Türkiye Yüzyılı... Aile Yılı...
- GİRİŞ21.01.2025 08:47
- GÜNCELLEME21.01.2025 09:58
Aileyi tanımlamaya kalkışsak pek çok değişik bakış açısı karşımıza çıkar. Normaldir.
Çünkü aile, toplumun temel taşıdır. Sağlıklı aile yapıları, sağlıklı bireyler ve dolayısıyla güçlü toplumlar oluşturur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41. maddesi aileyi, "Türk toplumunun temeli" olarak tanımlar ve devletin aileyi koruma görevine vurgu yapar.
Çünkü aile, kültürel değerlerin, ahlaki ilkelerin ve geleneklerin nesilden nesile aktarıldığı bir ortamdır.
Çünkü aile, bireylerin duygusal ve psikolojik olarak destek bulduğu bir sığınaktır.
Bunun içindir ki, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 8 Aralık 1989 tarih ve 44/82 sayılı kararlarıyla, 1994 yılı "Uluslararası Aile Yılı" olarak ilan edilirken, yılın teması "Aile: Değişen bir dünyada kaynaklar ve sorumluluklar" şeklinde belirlenmişti.
"Aile bilincinin artırılmasının yanısıra ciddi problemlere çözüm getirecek genel politikaların yürütülmesini sağlamak üzere ulusal kurumlaşma kapasitesi de artırılmalıdır." denilen kararda, Aile Yılının hedefi "Aile yapısı bilincini özel sektörle birliktehükümetlerde de artırmak, ailenin önemine ışık tutmak, fonksiyon ve sorunlarının daha iyi anlaşılmasını sağlamak, aile ve aile bireylerinin hak ve sorumluluklarına dikkat çekmek olmalıdır" şeklinde tanımlanmıştı. İnsan Haklan Evrensel Bildirgesinde yer alan "Aile Toplumun tabii birimidir. Toplum ve devlet tarafından korunur" (madde 16/3) ilkesinin vurgulanması istenilmişti.
Ne var ki, geçen yıllarda sanki bu karar alınmamış, sanki her 15 Mayıs’ın “Aile Günü” olarak kutlanması istenmemiş gibi bir anlayış egemen olmuş; küresel çapta aileyi ve sonrasında da toplumları çökertecek her türlü yapıya kapı aralanmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 2025 yılını “aileye adadı”. Yani “Aile Yılı” olarak ilan etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ailenin korunması, güçlendirilmesi ve toplumun daha iyi bir yere taşınması konusunda söylemden eyleme pek çok hususu da bu yıl vesilesiyle ‘hükümet politikası” olarak toplumla paylaştı…
Müteşekkiriz.
Aile olmadan olmaz. Toplumlar başka türlü ayakta kalamaz ve yaşayamaz. Aileyi çözecek, güçsüz hale getirecek, başta doğurganlığın önlenmesi, evlilik karşıtı yaklaşımların beslenmesi, lgbt gibi sapkın anlayışların desteklenmesi gibi hususlar ve bunlara gerekçe olarak toplumun önüne konulanlara yönelik elbirliği ile karşı durmak gerekiyor…
Madem böyle bir yılı ortaya koyduk, farkındalık kampanyaları ile ailenin önemi hakkında bilinçlendirme çalışmaları yapmak lazım.
Çarpık modernleşme anlayışı ve buna bağlı bireyselleşme aile bağlarını zayıflattı. Kültürel yapımızda, değerlerimizde erozyonu beraberinde getirdi. Ayrıca ailenin tahrip ve tahrifi için o kadar çok açık ve örtülü kampanyalar yürütüldü ve hala sürdürülüyor ki, mecburuz…
Yeterli mi? Elbette yeterli değil, bunun için ayrıca destek programları şart. Aile içi iletişim, ebeveynlik becerileri ve kriz yönetimi konusunda eğitimler lazım. Aile üyeleri arasındaki iletişim eksikliği çatışmalara yol açıyor. Bu öyle bilindik, normal, alışılageldik kuşak çatışmaları gibi de değil. Bize “ur” gibi dayatılan, tüm bünyemizi kanser gibi saran bu iklimde mutlaka ama mutlaka iletişim sorunlarını aşmak önem taşıyor…
Ekonomik destek olmadan olmuyor, sözgelimi “Niye az çocuk?” diyoruz, geçim gerekçesi ileri sürülüyor; ebeveynlerin çalışması, okul öncesi, kreş, okul deniliyor. Bu nedenle maddi zorluklar yaşayan ailelere yönelik sosyal yardım programları artırılmalıdır. Gelir yetersizliği aile içi huzursuzluğa neden oluyor, boşanmaları tetikliyor, çocuksuzluğu cazip kılıyor, dolayısıyla önüne geçmek gerek.
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yıllardır yapılan en az üç çocuk ikazı şimdi düşen nüfus artış hızı ve bizi bekleyen tehlikelerle daha iyi anlaşılıyor.
Bu bağlamda açıklanan çok çocuğu teşvik için alınan kararlar son derece doğru ve yerindedir. Bununla da kalmamalıdır.
Maalesef, yeni iletişim ortamları, sosyal medya, konfor alanları, bulanık zihinler tüm aileleri tehdit ediyor. Aile danışmanlık hizmetleri yaygın hale getirilmeli. Profesyonel destek alabilecekleri danışma merkezleri artırılmalı... Aile içi şiddet ve istismar, aile yapısını derinden sarsıyor. Kadına ve çocuğa şiddet, birbirine tahammülsüzlük, anlayışsızlık ailenin ve toplumun belası haline geldi. Alkol, uyuşturucu ve teknoloji bağımlılıkları aile ilişkilerini olumsuz etkiliyor.
Sadece devlet kurumları değil sivil toplum kuruluşlarına da ailelere sosyal, eğitsel, psikolojik ve ekonomik destek konusunda görevler düşüyor. Aile içindeki sevgi, saygı ve bağlılık duyguları teşvik edilmesi noktasında tüm toplum kendimizi ödevli kabul etmeliyiz...
Tüm bunlara ilaveten, aileyi destekleyici sosyal, eğitsel, psikolojik, ekonomik yapının tahkiminin yanında hukuki politikalarda da mutlaka yapıcı, yükseltici, yaşatıcı tedbirlerin hayata geçirilmesi gerekiyor.
Prof. Dr. Zakir Avşar / Haber7
Yorumlar20