Gelinen noktada herkesin sorumluluğu var
- GİRİŞ09.12.2013 09:24
- GÜNCELLEME09.12.2013 09:24
Metnin söylem analizinde, açıklamanın kamuoyunda oluşan veya oluşturulan yanlış algıyı düzeltmeye yönelik olduğu anlaşılıyordu. Cemaat tarafından “iftiralara cevap” olarak kaleme alındığı şeklinde de yorumlanan metin, bir taraftan konunun kendi zemininden kaydırılmasına ve ithamlara bir cevap niteliğindeyken, diğer taraftan da aslında doğrudan cemaate yönelik uyarı amacını taşıyordu.
“Zararın neresinden dönülse kârdır” gerçeğinden yola çıkılarak yapılan açıklamanın, belirli bir zaman sürse de, tansiyonu düşüreceğine inanıyorum. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın bu uyarıları, özeleştiriye dönük olarak daha “açık” olabilseydi, oluşan veya oluşturulan yanlış algının değişmesine daha çok hizmet ederdi. Belki galeyana getirilen “hizmet erleri” daha erken asli vazifelerine döner, yapılan yöntem yanlışlığında ısrar etmezlerdi. Böylece üslup yanlışlıklarını kullanarak “çirkin” ithamlarda bulunanların da önü kesilmiş olurdu.
Ancak hala böyle düşünen kalemlerin ve kesimlerin ellerinde oldukça fazla malzemeleri var. Bu malzemelerin bir kısmını da cemaat kendisi verdi. Çünkü uzun ve çok meşakkatli bir süreçten sonra kamuoyunda saygın bir kimlik edinenlerin bir kısmı, o kimliğe uygun üslupla taleplerini dile getirmek yerine, rencide edici, karşı tepki doğurucu reaksiyoner bir söylem içine girdiler. Olayların başladığı ilk günlerde, sınır ve ölçü tanımayan sosyal medyanın pervasızlık ortamında seviye düzeyi oldukça düşük ifadeleri kullanarak bütün camiaya büyük bir haksızlık ettiler. Muhafazakâr kamuoyunun vicdanında tamiri zor travmalar oluşturan Gezi-olaylarını ve o günlerde kullanılan jargonları çağrıştıran bir söylemle “ders verme”, ve değersizleştirme duygusu içinde yazıp çizdiler. Bütün camiaya teşmil edilmez ama dünün “Sayın Başbakan”ı o gün “Tayyip” oldu, AK Parti'si, hemen de “AKP” oldu.
Milyonlarca muhafazakârın okuduğu gazeteden, okuyucularının oy verdiği ve gönül bağı bulunduğu parti ve genel başkanı bir anda tümüyle silindi, yok sayıldı.
Kucaklayıcı ve kazanmaya yönelik bir strateji değil de, ötekini yok sayıcı bir tutum içine girildi. Haklıyken, haksız konumuna düşüldü. Bugüne kadarki hizmet anlayışlarının gereği olarak, haksızlıkları ve yanlışlıkları ikna yöntemiyle anlatmak yerine, medya gücünü kullanarak “aba altından sopa gösterme” yöntemi kullanılıyor izlenimini verecek bir yol izlendi. Niyetleri tam bu olmasa da böyle bir algı oluştu. Hizmet gurubunun bir aile dergisi, MHP'yi sempatik göstermeyi amaçladığı algısını verecek şekilde “Oktay Vural'ın duası(!)nı sayfalarına taşıdı. Evet, doğrudan CHP'ye “oy verin” denilmedi, ama daha CHP bile henüz adayını açıklamazken, gazetede İstanbul'un “en güçlü adayının Mustafa Sarıgül olduğu” açıkça vurguladı.
Bu ve benzeri yaklaşımlar ve ifadeler, iktidarla mücadele edildiği ve AK Parti'nin tehdit edildiği şeklinde yorumlandı. Bu çerçevede yazılan ve çizilenler toplumun büyük bir kesimi tarafından tasvip edilmediği gibi, gazete ilanlarıyla düzeltme yoluna gidildi. Çünkü burada, hizmet hareketinin büyük çoğunluğunun da kabul etmeyeceği “öç alma” “ders verme” “hizaya getirme” “siyasi iktidara karşı sert bir muhalefet yürütüme” duygusu içinde hareket edildiği izlenimi güçlü şekilde verildi.
Aslında hizmet hareketine gönül verenler işte bunu sorgulamalıdır.
Hiyerarşik bir yapıya sahip olan ve her zaman temkin ve itidali elden bırakmadıkları bilinen cemaate ne oldu da bu denli tahrik edildi, galeyana getirildi? Üstlerde konuşulan konular tüm çıplaklığıyla alt gruplar içinde konuşulup ölçü kaçırıldı mı? Aslında, bunu kimin hangi amaçla yaptığı bilinmeli ve ayıklanmalıdır.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı açıklamasını keşke bir ay sonra değil de, ilk hafta yapsaydı. Şimdi zaten, bütün bütün olmasa da, büyük oranda daha soğukkanlı ve cemaatin kimliğine uygun bir savunmaya doğru gidilmektedir.
Zaman itidal ve aklıselimle düşünme zamanıdır. Gelinen noktada herkesin sorumluluğu var.
Prof. Dr. Sabri Eyigün - Haber 7
www.sabrieyigun.com
Yorumlar1