İstismarın da ötesinde Atatürk ve yolsuzluk batağındaki CHP
- GİRİŞ24.04.2025 08:40
- GÜNCELLEME24.04.2025 09:03
CHP, ne zaman parti içi kavgalarla malul hale gelse, ne zaman içinden çıkamayacakları büyük problemlerle yüzleşmek durumunda kalsa hemen muazzam büyük bir zırhı bürünür: Atatürk/çülük…
23 Nisan kutlamalarında da yaptı yapacağını. Çocukların bayramını, milletin egemenlik gününü kendi şahsi malıymış gibi tepe tepe kullanmaya kalkıştı…
Gerekçe yine aynı: Atatürkçülük, Atatürk’ün kurduğu parti olmak…
Buram buram istismar kokan, her yanı yapay bu durum ne hikmettir ki, CHP içindeki tüm taraflar arasında bilindiği halde karşı çıkılmaz, eleştirilmez, tersine kim erken davranırsa bu korunaklı zırhı kullanma imtiyazı ona geçer. Bazen hepsi birden kullanır ve doz aşımına giderler…
Günümüzde yine aynısı oluyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bazı belediyelerin merkezinde olduğu bir yolsuzluk ve hırsızlık soruşturması, buna bağlı belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması ve tutuklanması gibi “kriminal” olaylara yönelik olarak kamuyu aydınlatmak, gerekirse özür dilemek, yargılama neticesinin çıkmasını talep etmek yerine CHP yine aynı yönteme başvurdu: Atatürk’ün kurduğu parti, Atatürk’ün koltuğu, Atatürk’ün yolu…
Her konuda istismarını gördük de, yolsuzluk perdelemesi için yapılması halinin bu dozda gerçekleşmesini ilk görüyoruz…
Gerçekten yazık oluyor…Darbeciler yaparlardı, kendi pozisyonlarını meşrulaştırmak için olabildiğince Atatürk’ün " sahiplenilmesi" ve "siyasi meşruiyet aracı" olarak kullanması yoluna…
Yine kendileri dışındaki aktörleri hizaya getirmek için araçsallaştırıp, her ne yapıyorlarsa adına Atatürkçülük diyerek, yaptıklarını ettiklerini izahtan kaçınma girişiminin en kolay pratik yolu idi…
Şimdi bu geleneği CHP devam ettiriyor. Tam da darbecilerin kafası ile… Gerekçeleri partinin Atatürk tarafından kurulmuş olması… Öyle ya, kurucu liderle bu kadar doğrudan bağı olan başka parti yoksa Atatürk’ün mirası CHP için tarihsel bir meşruiyet zemini anlamına geliyor, konu hukuk tanımazlık, yolsuzluk olsa ne yazar, hırsızlık olsa ne yazar; oradan iki cümle kur yeter: Laiklik, çağdaşlaşma, devletçilik, Atatürk’ün partisi…
Artık, öyle bir noktaya taşıdı ki istismarı, tek kelime ile Atatürk’ün kurduğu bu partiyi niye bu kadar yoğun bir şekilde yolsuzluk ve yozlaşma ile anılır hale getirdiklerini değerlendirip arınmak yerine mitingler, buralarda daha yoğun Atatürk posterleri, daha fazla Atatürk referansları, hataların Atatürk/çülük içinde kılıflanması, parti içi çekişmelere konunun malzeme edilmesi ile milli sporları haline geldi…
Aklı başında, gerçekten Atatürk sevenler yapılanların yanlışlığını dile getirince ise savunma yine aynı şablon: "Atatürk’ü istismar değil, sahipleniyoruz. Kurucu değerlerimizi unutturmamak için bu gerekiyor. Laikliği, kadın haklarını, akılcılığı savunmak Atatürkçülüğün doğal devamıdır."
“Peki, yolsuzluk?” sorusu yine havada kalıyor…
Atatürk, tarihi, siyasi ve milli bir değerdir, tek kurduğu yapı CHP değildir. Kurucu lider olarak başka yapılar da kurmuştur. Oturduğu tek koltuk da CHP Genel Başkanlık koltuğu değildir. O zaman, kurduğu her kurum, oturduğu her koltukta bulunan en ufak bir yanlışında “Ama bizim kurucumuz Atatürk, ama bu Atatürk’ün koltuğu…” diye başlayan cümleler mi kurmalı?
Farkındayız ve ifade etmek zorundayız. CHP’nin yaptıkları ettikleri ile kendi tanımladıkları Atatürk hiç uyum göstermiyor… Atatürkçülüğü savunurken demokratik değerlere uymamak nedir?
Herkes artık görüyor ki, siyasi sıkışmışlıkta Atatürk’ü araçsallaştırılıyor, gündem değiştirme ya da meşruiyet devşirme amacıyla kullanılıyor…
Konu Atatürk değil. CHP’nin yerel düzeyde özellikle İBB başta olmak üzere, belediyelerinde karşı karşıya kaldığı yolsuzluk, kamu kaynağı suistimali ve liyakatsizlik suçlamaları, partiyi hem ahlaki hem de siyasi bir savunma zeminine mecbur bırakmıştır.
Burada Atatürk söylemine sarılmak stratejik bir tercih olarak benimsense de bilinmelidir ki çift taraflı işleyen bir kılıç gibidir.
İhalelerde yandaş kayırmacılığı, belediye iştiraklerinin partizan amaçlarla kullanımı, kamu arazisi, imar yetkisi veya sponsorluklar üzerinden kişisel çıkar ilişkileri, aile üyelerinin atanması, "eş-dost kadrolaşması" konularına Atatürk/çülük zırhı ile cevap vermek çok akıllıca bir iş olmaktan çıkmıştır… Bu iddialar, CHP’nin "temiz siyaset", "kamusal vicdan", "şeffaf yönetim" gibi ana söylemleriyle çelişiyor. Dolayısıyla bu noktada Atatürk referansına yaslanmak, bir tür etik üstünlük kalkanı olarak kullanılsa da nafile, bitecektir…
Es son istismar da 23 Nisan kutlamaları dolayısıyla sergilendi. Adı üstünde ulusal egemenlik ve çocuk bayramı. Her şeye alet ettiğiniz değerleri bari bu günde rahat bıraksaydınız olmaz mıydı ey CHP!
Anladık, diyorsunuz ki, bulduk bir damar gideceğiz buradan… Kendinizi psikolojik olarak rahatlatıyorsunuz, yolsuzluğunuzu bir yerde pamuklara sarıp sarmalıyorsunuz, size yolsuzluk hatırlatanları ise “anti-Kemalist, dış mihrak, gerici çevreler” diye yaftalama fırsatı buluyorsunuz da hiç mi hesap etmiyorsunuz ters teper diye…
Bizden söylemesi, samimiyetiniz sorgulanır, Atatürk'ün adını yolsuzluklarınıza kılıf yapmanız hatırlanır… Yapısal önlemler yerine poster, nutuk, anma üzerinden gündem belirlemek etkisiz kalır.
Evet bu gençlik Atatürk’ü seviyor ama bilmelisiniz ki, yeni seçmen kuşağı (Z kuşağı ve Alfa kuşağı), Atatürk'ü sadece sembol değil, bir etik rehber olarak görmek istiyor. "Atatürk olsa ne yapardı?" sorusunu somut sorunlar (barınma, işsizlik, eğitim) üzerinden soruyor. Dolayısıyla sadece poster göstermek, yürümek yeterli değil. Atatürk’ün ilkeleriyle güncel sorunlara çözüm üretmek gerekiyor.
PROF. DR. ZAKİR AVŞAR / HABER7
Yorumlar14