Yüzleşme
- GİRİŞ14.09.2024 09:33
- GÜNCELLEME14.09.2024 09:33
19'uncu asrın ortalarında Cumhuriyetin eşiği Tanzimat’la başlayan bozulma, II. Meşrutiyet ve devamı olarak Erken Cumhuriyet’te hız kazandı. Bir asır sonra günümüze gelindiğinde ise bozulma, çürümeye dönüşerek zirve yaptı… Bunları görmek, dünden bugüne tesbit ve tahlil etmek, üzerine konuşmak kaçınılmaz mecburiyettir. Bu hâdise, şeksiz ve şüphesiz olarak bir millî güvenlik ve uzun vâdede devlet ve millet olarak var olma ve yok olma mes’elemizdir. Hiçbir felâket “geliyorum!” demez.
II. Meşrutiyet’le gündem olan muasırlaşma, Garplılaşma, İslamlaşma tezleri, Erken Cumhuriyet’te önce ölçü-sınır tanımaz bir inkılaplar zinciriyle Avrupalılaşma ve 20’nci asrın ortalarından itibaren Amerikanlaşmaya dönüştü. Bu arada laiklik göz ardı edilemez. Laiklik, batılı anlamda hakem rolü oynayan bir tarafsızlık olarak değil Tek Parti istibdadında ve 27 Mayıs’la başlayıp 28 Şubat’la devam eden faşist darbelerinde topluma İslâm’a mukabil olarak dayatıldı. Dolayısıyla Garplılaşma, Avrupalılaşma, Amerikanlaşma, zenginleşme vs. olduysa da İslamlaşma ve İslâm ahlâkı ağır yaralar aldı.
Bugün bozulma, kişi, aile, cemiyet, her türlüsüyle medya, ülke, olarak dehşet verici ölçülerde. Aslında ülke olarak da değil; bozulma, ümmet olarak dehşet verici boyutlarda. 85 milyon Türkiye, 2 yaşındaki 8 yaşındaki ve emsali can parçası gül gibi çocuklarımızın hesabını veremeyeceği, bu utanç bize yeteceği gibi, iki milyar sözde ümmet de 2 milyon Gazzelinin, can parçası gül gibi bebeklerin, çocukların, kız evlâdlarımızın hesabını dünyada da ahirette de veremeyecektir. Gazze’de yaşanan görüp-işitilmedik soykırım ve vahşet, bu vahşet ve yok etmeyi seyreden iki milyar Müslüman için utanç sebebidir. Bizde arada bir haber olan ahlâkî çöküntü, Gazze’deki çocukların başına her saat geliyor. Beş dakika ekran haberlerine, üç dakika gazete manşetlerine zaman ayrıldığında içeriye ve dışarıya dair bütün şu dediklerimiz için başka delil ve isbat aramaya gerek kalmayacaktır.
Her yerde ve her alanda bozulma yaşanıyor. Bunda paranın, makamın, karşı cins câzibesinin, şehirleşmeyi yerli yerine oturtamamanın, İslamiyet’i düşman kesilerek ötekileştirmenin, yerine fâniliği ikame etme şaşkınlığına düşmenin veya İslâmiyet’e sahip çıkılıyor zannıyla onu içten bozmanın payı büyüktür. Bozulma ve nihayet çürüme, tek kesim ve dünya görüşünde değil bütünün tamamındadır. Olay, iktidarlarla da kaim değildir. Bugüne mahsus da değildir. İki asra yakın bir geçmiş söz konusudur.
Son çeyrek asırda olanca iyi niyete rağmen bu çözülmenin, bozulma ve çürümenin önüne geçilemediği gibi aksi oldu. Darbeler faşizminde İHL’leri nasıl ki her geriliğin sebebi görmek bir büyük hata idiyse yeni dönemde de onları her problemin çâresi diye düşünmek de hata oldu. Muhtevaya, müfredata bakılacağına tabela değişikliği esas alındı. Masaya lüks baskılı ders kitabı koymakla nesillerin kazanıldığı zannedildi. Maddî kalkınmanın hakkı verilirken mânevî kalkınmada çok gerilere düşüldü. Vatandaş, câmiye gitmiyorsa imam, vâiz, müezzin vatandaşa, evine, iş yerine gitmeliydi. Parayla girilen bir stada 50 bin kişi toplanırken selâtin câmilerinde dahi Cuma dışında 500 kişi neden saf tutmaz? Nasıl görülmez ve nasıl müsamaha edilir? Eğer kaldıysa en muhafazakâr ekranlar bile para uğruna reklamlarda en uç noktada müstehcenliğe yer verir oldular.
Yaşanan şu vahim manzarada kimse kimseden daha az suçlu değil. Bu bozulma ve çürümenin eğitim cephesi, ilahiyat boyutu, aile vaziyeti, adalet tarafı, medya ayağıyla çok esaslı şekilde masaya yatırıp bu iki asırlık enkazın altından doğrulmaya bakmalıdır.
Daha geç kalınırsa enkaz kaldırılamaz…
*
MEVLİD-İ ŞERİF BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN
En son ve en üstün Peygamber olan Muhammed aleyhi’s selâm, milâdî takvimle 571 yılı nisan ayının 20’sine rastlayan rebi’ül-evvel ayının 12’sinde pazartesi gecesi sabaha karşı Mekke-i Mükerreme’de dünyayı şereflendirdiler. Geçmiş ümmetler, kendi Peygamberlerinin doğum günlerini bayram yapmışlardı. Sevgili Peygamberimizin doğum günü de layık olmasak bile bizler için bayramdır…
-Ey Allah’ın resulü, doğum gününün hatırına Gazze’ye, asırlarca dînine Bayraktarlık yapan bu millete ve bu ümmete sen sahip çık. Bu bozulma ve çürümenin durup, asla dönüşün başlaması için bizler adına lütfen sen, yüce Allah’a yalvar…
*
Ğarik-i bahr-ı isyânım dahîlek yâ Resûlallah/İsyan denizine batmışız, yetiş ey Allah’ın Resûlü boğuluyoruz!..
Kişi çerçevesinden millet çapına taşıyarak anlamını dercettiğimiz bu mısra, Erzurumlu Ketencizâde Mehmed Rüşdî Efendi’nin 1916’da yazdığı bir şiirinde yer alır. Aynı yıl içinde vefât etmiştir. Mısraın, Hattat Sâmi Efendi tertibi hat levhası, çok meşhurdur.
Rahim Er / Türkiye Gazetesi
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol