Sadece hava sahası ihlâli değil
- GİRİŞ01.12.2015 08:03
- GÜNCELLEME02.12.2015 08:19
Uluslararası ilişkilerde hadiseler göründüğü gibi değildir. "Görüntü yanıltır" sözü ve izlenimi de özellikle devletler arasındaki ilişkilerde, sebep ve etkileri itibariyle, her zaman teyit edilmektedir. Hâlen de gözlemliyoruz bunu.
24 Kasım sabahı Türkiye'nin Suriye sınırında hava sahasını ihlâl eden Rus savaş uçağının düşürülmesi hadisesini bu açıdan değerlendirmek durumundayız. Konu sadece teknik bir hava sahası ihlâline karşı Türkiye'nin tepkisi ve bunun sonuçlarından ibaret değildir.
Burada Türkiye'nin kendi egemenlik alanlarında uluslararası hukuktan doğan yetki kullanma hakkının da ötesinde, bir ulusal beka meselesi söz konusudur. Bu yalnızca devletlerin resmî ulusal sınırlarının dışında bir yakın çevre hayat sahası algısı ile değerlendirilmez, uzun vadede doğrudan devlet ülkesini ilgilendirecek bir tehdit algısından söz edilebilir.
Hadiseye bu açıdan baktığımızda, acaba birileri tarihin tekerrürü anlamına gelecek planlar peşinde mi diye düşünmeye mecbur kalıyoruz. Osmanlı Devleti'nin zayıfla(tıl)dığı son dönemlerinde, 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarında, Batılı güçler ve Rusya Osmanlı Devleti'nin hüküm sürdüğü bölgelere göz koymuşlardı. Kendi aralarında bazen paylaşım gerginlikleri yaşıyor, bazen de paylaşım planları yani ittifaklar oluşturuyorlardı.1915 Çanakkale Savaşı (Türklerin can damarına yönelik saldırı),1916 Sykes-Picot Antlaşması (Osmanlı topraklarını paylaşma planı ve ittifakı) , 1917 Balfour Deklarasyonu (Filistin'in bir Yahudi devleti için ayrılması), daha sonra ise (1920'lerin başlarında) Anadolu'nun işgali planı ve girişimi buna örnektir.
Küresel siyaset aktörlerinin belirli bir ülkeye ya da bölgeye yönelik emperyalist iştahını kabartan iki farklı durum/gelişme söz konusudur. Bunlardan biri ilgili bölgede/ülkede belirginleşen zayıflık, diğeri de güçlülük ya da güç kazanma potansiyeli. Osmanlı Devleti sözünü ettiğimiz dönemde zayıflıyordu, Batılı güçler ve Rusya ise zayıflamakta olan bu devletin varlık gösterdiği alanlarda söz sahibi olmanın yollarını arıyorlardı. Daha önceleri güçlü Osmanlı Devleti'nden dolayı ulaşamadıkları hedefler için fırsat doğmuştu. Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilip yeni nüfuz alanları oluşturulması, ileride yeri geldiğinde istismar edilecek bir İsrail devleti için Filistin'de yer ayrılması bu siyasi konjonktür sayesinde mümkün olmuştu.
Bugün ise Türkiye, yukarıda belirtilen zayıflık durumunun aksine, güç/kudret iradesini hayata geçirme istikametinde bir gelişme gösteriyor. Son dönemdeki iç ve dış bağlantılı terör saldırıları, siyasi tartışmalar, içerideki kısmî kutuplaşmalara rağmen, Türkiye, siyasî ve ekonomik istikrar çizgisinde ilerleyen bir ülke olarak görülüyor. Dünya da bunun farkında.
Varolmak, eylemsel bir düşünmeyle mümkün
Anlıyoruz ki, Varolmak, bir toplumun ya da ülkenin çevresi ve diğer aktörler ile etkileşimi bağlamında konuşulacak bir olgu. Descartes'in varolmak ile ilgili söylediği, "Düşünüyorum, o halde varım", sözünü bazı filozof ve düşünürler, düşünmenin durup dururken kendiliğinden olamayacağını belirterek, öznel varlık ile nesnel değişkenlere atıfla yeniden yorumlamışlardır. Örneğin, Alfred N. Whitehead bunlardan biridir. Ona göre, birinin Varlığı onun çevre ile ilişkilerinde algıladığı hazzın, korkunun, farklı alanlardaki seçeneklere ilişkin kararlarının bütünü olarak görülebilir.
Bir başka deyişle, düşünmeyi de tahrik ve teşvik eden nesnel tehdit ya da sevinç unsurları ile karşılaşıyor insan. Varlığı da bu temelde kendini gösteriyor. Varlığın kanıtı sayılan düşünmenin gerçekleşmesi, öznenin çevresinde gözlemlediği durumlarla zihinsel bağı yani iletişimi marifetiyle oluyor.
Yukarıda dile getirdiğimiz Türkiye'nin ulusal beka meselesi, ama aynı şekilde Osmanlı'nın zayıfladığı dönemde Batılı güçler ile Rusya'nın kendi varlıklarını siyasî nüfuz alanını genişleterek sürdürmeye çalışmaları bu anlamda düşünülebilir. Her birinin kendi geleceği hakkında algıladığı tehdit veya çıkar hesabı, bir varoluş (beka) meselesi gündeme getiriyor.
Hava sahası ihlâlinden önce ve sonra Suriye Türkmenlerinin Rusya tarafından bombalanması ve bu durum karşısında Türkiye'nin komşuları ile Batılı müttefiklerinin sessiz kalması (acaba sessiz kalmakla yetiniyorlar mı?), bölgede güçlenecek bir Türkiye'ye karşı tavrın da bir göstergesidir, aslında. Bu,Türkiye'nin geleceğine yönelik bir tehdit potansiyeline işaret eder.
Öyleyse, Türkiye, kendi işini kendisi yapmak durumundadır. En önemli ve acil işi de, ulusal çıkarı ile toprak bütünlüğünün ve buna ilişkin egemenliğinin savunulmasıdır. Türkmenler'in yaşadığı bölgenin hâlen Rusya tarafından bombalanıyor olması, yakın çevre hayat sahası itibariyle Türkiye'nin geleceği için de tehlike oluşturur. Türkiye'nin varlık sorunu böyle fark edilir. Hem dost hem de düşmanlarca.
Vurulması gereken savaş uçağı vurulur
Rusya ile ilişkiler konusu bundan sonra gelir. Uçağın düşürülüp düşürülmemesine yönelik soru pek anlamlı olmaz bu durumda. Vurulması gereken savaş uçağı vurulacaktır. Bu tartışılmaz bile.
Ondan sonra doğacak siyasi ve ekonomik sorunların çözümü, diplomatik düzeyde gerçekleşecek görüşmelerle olacaktır. Burada da yaptırımlarla ilgili caydırıcılık etkisi gösterebilecek mütekabiliyet ilkesi vardır. İşin ayrıntısı konusunda hükümet ve teknik kadrodakiler görevlidir.
Bütün bunlar, zahiren, normal koşullarda ortaya çıkan ikili ihtilaf ve kriz durumunda geçerlidir. Ama şimdi bir başka duruma yönelik şüpheler dile getiriliyor. Teknik bir müdahale ile Tükiye'nin ikazlarının Rus uçağına ulaşması engellendi mi acaba? Bu soruluyor.
Böylelikle Türkiye ile Rusya bir kavganın içine mi çekiliyor? Kim ya da kimler yapabilir bunu? Ortadoğu'da bu kavgadan yararlanacak güçler kimler ise onlar akla gelebilir. Bunların müttefik olup olmaması önemli değil.
Tekrar en başta vurguladığımız hususa geliyoruz. Ya zayıf durumunuzu kollayan çakallar saldırır size, ya da güç kazanmanızdan korkan kurnaz tilkilerin oyunları ağrıtır başınızı.
En azından bunun farkında olmak durumundayız bugün. Tükiye'nin Varoluşu ve bunun ekonomik, sosyal refah ile güvenlik ve özgürlük içerisinde süreklilik arzetmesi, öyle anlaşılıyor ki, her alanda etkin düşünme yollarının geliştirilmesiyle mümkündür. Varolmak için.
İbrahim S. Canbolat
Yorumlar4