Hipokrat andı!
- GİRİŞ19.11.2024 09:43
- GÜNCELLEME19.11.2024 09:43
"Yenidoğan Çetesi" adlı mel’un örgütün korkunç boyutlardaki bebek cinayetleri, şunu gösteriyor ki insanlığın da insafın da vicdanın da bittiği noktadayız. Böylesine kan dondurucu suçlar, dünyanın neresinde işlenirse işlensin insanım diyen herkese azap yaşatır ama ülkemizde Türkiye kimliği taşıyan kimseler, tarafından işlendiği için o azap, pis bir kanalizasyon seli gibi çoğalarak üstümüze geliyor. 8 bin lira için bir bebeğin hayatına kıyılmakta, bir aile perişan edilmekte, devlet hayâsızca dolandırılmakta.
Bunu yapanlar da hekimlik ve sağlık mesleği mensupları.
Sanıklar, 47 kişi.
Bunların 22’si tutuklu.
Katledilen bebek sayısı 10 kişi.
Fakat galiba burada kalınmayacak. Soruşturma derinleştikçe fail ve maktul sayısı artacağa benziyor…
Tahsil olarak en kıymetli tahsillerden birini yapan, gelir olarak toplum ortalamasının çok üstünde kazanan birtakım doktorlar, bâzı hemşire ve bâzı ambulans şoförleriyle birlikte bir şebeke kurarak, bir kısım özel hastane yönetim ve işletmelerinin de bilgi ve çıkarları dâhilinde yeni doğan bebekleri, şeytanı bile hayrete düşürecek hilelerle öldürmüşler!
Şimdi dâvâ, mahkemede ve mahkeme de şüphesiz ki adaletle imtihanda. İddianamede binlerce yıl tutan cezalar talep ediliyor. Mahkemede, her hâlde her sanık için talebe yakın hükümler verecek. Ama tahmin ederiz ki Savcı ve Hâkimlerimiz, bunlar yerine kalem kırmayı, Netanyahu’dan farksız bu zalimleri, darağacına göndermeyi çok isterlerdi.
Olayın bir de sosyolojik, ahlâkî ve cemiyeti alakadar eden tarafı var.
Demek ki:
Aile, okul, mahalle, câmi veya ebeveyn, öğretmen, imam, işveren… üstüne düşeni yapmıyor yahut yapamıyor. Şu suçu işleyenler, câhil, diplomasız, hırsızlıktan sabıkalı, köprü altında yatan, beş paraya muhtaç kimseler değil. Öyle bile olsa asla mazur görülemezler ama suç, parlak diploma ve yüksek gelir sahipleri tarafından işlenince söylenecek söz bitiyor. Lügatlerde yazan, en ağır kelimeler bile bunlar için az gelir.
Suçu sabit olanlara idam cezası verilemezse bile mevzuata göre verilecek cezanın yanı sıra TBMM’nin de yardımıyla vatandaşlıktan da çıkarılmalılar.
Yukarıda saydığımız kurumlar, devletin öncülüğünde kendi kendisiyle yüzleşmelidir. Bir yerde, birçok yerde hatalar, eksiklikler olmakta ki bu ülkenin evlerinden, mahallelerinden , mekteplerinden, câmilerinden, fakültelerinden, şaşaalı iş yerlerinden, film dizilerinden, sosyal medyasından geçen, diplomalı, ünvanlı… bâzı şahsiyeti bozuklar, böylesi sefillikler işlemekteler.
‘Yenidoğan Çetesi’nin bu örgütlü vahşi suçunu tahlil eden ve üzerine konuşan bâzı kimseler, haklı tenkitlerini sıralarken "bir de Hipokrat yemini etmişler!" diye kınama duygularını da dile getirmekteler:
İşte mes’elenin aslı da burası:
Buna rağmen ezberler bozulacağına onlar tekrar edilmekte…
Hippokrates, Antik Çağ’da Batı tıbbını kurduğu iddia edilen bir Yunanlı hekim. Tıp mesleğini, namusuyla, düzgünce icra edeceklerine dair kendisinin veya bir talebesinin yazdığı söylenen hayli uzun bir metin, Hıristiyan dünyada asırlardır okunmakta. O and metninde “tıp tanrısı” Asklepios üzerine, “tanrı” ve “tanrıçalar” huzurunda and içilmiştir. Yazı, zamanla değişikliklere uğradıktan sonra hekim adayları, günümüzde "onur" yâni şeref üzerine and içmekteler. "Hipokrat Yemini" denen işte bu safsatadır. Şereften mahrum biri, istediği kadar onur lafı etsin netice işte şu manzaraya çıkar…
Yemin, kesin söz verme, taahhüt ve irade bildirmedir. Has ve pak hâliyle Allahü teâlâ üzerine meselâ "vallahi" diyerek yapılır. "Allah adıyla yemin ediyorum" demektir. Yalnızca "yemin ediyorum!" demek de Allah için yemindir. Yemin ederken el kaldırmak, Kur’ân-ı kerime el basmak gerekmez. "Vallahi" yahut "vallahi ve billahi" veya "vallahi, billahi ve tallahi" diye yapılan bir yeminin, insanı kötülüklerden alıkoyması hiçbir Yunan veya Roma mitolojik laflarıyla elde edilemez.
Erken Cumhuriyetteki ağır hataların mutlaka telafi edilmesi gerekmekte. Ne Yunan mitolojisine göre “adalet tanrıçası” Themis’in gözü bağlı heykelinin bina girişinde yer aldığı adliyelerde şahitlere okutulan andlar ve ne de tıp mezunlarına okutulan andlar yemindir.
Yüz sene evvelki ağır idarî hatalar, şimdi bu toprakların asırlara dayalı değerleri gereği düzeltilmelidir. Hangi akla hizmet vatanımızı işgal eden milletlerin kanunlarını andlarını, edebiyat yazılarını… alıp onlara benzemeye çalışıldı?
Cumhuriyetin ikinci asrına girmişken Türkiye Yüzyılında soğukkanlı ve hiçbir ideolojiye kapılmadan geçmişte işlenmiş yanlışlıklardan dönülmelidir. Bunlar yapılmazsa son senelerde en korkuncuyla yaşanan ahlakî çöküntü artarak devam ederek toprak ayaklarımızın altından kayabilir!!!...
Suçlular yakalandı, manşetler atıldı, cezalar verildi ve iş bitti.
Hayır bitmez…
Asıl işe daha başlanmadı.
Rahim Er / Türkiye Gazetesi
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol