Diyarbakır dün neden özgürdü?

  • GİRİŞ18.11.2013 08:23
  • GÜNCELLEME18.11.2013 09:29

Diyarbakır hafta sonunda gerçekten 'tarihi bir gün' yaşadı. Bu olağanüstü olayı, yaklaşan yerel seçimlerle, Ortadoğu'da gelişen yeni duruma uygun bölgesel stratejilerle ilişkilendirmek tabii ki mümkündür. Bunları inkâr etmek gözünü hakikate kapatmak demektir.  Ancak dün Diyarbakır'da yaşananlar, tüm bu siyasal iletişim ve halkla ilişkiler profesyonelliğinin ve ince strateji ustalığının da ötesinde başka gerçeklere de dayanıyordu.

Medya, miting alanındaki coşkuya ve Başbakan'ın Baydemir'le ‘samimi ortamda geçtiği' öne sürülen görüşmesine ( haklı olarak) genişçe yer verdiği için,  Dicle Üniversitesi'nde gerçekleşen iki ayrı programın ayrıntıları gözden kaçtı. Oysa ki hafta sonu Diyarbakır'da neler olup bittiğini en iyi anlamda yansıtan da bu iki etkinlikti.  Çünkü miting alanına gelenler muhtemelen partililer veya AK Partiye yakın duranlardı, ancak Dicle Üniversitesi'nin kapalı spor salonunu dolduran 2-3 bin kişi, her partiden ve görüşten olup, nikahı kıyılan çiftlerden ve yakın aile çevrelerinden oluşuyordu. Yani, il protokolünün yakınlarının bile alınmadığı o salon, dar anlamda Diyarbakır'ı temsil ediyordu.

İşte böylesine heterojen yapıya sahip ve siyasi yelpazenin tüm taraflarını temsil eden grubun Başbakan'a gösterdiği samimi teveccüh ve sevgi seli öncelikli olarak çözüm sürecine bir teşekkürdü. Aslında çözüm süreci başından bugüne kadar bölgede başbakana karşı sürekli artan bir sevgi zaten vardı. Nitekim Dicle Üniversitesi Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından yürütülen bir kamuoyu araştırması sırasında özellikle belli bir yaşın üzerinde bulunanların çözüm sürecini başlattığı için Sayın Erdoğan'a nasıl dua ettiklerine bizzat şahit olmuştum. Bu sevgi, Başbakan salona girdiğinde ise doruğa çıktı.

(Keşke dersanelerin kapatılması gündem de olmasydı da "kırgın" ve aynı zamanda "öfkeli" gönüller de o çoşkuya kuvvet verselerdi.)
 
İkinci olarak dün itibariyle Diyarbakır'da, kısmi de olsa, duyguların özgürce dile gelebilmesinin de  Başbakana gösterilen teveccühte  etkisi vardı. Çünkü daha önceki yıllarda, Başbakan'ın da dün vurguladığı gibi, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde "tek parti zihniyeti"nin hâkimiyeti vardı. Çünkü hangi siyasi parti veya örgüt ne derse desin veya hangi resmi makam Diyarbakır'ı nasıl gösterirse göstersin, gerçek olan, düne kadar şehirde sadece tek parti, tek örgüt, yani tek bir ideolojinin- gizli veya açık - psikolojik ve fiziksel baskı ve tehdidinin var olduğuydu.

İnsanlar, ana dilde eğitim almasalar da, ana dillerini konuşmakta özgürdü. Türkçe ve ana dillerinde devlete ve AK Parti'ye yönelik her türlü eleştiriyi yapmakta özgürdü, ama aksi bir söylem içinde olmak veya dün olduğu gibi duygularını açığa vurmakta özgür değildi.

Gönüllere ve evlerin kapılarına uygulanan bu baskı ve takıp, bütün bütün kalkmamış olsa bile, dün itibariyle bir ölçüde müdahale görmedi. Müdahale edilmediği için de insanlar duygularını özgür bıraktılar. Başbakanlarını yakından görmek, ona dokunmak, onu selamlamak için saatlerce beklediler. İşte dün Dicle Üniversitesi Kapalı Spor salonunda açığa çıkan  coşkunun bir diğer nendi de buydu. Yani öncelikle duyguların özgürleşmesiydi.

Bu ilgi, bölgede son otuz yıldır devlete karşı aşama aşama zayıflayan aidiyet duygusunun yaşanan gelişmelere paralel olarak tekrar güçlendiğini de gösteriyor. Bilindiği gibi bu duygunun güçlenmesi,  devletin vatandaşına kültürü ile beraber sahip çıkması, vatandaşın da kendisini devletin bir parçası olarak görmesiyle doğrudan alakalıdır.  Dün işte, dil, tarih, gelenek, değerler ve inançların zenginliğini kabul etme sonucu  yeniden birlikte olma duygusunun kuvvet bulmaya başlaması bunu gösteriyordu.

Bugüne kadar bir etnik yapı üzerinden biçimlendirilmeye çalışılan aidiyet duygusu ve kimlik inşasının doğal olmadığı anlaşılmıştır. Bunu iyi analiz eden Başbakan dün,  ulus-devletin kırmızıçizgilerini belirlediği kültürel formlar ve ritüeller dışında kalanlara sadece saygı göstermedi, sahiplendiğini de gösterdi.

Başbakanın bu politikasının ve tutumunun genelde ve Diyarbakır özelinde AK Parti'ye ne kazandıracağını kestirmek kolay değil. Çünkü bizde seçmen tercihlerinde ciddi anlamda bir dalgalanma pek mümkün değildir. Ancak AK Parti'nin oy oranındaki artıştan çok daha önemli olan, Başbakan'nın şahsında Türkiye Cumhuriyeti'ne gösterilen ilgi ve güçlü aidiyet duygusunun devamını sağlayacak politikalara hız vermektir.

Ümit ederim ki, Başbakan bu tabloyu gördükten sonra dersanler konusunu da bir ara yol bulacaktır. Çünkü duygular ve düşünceler böylesine özgürleşirken, dersanlerin kapalı olması yeni küskünler oluşturabilir.

www.sabrieyigun.com
sabrieyigun@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat