3-5 çapulcu

  • GİRİŞ05.10.2024 09:15
  • GÜNCELLEME05.10.2024 09:15

KCK çatısı altında toplanan PKK/PYD ve devamı olan militan yuvarlanmalar, SSCB döneminden kalma Marksist-Leninist-Stalinci terör örgütleridir.

Sovyetler Birliği, NATO üyesi ve NATO üs ve silahlarına sahip ve tarihî rakibi olan Türkiye’yi aşağıdan çevirmek için Suriye’yi bu komünist örgütler için fidelik olarak kullandı.

En büyük gücünü Kızıl Ordu adlı ceberut askerî yapıdan alan Komünist Rusya, önce 1952’de Mısır’da genç subaylarla bir askerî darbe yaptırarak Cemal Abdün Nasr’ı işbaşına getirdi. Moskova, böylece güdümündeki bir güdüsüyle Mısır’ı nüfuzu altına almıştı.

Mısır’ın sulanmış da olsa sosyalist bir rejimin eline düşmesi buradaki Osmanlı bakiyesi iz, eser ve tesirlerin akıbetini kötü etkiledi. Şu haber diğer gerçekleri ifadeye yeter; darbe senesine kadar Mısır ordusunun resmî dili Türkçeydi. Darbeyle birlikte buna son verildi.

SSCB, Akdeniz’in güneyini tesir sahasına aldıktan sonra bu defa da doğu Akdeniz’e yöneldi. 1971’de Şam’da Moskova destekli bir darbe yaptırdı. İşbaşına Hafız Esad getirilmiş, ülke, el-Muhaberat adlı istihbarat teşkilatının güdümüne girmişti. Bugün de Beşar Esad’ın bu kadar dayanmasında birinci sebep, Putin Rusya’sı ise ikinci sebep, adı geçen istihbarat örgütüdür.

Cunta darbesiyle başa gelen Hafız Esad, yüzde 11’lik bir Nusayri azınlığa mensupken yüzde 89’luk Sünni nüfusa ‘öteki’ muamelesi yaptı. Diktatör, gücünü Moskova’daki derin devlet Politbüro’dan alıyordu. Öldüğünde komünist rejim çökmüş ve fakat Rus devletinin Akdeniz ve onu çevreleyen devletler siyaseti değişmemişti. Bu yüzden Hafız Esad’ın tahsilini Londra’da yapmış oğlu Beşar Esad, Suriye’nin başına getirildi.

SSCB, Mısır ve Suriye’de Rus istihbarat ağı KGB ile yaptırdığı darbelerle Kahire ve Şam’da istediği düzeni kurmuştu. Mısır ve Suriye bir ara konfederasyona gittilerse de bu birlik kâğıt üzerinde kaldı.

Sovyet emperyalizmi, doğu Akdeniz’de Suriye ile iktifa etmemişti. O’nun hemen yanı başında mazlum Filistin milleti vardı. Topyekûn Batı, emperyalist haçlı dünya; Filistinlileri Yahudilere; Siyonistlere feda ederek hürriyetlerine, istiklâllerine ve vatanlarına kıyılıyordu. KGB, bu mazlumluğu iyi keşfetti. Bir kısım Filistinli gençleri sosyalist ideolojiye kazandırdı. Şimdi, Filistin’in hakları için el-Fetih adıyla kurtuluş mücadelesi veren bir teşkilat doğmuştu. Mazlumluğundan aldığı bilenmişlikle hayli keskin olan sosyalist el-Fetih’in başında Yaser Arafat vardı. Teşkilatıyla birlikte zamanla fikrî istihaleler geçiren bu lider, bir Fransız hanımla evlenmiş ve ölünceye kadar yerinde kalmıştır. Bugün Batı Şeria’daki Filistin Hükûmeti mahiyeti itibariyle el-Fetih’tir.

Suriye’deki askerî darbeden evvel Türkiye’de 27 Mayıs darbesi yapılmıştı. İngiliz destekli 27 Mayıs cuntacılarının hazırlattığı 1961 Anayasası, halka hürriyet bahşediyormuş zannıyla 23 Temmuz 1908 İttihad ve Terakki sözde hürriyet darbesindeki gafleti tekrarlayarak bütün bozuk niyetlerin önünü açtı. Türkiye’de siyasi Kürtçülüğe yol veren, seçilmiş iktidara, devlete ihanet eden 27 Mayıs’tır.

Bu arada KGB boş durmuyordu. Paris’te 1968’de Kızıl Danny öncülüğünde başlayan gençlik nümayişleri, Türkiye’de sol ve Kürtçü hareketleri alevlendirdi. Seneler boyu sokaklar, meydanlar ve üniversite karıştı, binlerce genç öldü. Ne 12 Mart Muhtırası’nın idamları ve ne de Pentagon buyruğuyla darbe icra eden 12 Eylül Paşaları, bu fitneyi durduramadı. Aksine zahiren sükûnet ve huzur getirdiği görülen 12 Eylül, Kürtçülüğün kuluçkaya yatmasına sebep oldu.

Eruh’ta 1984 Ağustos’unda ilk PKK kanlı terör eylemi olduğunda Pentagon Paşaları, “3-5 çapulcu!” diyerek tehlikeyi küçümseme cehaleti gösterdiler.

PKK’yı kuran Abdullah Öcalan, Şam’a yerleşmişti. Esad idaresinin desteği ve el Muhaberat’ın yardımıyla örgütünü Türkiye üzerine salıp katliamlar yaptırtıyordu. Bölücü militanları, Filistin’deki Bekaa Vadisi’nde talim görmekteydi. El-Fetih’i KGB burada eğitmişti. Onlar da şimdi PKK’yı eğitiyorlardı.

Sovyetlerin dağılmasından sonra neredeyse hemen bütün Batılı devletler, PKK’ya el attılar. İsveç’ten Almanya, Fransa, İngiltere ve Amerika’ya kadar herkes, onunla ve bağlı örgütleriyle şu veya şekilde iş birliği yaptılar. PKK’nın ayakta kalması, Türkiye’nin kan kaybetmesi ve zayıf düşmesi demekti. Malûm başkentler, şunun hesabındaydı:

Böyle bir bölücü silahlı örgütün varlığı, Türkiye dâhil, bölgenin kontrolü için Ankara ile pazarlık imkânını verecekti. Bundan dolayıdır ki zamanla Bekaa Kampı’ndan başka Yunanistan’da da Lavrion Kampı da kurulmuştu. Burada PKK dâhil Türkiye ve O’nun değerlerine düşman bütün şer örgütlerine talim yaptırılmaktaydı…

Kemalist gafil paşaların tarifiyle “3-5 çapulcu” politika sahasında durmadı. Zaten örgüt, parti adı taşımaktaydı. Arkasındaki devletlerden himâye görerek geçen zaman içinde KCK’yı kurdu. Kitleleri aldatarak ve tehdit ederek devşirdiği reylerle TBMM’ye girdi. Başta Türkiye olmak üzere İran, Irak ve Suriye’de kan dökerek uluslararası ve çok şer bağlantılı bir örgüt hâline geldikten sonra da devletleşmeye kalktı.

Bugün TSK ve Suriye Kuvayı Milliye’si ile Afrin ve devamında yaptığımız; SSCB’nin, KGB’nin Cemal Abd’ün Nasr’ın, Hafız Esad’ın, İngiliz istihbaratının, 27 Mayıs’ın, CIA’nın, Pentagonun, 12 Eylül’ün bölgeye ekip yetiştirdiği ayrıkların kökünü kurutmaktır.

Allah’a şükür ki kökleri kuruyor. Terör örgütü işletmecileri, kendi millî ve yerli silahıyla savaşan ve kubbeler dolusu dua alan kahraman asker, polis, jandarma, korucu ve istihbaratçılarımızın önünde çaresiz kalmıştır.

Mehmetçik, Fırat Kalkanı’ndan sonra Afrin’de de destanlar yazmaktadır.

Taviz vermeden mücadeleye devam etmeli!

Darbe ihanetinin hazırladığı şartlarla 40 yıl evvel Türkiye’nin karşısına böyle bir hain militan yapılanması çıkarılmasaydı bugün dış borcumuz yoktu, hazine en az iki kat daha zengindi, 10. Büyük Ekonomik güç olmayı 2013’te yakalamıştık.

Yeni bir 40 yıla daha tahammülümüz yoktur.

Ecdadın sözü bize mirastır:

-Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!

***

23 Ocak 2018 Tarihinde Türkiye gazetesinde neşrettiğimiz bu makale, bugün, mahallî olmaktan öte kıymeti haiz 31 Mart 2024 seçimlerine gider, Filistin’de Gazze soykırımı yaşanır, Suriye ve Irak’ta bölücü örgüt ve destekçisi devletlerle mücadele ederken bir kere daha hatırlanıp okunsun istedik.

6 yıl önceyle bugün kıyaslandığında görüldüğü gibi ihanet, aynı seyirle; hatta artarak devam etmektedir:

Tekrarda, ikazda, nisyan ile malûl hâfızayı tazelemekte fayda vardır. Hâdiselerin sebep-sonuç ilişkileri arasındaki illiyet râbıtasını sağlıklı bir şekilde yerine oturtmak hayatî değerdedir.

Yukarıdaki makaleyi, ilk olarak 23 Ocak 2018 günü Türkiye gazetesinde neşretmiştik. Sonra günün ihtiyacı gereği aynı makaleyi yine bu sütunda 24 Ekim 2023 tarihinde bir defa daha hatırlattık. Şimdi ilk defa böyle bir uygulama yaparak mevzubahis fikir demetimizi gür bir haykırış hâlinde 5 Ekim 2024’te üçüncü defa dikkatlere sunuyoruz:

Zira:

Türkiye aleyhine, ümmet aleyhine her şerrin arkasındaki gizli güç Siyonistlerle, onun görünen varlığı İsrail’le mücadele, Türkiye’nin beka mes’elesidir.

Düşmanımızın dostu, düşmanımız; soykırımcılara, katillere, Siyonistlere karşı tavır koyan her Kürt, azîz kardeşimizdir.

Rahim Er / Türkiye Gazetesi
 

Yorumlar2

  • Murat akbulut 2 hafta önce Şikayet Et
    Bu güzel yazıyı herkes okumalı. Özellikle muhalefetin samimi olanların ıyi okuması lazım.kalemine kuvvet
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Kaan 2 hafta önce Şikayet Et
    Ellerinize sağlık çok önemli bir yazı kaleme almışsınız yine
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat