Kaçırılan Fırsatlar, Sosyal Kalkınma ve Bediüzzaman Modeli

  • GİRİŞ16.12.2013 07:53
  • GÜNCELLEME16.12.2013 07:53

Daha doğrusu, dershane konusu kendi zemininde tartışılabilseydi,  belki gençlerin, eğitimin çarkı içinde maruz kaldıkları sıkıntılar başta olmak üzere, mevcut eğitim sisteminin sosyal kalkınmaya katkısı daha iyi sorgulanabilirdi.

Ancak anlaşılan odur ki, bu fırsat büyük oranda kaçmış görünüyor. Çünkü ünlü bir köşe yazarının kendi ifadesiyle, çatışma ortamından, hele aynı “cenahta yer alanların kavgasından keyif alan” köşe yazarlarımız var. Ve ayrıca düne kadar, örneğin Gezi olayları sırasında, hükümetle grupların karşı karşıya gelmesini “kutuplaşma siyaseti” olarak değerlendirip en ağır eleştiriyi yapan,  şimdi ise kutuplaşmayı derinleştirmek üzere yangına körükle giden politikacılarımız var.

Ancak “keyifle(!)” izlenen bu “kavga(!)” yanında, medyada fazla yer etmese de, üniversitelerin Türkiye'nin gerçek sorunlarına çözüm bulma yolundaki çalışmaları da devam ediyor. Örneğin geçtiğimiz hafta sonu Dicle Üniversitesi, Asya toplumlarını yakından ilgilendiren "Sanat, Marifet ve İttifak İçin Sosyal Kalkınma Sempozyumu”na ev sahipliği yaptı. Tarım Bakanı Mehdi Eker'in de katıldığı etkinliğin temel amacı; kalkınmanın sosyal boyutunu öne çıkaran modeller üzerinde düşünmekti.

Birleşmiş Milletler'in 1995 yılında yaptığı Sosyal Zirve'de geliştirdiği kalkınma yaklaşımı'nı, Bediüzzaman'ın bundan yaklaşık bir asır önce dile getirmesi Sempozyum'da öne çıkan en önemli konulardan biriydi. Bilindiği gibi, Bediüzzaman gibi mütefekkirlerimizi akademik ortamda henüz yeni yeni konuşmaya başladık Çünkü Cumhuriyetin kuruluşuna paralel olarak yüzümüzü döndüğümüz Batı, bugüne kadar en önemli, hatta tek referans kaynağımız oldu. Bu alanda düşünce ve kuram geliştiren kendi öz değerlerimize karşı gözlerimizi kapatmıştık.

 Kapattığımız için de hala Avrupa'nın sanayi döneminde geliştirdiği tek taraflı eğitim modellerli üzerinde politika ve strateji belirliyoruz. Bu anlayıştan dolayı da mevcut eğitim sistemiyle geçlerimizi sadece ‘beceri ve performans' ile sınırlı bir varlığa indirgedik. Onların duyuşsal ve moral yeteneklerini geliştirmeyi hiç hesaba katmadık. Çünkü Sanayi Devrim'in hedefi, sadece teknik anlamda işgücüne kuvvet verecek ve daha fazla üretim sağlayacak makineye indirgenmiş insanlar yetiştirmekti. Biz de aynen bunu yapmaya kalkıştık.

Bugün gençlerin başta kendileri olmak üzere aileleri, okul ve toplumla yaşadıkları sorunların temelinde işte bu indirgemeci yaklaşımın etkisi vardır. Çünkü burada, gençler maalesef sadece “psikomotor performansıyla” sınırlı bir varlık veya yalnız “sayısal bir değer” olarak görülmektedir.  Gençler de öğrendiklerini davranışlarına dönüştürmüşlerdir:  Böyle bir eğimle yetişen gencin amacı,  kişisel ihtiyaçlarını ve arzularını her şeyin üstünde tutmak, kısa yoldan köşeyi dönmenin hesaplarını yapmak ve en “kaliteli bir şekilde” yaşamını sürdürme çabasıdır. Onun dünyasında toplumun refahı fazla bir yer işgal etmiyor.

Bugün gelinen noktayı öngören Bediüzzaman,   geçmişin eğitim sistemini günümüz anlayışıyla bütünleştirerek manevi eğitim ile fen bilimlerini barıştırmış ve ikisini bir arada başarıyla sunmuştur. Eğitimi, çocuğun maddi ve manevi bir yapıdan oluştuğu gerçeği içinde ele almıştır. Bundan dolayı da başarıya ulaşması ve sosyal kalkınmaya katkı sunabilmesi için insanın aklına, kalbine, duygu ve ruh dünyasına hitap etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ona göre bu yolla, hem bireysel yeteneklerin gelişimi, hem de toplumsal bağların ve toplumu ayakta tutan değerlerin kuvvetlenmesi de mümkün olacaktır.

Böyle bir eğitim sisteminden geçen bir genç, hiç şüphesiz hayatını, ideallerini ve gayesini bu ölçülere göre belirleyecektir. “Kimin himmeti milletiyse, o tek başına bir millettir” gerçeğinde olduğu gibi tek başına bir millet olabilecektir. O zaman, kendi çıkarından önce, milletinin maddi ve manevi kalkınmasını hedefleyecektir.

İşte kalkınmanın sosyal dinamikleri böyle bir eğitim sisteminde saklıdır.

Bir asır sonra da olsa kalkınmamızda, sadece Batılı düşünürleri değil, Bediüzzaman gibi kendi öz değerlerimizi de keşfetmemizi yine de bir kazanç olarak görüyorum.

Bir kısır döngü içinde enerjimizi tüketip durduğumuz şu günlerde, tüm Türkiye'yi yakından ilgilendiren bir soruna çözüm bulma yolunda Diyarbakır'da kafa yormamıza vesile olan herkese çok teşekkür ediyorum.

sabrieyigun@hotmail.com

www.sabrieyigun.com

Yorumlar1

  • ahmet selli 11 yıl önce Şikayet Et
    inşallah. Üstad Bediüzzaman'ı anladığımız an hem dünyamız hem ahiretimiz abad olacak .
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat