G.Doğu'da partilerin seçim stratejileri nasıl olmalı?
- GİRİŞ28.10.2013 09:42
- GÜNCELLEME28.10.2013 09:42
Bu süreci daha da güçlü kılacak, yeni bir Anayasa ile katılımcı, özgürlükçü ve daha sivil bir toplum inşa etme yolunda yeni yasal düzenlemelerin yapılmakta olduğu da bilinmektedir.
Yasal düzenlemeler yanında, özellikle siyasi parti temsilcilerinde ve adaylarında da aynı oranda demokrasinin özümsenmesi ve uygulanma bilincinin gelişmesi son derece önemlidir. Önümüzdeki yıl yapılacak olan yerel seçimler bunun gerçekleşmesi için tarihi bir fırsat sunuyor. Çünkü seçimlerin özünde, aday belirlemeden, propaganda aşamasına, siyasal reklam ve toplantılardan tartışmalara ve daha da önemlisi oy kullanmaya kadar, demokrasi vardır. Adayların propagandalarını özgürce yapabilmeleri, taraftarların da her türlü sosyal, siyasal ve ekonomik sorunu baskı ve tehditten uzak bir biçimde konuşabilmesi ancak demokrasinin tam olarak kabullenmesi ile mümkündür. Bu çerçevede yapılan her seçim de ayrıca demokrasiyi daha da kuvvetlendirecektir.
Bunun için önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerin öncelikli olarak özgür bir atmosferde geçmesi ve herkesin kendi iradesi ile siyasi aktivitelere katılmasının önünde hiçbir engel olmamalıdır. Çünkü geçmiş dönemlerde yapılan seçimlerde Güneydoğu'daki bir kısım siyasi aktörlerin tutumları maalesef demokrasinin özünden oldukça uzaktı. Bu, sandığa halkın iradesinin tam olarak yansımadığı anlamına gelir.
Halkın özgürce katılımının olmadığı ve iradesini özgürce yansıtamayacağı hiçbir seçim, demokratik anlamda seçim sayılamayacağı için çözüm sürecini de tehlikeye sokacaktır. Ayrıca seçim süreci boyunca takınılacak tutum ve davranışlar da siyasi partiler için bir test niteliği taşıyacaktır. Siyasi aktörlerin, barışın ve çözümün taraftarı olup olmadıkları ancak tüm partilerin bayrak ve sembollerinin dalgalandığı, şarkılarının rahatça duyulabildiği bir atmosfer oluştuğunda anlaşılacaktır.
Burada en önemli görev şüphesiz siyasi parti liderlerine ve bölge adaylarına düşmektedir. Partilerin miting ve diğer siyasi toplantı konuşmalarında, bir diğerini ötekileştirmeyecek, ayrıştırmayacak, farklılıklara tahammülün yolunu gösterecek bir söylem geliştirmeleri ana stratejileri olmalıdır. Mağduriyetleri kaşıma, birbirini değersizleştirme ve yok sayma politikaları sempatizanlarını daha da radikalleştirip sosyal uzaklık yaratmaktan, Güneydoğu bağlamında ise halkı germekten öte bir anlam ifade etmeyecektir.
Nitekim bugünlerde yürütülen stratejilerin kamuoyuna yeterince güven vermediği açıktır. Çünkü bir taraf “yaşanan barış havası yüreklerimizi ısıtıyor” derken, diğer taraf “süreci bitiririz”, “iç savaş çıkarıtız” diyerek yüreklerimizi ağzımıza getiriyor. Gelinen noktada tekrar savaşa dönen veya dönülmesine neden olan taraf şimdiye kadar var olan toplumsal desteğini de kaybeder. Ayrıca çözüm ve barış yolundaki mücadele meşruiyetini de yitirir.
Güneydoğu Anadolu'da gerçekçi bir biçimde halkın nabzını tutanlar bunu bilir. Dicle Üniversitesi'nin çözüm sürecine yönelik olarak yaptığı bir kamuoyu araştırmasında halkın %80'inin siyasi parti liderlerinden ve adaylardan istediği en önemli şeyin “yeni sürece uygun, yeni bir dil geliştirmeleri” toplumun barışın kaybolmasından ne kadar korktuğunu gösteriyor.
Bu çerçevede siyasilerin bölgeyi ilgilendiren her türlü soruna çözüm üretirken, yapacaklarını ikna yoluyla anlatmaları, kitleleri yönlendirirken, yönetirken uzlaşmacı bir söylem içinde olması önemlidir.
Bugüne kadar var olan “dehdit dilinin” artık eskisi kadar halk üzerinde bir etki yapmayacağından da emin olabilirsiniz. Farkında mısınız, bileme ama, şimdi Kürtler “Em bi hevre Tırkiye ne..!” (Hep birlikte Türkiye'yiz) sloganını daha güçlü söylüyorlar.
Twitter: @sabrieyigun
Yorumlar1