Kobani eylemlerinin mantığını anlamak
- GİRİŞ10.10.2014 08:26
- GÜNCELLEME11.10.2014 14:21
Bir slogan gibi herkesin dilindeki kavram, Kobani... Suruç'un yaklaşık bir km. ötesinde yer alan Suriye kasabası. Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadığı yer. PKK'nın Suriye'deki uzantısı olan PYD ve onun silahlı mücadele kolu YPG de burada.
Türkiye'de 25 vatandaşın ölümüne sebep olan Kobani eylemleri iyi incelendiğinde görülecektir ki, sorun, zahirî olanın dışında, kafa karıştırıcı ve tehditkâr bir özelliğe sahip. Dikkate alınması gereken hususlardan biri şudur: Eylemler sırasında hayatlarını kaybeden kişiler ( biri hâriç) güvenlik güçleriyle çatışma sonucunda değil, birbirlerini farklı gördükleri kimlik/mensubiyet algısıyla sürüklenmişlerdir bu ölüme. Ölen de öldüren de Kürt kökenli Türkiye vatandaşı.
Amaç Kürtlerin varlığını korumak ise, niçin Kürt Kürdü öldürüyor?
Kürtleri de ayrıştırıyorlar... "Dindar Kürtler", "PKK yanlısı Kürtler" vs. diyerek. HDP/BDP-HÜDAPAR çatışması bunu gösteriyor. Ama bununla beraber, çarşı pazardaki yakıp yıkmalardan rahatsız olan ve Kürt kimliğiyle bunlara itiraz eden, kendilerinin farklı amaçlarla etiketlenmesini de asla kabul etmeyen büyük bir çoğunluk var Türkiye'de Kürt vatandaşlar arasında.
Kobani gösterileri IŞiD saldırısı karşısında insanî refleksle sokağa çıkan kişilerin çığlık ve tepkileri olarak görülebilse, öyle olabilseydi ne iyi olurdu... O zaman işyerlerinin yakılması, yağmalanması, kamu malına zarar verilmesi, insanların birbirini öldürmesi gibi terörist davranışlar için zemin oluşmazdı.
Kobani üzerinden Kürtleri ve Türkiye'yi vurmak
Ama öyle olmadı, çünkü Kobani üzerinden birileri Kürtleri ve Türkiye'yi vurmak istiyordu.Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa Kürtler kendi ülkelerinde, Türkiye'de, temel insan haklarıyla uyumlu olarak, dilin kullanımı ve etnik kökene atıfla kimlik tanımına ilişkin yasak olmadan eşit vatandaş statüsünde varlık göstermeye başlamışken nereden çıkmıştı bu bölücü faaliyet?
Kürt çocukları dağdan inecek, topluma yararlı kişiler olarak yetiştirilecekti... PKK diye bir terör örgütünün yaşamasına ne gerek duyulacak, ne de ülkedeki barış atmosferi ona müsait olacaktı...
Bunlar bir kaç yıldır "çözüm süreci" kapsamında düşünülen, belirli ölçüde de gerçekleşen dönüşümler olarak görülüyordu. Yeniden canlanıyordu insanın hafızasında...
Şimdi bunlar bitti mi? Hayır. Aksine, en az üç yıldır Türkiye'de bu anlamda gözlemlenen sükûnet ve kamuoyu beklentisi, şimdiki bozguncu oyunun da bozulmasını sağlayacaktır. Öyle olmak zorunda. Akıl ve feraset bunu emrediyor Türkiye için. Türkiye'de Türkler ile Kürtlerin tarihî, kültürel birlikteliği sayesinde var olan özgün güç için.
Türkiye sınırının yanı başındaki Kürt yerleşim bölgelerinin "Kürt Kantonları" adıyla özerk yapılara dönüştürülmesi için bunların IŞİD saldırılarından korunması gerektiğini düşünenler, Türkiye'den IŞİD terör örgütüne karşı daha aktif bir mücadele bekleyebilir. Hatta kimileri daha da ileri giderek, IŞİD'in bu duruma gelmesinde Türkiye'nin Suriye'deki muhalif gruplara destek vermesinin de payı olduğunu ileri sürüyor. Bunlar yapıcı olmayan siyasî muhalefet çıkışlarıdır, sorunun çözümüne katkıda bulunmaz.
Esas fark etmemiz gereken husus, kimin hangi amaçlarla konuya yaklaştığıdır. Suriye'de Kürt özerk bölgelerinin oluşturulması, zahiren, Kürtler için iyi görülebilir. Mevcut koşullarda bunu mümkün olduğu ölçüde gerçekleştirmek isteyebilirler. Esat rejimi buna izin veriyordu, ama şimdi IŞİD tehlikesi var. Bu tehlikeden dolayı Kobani'den kaçıp Türkiye'ye sığınan yaklaşık 200 bin Kürt ne düşünüyor acaba, bir de onlara sormak lâzım can derdine düşmenin ne demek olduğunu.
Sokaklara dökülüp ne adına, nelerin tarumar edildiğini algılama yetisine sahip mi o vandalistler? Kimin için, ne uğruna yapılıyor bunlar? Bir de Kobani'den kaçıp gelen Kürtlere sorun!
IŞİD, evet bir cânî terör yapılanmasıdır, Türkiye için de tehdit oluşturuyor, onunla mücadele edilmesi şart. Bu mücadele tek boyutlu ve yalnızca askerî araçlarla yürütülürse, başarılı olmaz; aksi tesir yapar. Bunu da görmek gerekir.
Böyle bir gerçeklik söz konusu. Bu koşullarda bölgede siyaseten "Kürt kantonları" oluşturmak mı, Kürtlerin hayatını IŞİD tehlikesinden kurtarmak mı önemli?
Türkiye'nin tercihi ve önceliği, doğal olarak, sınırın öte yakasında can derdine düşmüş insanlara kapısını açıp onların yaşama hakkını güvenceye almak olmuştur. Bunun takdir edilmesi gerekir. Kürt kantonlarının IŞİD saldırısına teslim edildiği ithamı temelsizdir. Zaten böyle bir ithamın muhatabı da Türkiye olamaz.
Kuzey Irak'ta Kürt özerk yönetimi ile diyalog içinde olan Türkiye, konjonktürel gerçeklik ile örtüştüğü takdirde, Suriye Kürtleri ile de benzer biçimde ilişkiler geliştirebilir.
Ama şimdi öncelik ve tercih bu yönde değil. Esasen, böyle bir durum Kürtler için de uygun olmaz.
Hâlen bu ilişki düzeyi insanî boyutta devam etmektedir, onun ötesinde bir hamle Türkiye'nin hâlihazırdaki olanaklarını aşabileceğinden, stratejik hataya dönüşür.
(Ne var ki, küresel siyaset aktörleri kendilerine göre senaryolar hazırlayarak bölge halklarını birbirine düşürmekte pek mahir olduklarından, zâhiren başka türlü algılanıp takip ediliyor çıkarlar. Tahrikçi ve provokatörler de devreye sokulunca, Türkiye'de son günlerde gözlemlediğimiz hadiseler ortaya çıkıyor.)
İçeride ve dışarıda Türkiye'yi böyle bir hataya zorlamak isteyen çevrelerin ısrarcı dillerine rağmen, Türkiye, bölgedeki önleyici/çözümleyici aktör potansiyeline ters düşecek girişimlerle kendine zarar verecek bir yola girmemelidir. Batılı güçler öncülüğünde göstermelik bir IŞİD bombardımanı ne bölgedeki iç savaş ve teröre çözüm getirir, ne de Türkiye'ye bir fayda.
IŞİD'e karşı uzun soluklu, çok boyutlu, bölge ülkelerinde halkın da desteğiyle daha işlevsel bir mücadele hayata geçirilmedikçe, vahşî terör eylemlerini bitirmek kolay olmaz. Salt stratejik eylem ve retorik söylemler, IŞİD ve Kobani örneğinde karşılaşılan türden sorunlara etkin çözümler vaat etmez. Olsa olsa ulusal ve uluslararası kamuoyunda bazı kesimlere yönelik bir mesaj anlamına gelir bunlar.
Gel gör ki, Ortadoğu'da ulusal ve bölgesel düzeyde kalıcı barışın tesisi için isabetli olmayan bir siyaset tarzıdır bu. Çözüm yerelden, ulusal düzeyden bir memnuniyet ile teşvik edilebilir. Bir kaç yıl önce başlatılan çözüm sürecinin devam ettiği, üniter yapıda temel insan hakları ile tarihî ve kültürel değerlere saygılı bir demokratik hukuk devleti modeli ile Türkiye'nin bölgede Kürtler nezdinde de çekici bir etki meydana getirmesi, barışçıl çözümün yolunu açabilir.
Belki de kimilerinin asıl korktuğu budur. Kobani eylemlerinin mantığını başka türlü anlamak ve açıklamak pek anlamlı gelmiyor bize.
Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat - Haber 7
Yorumlar3