10 yılda gelen adalet

  • GİRİŞ18.05.2024 09:49
  • GÜNCELLEME18.05.2024 09:49

2014 yılı ekim ayı başında DEAŞ, Osmanlı döneminde Arappınarı denen şimdilerde Ayn’el-Arap olarak bilinen fakat Kobani diye şöhret bulan bölgeye girdi. Mevzubahis yer Suriye’nin kuzeyinde hududumuzun ötesindedir.

Bu gelişme üzerine PKK’nın Suriye uzantısı YPG, Türkiye üzerinden bölgeye silah sevk etmek istedi. Türk Hükûmeti, bu tuzak teşebbüse müsaade etmedi. İstediklerini koparamayan PKK/YPG elebaşlarıyla HDP yöneticilerinin yaptığı çağrı ve kışkırtmalarla 6-8 Ekim 2014’te doğudan batıya 35 şehrimiz ateşe verildi. İkisi polis 37 vatandaş şehid edildi. Bu maktullerden Yasin Börü’nün de aralarında olduğu 6 kişi hunharca öldürülmüştü. 200’e yakın okul ve 2 bine yakın da bina ateşe verildi.

108 kişinin yargılandığı dâvâda Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi, 16 Mayıs 2024 günü hükmünü verdi. Karar celsesini DEM’li vekillerle CHP’nin grup Başkan Vekili Ali Mahir Başarır takip ettiler. Bunlardan bazılarıyla sanık vekillerinin zaman zaman mahkeme hey’etine müdahaleleri oldu. Mahkemenin verdiği kararda birden fazla suçtan ceza alanların yanı sıra beraat edenler ve içeride kaldığı süre nazar-ı dikkate alınarak tahliye edilenler de var. Cezalar, 9 yıl ile 42 yıl arasında değişmekte. 42 sene cezayı HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş aldı. 47 farklı suçtan yargılandı. Olaylar çıktığında taraftarlarını meydanlara dökülmeye çağırması azmettirme suçunu oluşturmuştu. Suça azmettiren de fâil gibidir.

Aslında DEAŞ’ın kurulması da Arappınarı’na girmesi ve bu terör örgütüne bir başka terör örgütünün mağduriyet görüntüsüyle Türkiye’den istifadeyle silah sevk ederek karşı durma çabası da beynelmilel bir oyundu. MİT muhakkak ki bunu Hükûmete haber vermişti. Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olduğu 62. Cumhuriyet Hükûmeti, bu sebeple tavrını koymuştu.

Neticede bir kısmı vahşice olmak üzere 37 vatandaş öldürülmüş, yüzlerce okul ve bina yakılmış millî servet ziyan görmüş, ülke çapında huzur kaçmıştı. Bu manzaraya dünyanın hiçbir devleti kayıtsız kalamazdı. Nitekim Türkiye’de de emniyet ve savcılık harekete geçti ve böylece Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde dâvâ başladı.

Her dâva gibi bu dâvanın da gecikmeden bitmesi gerekirdi.

Fakat maalesef muhakeme 10 yıl sürdü.

Adalet, bir kere daha gecikerek geldi…

Üstelik bu zaman zarfında şimdi hakkında 47 ayrı suçtan 42 sene ceza verilen sanık, neredeyse dışarıdaymış gibi gündemdeki olaylara dair demeçler veriyordu. Sadece uzaktan görüntülü ekran bağlantısından mahrumdu.

Karar açıklanırken sanık avukatları masalara vurarak taşkınlık yaptıkları gibi DEM’li vekiller de TBMM’de bağırıp çağırdılar.

Muhakeme 10 sene sürdü ve bahsettiğimiz hükümler verildi.

Ama söz konusu yargılama henüz bitmiş değil.

Dâvânın daha İstinaf Mahkemesi ve Yargıtay safhası var.

Usulden veya esastan kararda bozmalar olabilir. 

Hâl bu iken politikacısı ve medyasıyla Cumhur İttifakı’na muhalif olan kesim, bu suçu, Külliye yönlendirmeli siyasî bir suç olarak takdime gayret ediyor. Ayrıca dâvâ, bitmiş gibi gösteriliyor…

Mahkûmların hakkı var da mağdurların yok mu?

Mağdurların haykırma hakkı yok mu?

-Ceza alanlar için öfke nöbetleri yaşıyorsunuz! Peki öldürülen o 37 kişi can taşımıyor muydu? Onların yakınları, sevenleri insan değil mi? Biz vatandaş değil miyiz? Bizi neden yok sayıyorsunuz?

Yakınlarını kaybedenler, fazlasıyla bunu sorma hakkına sahipler…

Şüphesiz ki maktuller, şehidler de can taşıyordu.

Onların yüreği şerha şerha olmuş anası-babası, eşi-akrabası da insan.

Bırakın da bari gecikerek de gelmiş olsa verilmiş hükümle biraz ferahlasınlar. Üstelik geciken adaletin adalet olmadığını biliyor fakat sanık sayısı çok olduğu için gecikmeyi mazur görüyorlar.

Adalet, bir gün herkese lâzım olur. Mahkemeye hürmetkâr olmak herkesin mükellefiyetidir. Verilen kararda düzeltilecek bir taraf olursa bunlar zaten, İstinaf’ta, Yargıtay’da vs. tashih edilecektir.

Rahim Er / Türkiye Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat