İsrail'in rezilliği, kuşkusundan... Ya diğerleri?
- GİRİŞ19.07.2014 10:51
- GÜNCELLEME19.07.2014 10:51
Onların "kalplerimiz kılıflıdır" demeleri bir anlam ifade etmiyor, gerçekte kalplerini bir kuşku kemiriyor, kendi varlıklarından bile emin değiller. "Ben varım, bak bunu şiddetle gösteriyorum" diyerek, masum insanlara dehşetengiz yöntemlerle saldırmak, kendi içinde ikna olmamışlığın ve özgüven yoksunluğunun yansımasıdır.
Her şey, ahitlerine sadık kalmayıp verdikleri sözden dönmeleriyle başladı. Kendilerinin dışındaki varlık âlemini yok sayma, inkâr etme hastalıkları, onları, esas Düzen Koyucu'ya karşı da isyana sürükledi. Bu ise daha dünyada iken mahrumiyet/yoksunluk ile tanıştırdı onları. Bunu kibir, gurur ve çılgınlık takip etti.
Her zaman öldürmeyi kendilerine özgü başarılı bir strateji gibi gördüler, ama bunda da yanıldıklarının bilinmesi onları tedirgin ediyor, gerginleştiriyor. Aslında, öldüremediler, bunun getirdiği ikilem ve cinnet hâlini yansıtıyor davranışları. "Meryem oğlu İsa'yı biz öldürdük" dediler, gerçekte ise öldüremediler. Öldürdüklerini düşündükleri, bir başkası idi. Ne var ki, o öldürme niyeti bile yettti onların bu söz altında ezilmelerine.
Halbuki, iyi şeyler için söz vermişlerdi... Verdikleri sözde durmadılar, üstelik bir de taşkınlık yapıp yoldan çıktılar. Musa peygamber de dayanamadı bunların isyan ve taşkınlıklarına, Allah'tan yardım diledi... Yoldan çıkmış bu topluluk ile muhatap olmaktan sıkılmıştı. Onlar hakkı duyup anlamak istemiyorlardı. Yeryüzünde fesatçılık ve bozgunculuk peşindeydiler.
Ve çok bencil idiler. "Ey Musa, sen ve Rabbin gidip savaşın, biz burada oturacağız", diyorlardı. Allah, ihanetlerine karşılık olarak, lânetlenmiş ve kovulmuş ilan etti bu yalancıları.
Peygamberlerini öldürdüler. Masum insanları öldürdüler. Bu halleriyle, yeryüzünde bütün insanları öldürmüş gibi olacakları bildirildi bu İsrailoğullarına. Ama hükmü dinlemediler.
Hâlâ da dinlemiyorlar. Vaat edilenlerin kendilerine yasak edildiğini, içine düştükleri durumun bir rezillik olduğunu kavramış değiller. Bir tedirginlik ve şüphedir, bunları insanlıktan nasipsiz kılan. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşmak düşmüştü paylarına. Bunu kendileri kazanmışlardı.
Şimdi kutsal topraklarda bir siyonist devlete sahip olmaları, bir görüntüden başka bir şey değildir, bir yanılsamadır. Esas iç burkultusu da burada zaten. Hak edilmemiş, Batılılar tarafından (başka gerekçeler ve çıkar algılamaları sebebiyle) eğreti bir yapı gibi önlerine konulmuş bir kukla devlet...
İsrail budur. Batı'nın vicdanî bir rahatlama için Yahudilere hediye ettiği bir gecekondu... İmar izninden, her türlü altyapıdan, yasal teknik donanımlardan yoksun bir korsan yapı... Böyle bir devlet ancak terör yöntemi ve araçlarıyla sürdürür varlığını. İsrail de böyle davranıyor.
Peki, Batı niçin zımnen ya da alenen destek veriyor bu terörist yapıya?
Günah çıkarıyor, kendince, Batı. Örneğin, İngilizler, yüzyıllar önce, toplumsal düzenlerine zarar veriyor diye ülkeden kovma, hatta öldürme yoluna gitmişlerdi Yahudileri. Çünkü onlar, İngilizlere göre, faizle haksız kazanç elde ediyorlar, böylece topluma da zararlı oluyorlardı. Ondokuzuncu yüzyıla gelindiğinde, daha insanî bir çözüm için siyonist kongreler düzenlendi. Bunlardan birinde alınan karar gereği, Yahudilere Afrika'da bir devlet kurdurup oraya gönderilmeleri sağlanacaktı. Çünkü Osmanlılar kutsal topraklarda bir Yahudi devletine izin vermiyordu. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Filistin'de şimdiki siyonist devlet için hangi koşullarda siyasî zemin hazırlandığını anlatmaya gerek yok.
Batılı güçlerin Filistin'de bir siyonist Yahudi devletini, tüm hak ihlâllerine ve bozguncu eylemlerine rağmen, bugün niçin savunduğunu da sorgulamak lâzım. O zaman görülecektir ki, sömürgeci Batılı güçlerin İslam coğrafyasına hükmetmeleri için bir fırsat ve kalkış noktası oluşturuyor İsrail. Gazze ve Batı Şeria'da masum çocukların, Müslümanların İsrail tarafından zalimce öldürülmesi, mesela romantik Barak Hüseyin Obama gibi liderlerde kalp kırıklığına yol açsa da, sonuç değişmiyor, teknik devlet aygıtı üzerine düşeni yapıyor. Amaç, bölgeye müdahale vesilesi olan siyonist devlet kollanıp korunarak, Müslüman ülkelerde dayanışma ve özgüven ruhunun toplum ve siyaset nezdinde ikna gücünü kırmaktır.
Tamam, Batı'nın İsrail ile ilişkili tavrını anlıyoruz, peki ya bölgenin Müslüman ülkelerine ne oluyor? Onlar niçin sessiz kalıyor bunca zulüm karşısında?
Ne yazık ki, oralarda da köprübaşları hâkim. Johan Galtung'un "emperyalizmin beş boyutu" olarak ifade ettiği bir "yapısal bağımlılık" sürecinde Batı ile çıkar uyumu içerisindeki yöneticiler oluşturuyor söz konusu köprübaşlarını. Örneğin, Mısır'da dün Mübarek vardı, bugün Sisi aynı rolü oynuyor. Müslüman Kardeşler'in yönetimden uzaklaştırılmasının sebebi bu. Diğer ülkelerde de buna benzer durumlar gözlemliyoruz.
Bir Türkiye var, farklı davranan. Bu da onun tarih ve kültür bilinci ile yönetim tecrübesinden kaynaklanıyor. Sorumluluk bilincinden... Tek gücü, halkın vicdanı ve desteği. Sadece Türkiye'de değil, bölge genelinde.
Ne var ki, zalimi durdurmaya yetmiyor bu vicdanî destek. Ama yine de bir anlam ifade ediyor. Dünya sınavında inanç ve insanlık göstergesi olarak...
Ya da bu, Müslümanların sınavı mı?
Bu sınavda bilgi, iman, cesaret ve tüm bunlarla donanımlı eylem gerekiyor. Dua ile.
Prof.Dr. İbrahim S. Canbolat - Haber7
Yorumlar1