyal uzaklık oluşturabiliyor. Nitekim toplumda bugün yaşanan gerilimler, hala 28 Şubat döneminin var ettiği toplumsal zehirden besleniyor.
Onun için, Türkiye'de devrimler, 28 Şubatlar ve ne adına olursa olsun insan hakları ve onuruna aykırı yapılan baskılar ve sınırlandırmalar bir daha yaşanmamalıdır.
Bunun için 28 Şubat hukuk çerçevesinde yargılanmalıdır. Çünkü demokrasisini, insan hakları ve özgürlüklerini güçlendirmiş ve teminat altına almış bir Türkiye geleceğe daha sağlam bir aile ve toplum bırakacaktır.
Mağdurlar, o dönemde çaresizliklerinden “hiçbir şey demediler”, ama şimdi hâkim huzurunda her şeyi anlatabiliyor. Geçmişte yaşanan bu acıların tekrar etmesini istemiyorsak, demokratikleşmede geldiğimiz bu aşamanın da, onu bize sağlayanların da değerini herkes bilmelidir.
Twitter: @sabrieyigun
Yorumlar1