Farkında mısınız, hala anlayamadık?
- GİRİŞ23.12.2013 07:42
- GÜNCELLEME23.12.2013 07:42
siyasal veya sosyal olay analizinde bu denli kafalar karışmamıştı. Örneğin “yerel seçim öncesinde başbakan bunu nasıl yaptı? “Hoca efendi, nasıl oldu da yapılanlara izin verdi? "Cemaat, denizin ortasında gemileri mi yaktı?" “Başbakan harakiri mi yapıyor?” sorularına her gün yenileri ekleniyor.
Gerçi bir kısmı, Cemaat-Hükümet çatışmasını geçmişte yaşananlardan yola çıkarak, örneğin MİT krizi, Mavi Marmara olayı, Gezi'de takınılan tutumla ilişkilendirerek, bir anlam vermeye çalışıyor. Şüphesiz, bu sıkıntılar her iki tarafta da derin izler bırakmıştır, ama asla seçim öncesinde böylesi bir kırılmaya/parçalanmaya neden olacak kadar güçlü etkenler değildir. Çünkü ne başbakanın siyasi tecrübesi, gücü, referansları ve hayat felsefesi, ne de cemaatin yıllardır olaylar karşısında takındığı sağduyulu, temkinli ve “müspet hareket” düsturu buna izin vermez, diye düşünülüyor.
Hal böyleyken ne gariptir ki, bugüne kadar yapılan tüm arabuluculuk gayretlerine ve ikna çalışmalarına rağmen taraflar arasında mesafe alınamadığı gibi, her olay mesafeyi daha da açtı, derinleştirdi.
Buna paralel olarak genel anlamda toplumsal paradigmalar da anormal hızda değişti. Olayın gün yüzüne çıkmaya başlamasından bu yana uzun bir zaman geçmesine rağmen, bu değişim hızına anlam vermekte hala zorlanıyoruz. Pardigma değişimi öyle keskin yaşanıyor ki, dün “melek” olarak görülüp “kahraman” ilan edilenler, bugün “iblis” olarak nitelendirilmekten çekinilmiyor.
Toplum o hale getirildi ki, öteki'ne bakışımızı yine geçmişin siyaseten kirli tortuları belirlemeye başladı; herkes taraf olmaya zorlandı. Artık olayları değerlendirirken tarafgirlik duygusu ve kalıplaşmış paradigmalarımızla yaklaşmakta tereddüt etmiyoruz. Bu da bizi kısır bir döngünün çarkları içinde erittikçe eritiyor. Yıllardır ülke adına, milletin kurtuluşu adına yapılan bunca hizmet ve emekler bir anda yok sayılıp, ayaklar altına alınıyor.
“İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse ötekine sağır" diyen şair İsmet Özel, bir yazısında kalıplanmış paradigmalarla dünyaya bakan ve olayları bu dar bakış açılarıyla yorumlayan kişilerin sonuçta `öteki`ni yok sayıcı tutumuna dikkat çekiyor. Olay ve olgulara bakışımızın ve algılarımızın kısa bir zaman içerisinde bir diğerini yok sayacak kadar hızlı değişmesi mümkün değildir. Ancak hipnoz, dünyayı algılama biçimimizi bu kadar hızlı değiştirebilir.
Peki, ne oldu da tarafların ve kamuoyunun algısı böylesine değişti?
Burada gerçekten İstanbul'da yapılan operasyondan daha büyük bir algı operasyonu ile karşı karşıyayız. Çünkü yukarıda saydığım bazı sıkıntılar bahane edilerek, günlerdir hem her iki tarafın mensupları hem de diğer kamuoyu bugünlere hazırlanılıyordu. Bir taraftan 2004 yılına ait olduğu ileri sürülen bir belge ile hükümetin cemaati tasfiye ettiği, fişlediği algısı verilirken, diğer taraftan da ekranlara çıkıp, “camia Erdoğan'ı sildi, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” söylemleri dillendirildi. Denetimsiz sosyal medyada söylenen her şey, kimin söylediği ve yönettiği belli olmadan, belge ve tutum olarak sunuldu. Daha olayın ilk başladığı gün “dershane savaşları” şeklinde başlıklar atılarak olay bir “iktidar mücadelesine”(!) indirgendi.
Bunun bir soncu olarak 17 Aralık günü yapılan Büyük Operasyon haberi medyaya düşer düşmez, hükümet dâhil, herkesin aklına ilk gelen şey “bunu cemaat yaptı” önyargısı oldu. Ulusal bir gazete aynı gün “cemaat şah dedi” manşetini atarak, hem hükmünü verdi, hem de hükümeti, karşı hamle yapmaya veya yapacağı karşı hamleyi meşru göstermeye çalıştı.
Peki, daha yargı süreci başlamadan, olayın içyüzü aydınlanmadan sıradan vatandaş hangi bilgisiyle bu kanaate vardı, hükümete ve cemaate çok uzak duran bu gazete hangi araştırmayı yaptı da hemen karar verdi? Böyle bir şey, mümkün olmadığına göre, ortada çok büyük bir projenin sahnelenmesinden başka bir şey yok.
Yerel seçimler öncesi, “imparatorluğun çöküşünü ilan ederek” diş bileyenlerin, “böl, parçala ve yut” stratejisi doğrultusunda yürüttüğü “algı yönetimi”, maalesef başarılı olmuştu.
İlginçtir, gelinen nokta da her iki taraf da, muhtemelen danışmanların yanlış yönlendirmesi sonucu, projenin başarıyla sonuçlanmasına katkı sunmaya devam ediyor. Çünkü hükümetin, başarılara imza atan ve deneyimli onlarca emniyet mensubunu alelacele görevden alarak, “kıyım” ve “temizleme(!)” hareketi yapılıyor' algısını pekiştirmesini anlamak hala zordur. Operasyon, nasıl “sadece bir operasyon değilse”, bu görevden alınmalar da sadece olası bir tehlike ihtimaline karşı alınan önlemler değildir.
Diğer taraftan cemaatin de operasyonu sahiplenme, savunma ve aktarma biçimi ve yoğunluğu aynı şekilde “amacın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir” diyenleri haklı çıkarır biçimdedir. Bu yöntemi ve üslubu da anlamak yine mümkün değil.
Gerçekte neler olduğunu bilen biri varsa söylesin!
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol