Zorbalığın dili
- GİRİŞ14.03.2025 08:50
- GÜNCELLEME14.03.2025 08:50
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Mahir Başarır, Lazkiye-Tartus hattında yaşanan olaylarla ilgili “Alevi katliamı”ndan bahis açınca tarihi hafızam canlandı. Suriye’de Esad’ın yaptığı katliamlar karşısında sus-pus duran CHP’nin bir anda yüksek bir volüme sıçraması dikkat çekiciydi.
Sakın ola; “İnsanlığa yapılmış her türlü katliama karşıyız” gibi beylik laflara soyunmayın. “Ayînesi iştir kişinin lafa bakılmaz”. Milyonlarca masum Sünni Müslüman varil bombaları altında yok edilirken neredeydiniz?
Halep yerle yeksan edilirken Suriye sınırına kadar gidip Beşar Esad’a iki çift laf mı ettiniz? Yoksa “Esad ile derhal anlaşmalıyız” teraneleri mi okudunuz?
Zulümden kaçan mültecilere olan karşıtlığınız ayyuka çıkmışken ne oldu da merhamet damarlarınız kabardı? Ne oldu da Lazkiye’ye koridor açmaktan bahseder oldunuz?
Levant bölgesinde “Alevi katliamı” sözünü kirli bir propaganda olarak daha önce kim kullandı dersiniz?
Tabii ki Fransızlar. İngilizlere de haksızlık etmeyelim bu arada. Fransızlar böl-yönet sisteminin malzemesi olarak o kadar yoğun kullandı ki? Osmanlı’dan sonra Fransa’nın kontrolünde Lazkiye’de bir “Alevi devleti” bile kuruldu. İsim bilinçli bir tercihti. Fransızlar, Anadolu Alevileri’yle temas kurma çabasındaydı.
İyi de, Nusayriliğin Anadolu Aleviliği ile bir bağlantısı var mı?
Aslında hiçbir bağlantı yok.
Ahmed Yesevi, Hacı Bektaş Veli gibi isimler Anadolu Aleviliği’nin tasavvuf idrakine etki etmiştir. Bu ulu şahsiyetlerin anlayış ve yaşayış prensiplerinin muhafaza edilip edilmediği bugün tartışma konusudur. Yine de Anadolu Aleviliği için kaynak isim olmayı halen sürdürürler. Ahmed Yesevi ve Hacı Bektaş Veli, Sünni-Alevi her Müslüman Türkün saygı duyduğu isimlerdir. Anadolu Aleviliği, Maturidi akaidi ve Hanefi fıkhının hakim olduğu bir gelenek içinde vücut bulmuştur.
Nusayrilik ise, Şia’nın İmamiye kolundan çıkmıştır. Tevile dayalı inanç anlayışı İmamiye tarafından bile red olundu. Gizlenmek için takıyyeyi benimsediler. Gulat-ı Şia denilen, aşırı uç Şia mezhebidir. Batıni bir karakter taşır. Hz. Ali zahirde imam, batında ise ilahtır. Allah, Hz. Ali’nin vücuduna hulûl etmiştir. Kutsal kabul ettikleri Kitabu’l Mecmu’da; “Şehadet ederim ki Ali b.Ebu Talip’ten başka ilah, Muhammed’den başka hicap, Selman Farisi’den başka bab yoktur” şeklinde yazar. Bu ifade bir üçlemeden oluşur. Hristiyanlıktaki; “baba, oğul, kutsal ruh” üçlemesine benzer. Hristiyan misyonerler, benzerliklerden dolayı Nusayrileri “Yitik Hristiyanlar” olarak tanımlamışlar. Ve bu propagandayı da etkili bir şekilde yürütmüşler. Nusayri inancında kadın ruh taşımaz. Reenkarnasyon inancı vardır. Nusayri olmayanlar bir dahaki gelişinde köpek, eşek gibi hayvan olarak gelirler. Mü’minler ise gökte yıldıza dönüşür.
Nusayriler, Yavuz Sultan Selim’in İran Seferinde Şah İsmail’in yanında yer almıştır. Osmanlı yönetimine girdiklerinde Müslüman olarak kabul edildiler, vergiden muaf tutuldular, askerlik hizmetine alındılar.
II.Abdülhamid, misyoner okullarına Nusayriler’in aşırı rağbet etmesi üzerine bölgeye çok sayıda cami ve okul yaptırmıştır. Lazkiye Mutasarrıfı Ziya Bey II.Abdülhamid’e gönderdiği mektupta, “İran’ın mezhepçi yaklaşımlar ile bölgeyi karıştırmak istediğini” söyler. İran’ın halen aynı misyonu sürdürdüğünü görüyoruz. II.Abdülhamid döneminde alınan mesafeler, İttihatçılar’ın gelmesiyle boşa gitmiştir.
Memlüklü’lerden Osmanlı’ya ayaklanma çıkaranlar eksik olmasa da genel anlamda huzur hakim olmuştur. Bölgedeki Nusayri vatandaşlarımız, Hatay’ın Türkiye’ye katılmasına destek verdiler. Akdeniz hattında huzur içinde yaşamaktadırlar.
“Alevi katliamı” sözünü kullanmak büyük bir gaflettir. Emperyalizmin oyununa alet olmaktır. Oyun basittir. Etnik, dini, mezhebi ihtilafları köpürt. Sonra böl ve yönet.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son zamanlarda yaptığı “mezhep temelli bir fitne ateşi yakılmak istendiğine” dair uyarılarını dikkate almak lazım.
Şimdilerde Irak’ta “Teşkilat Ya Ali Eş Şabiyye” isimli bir çete kuruldu. Suriye’de kalkışmaya katılanların “Ya Ali” dedikleri için öldürüldüğünü yayıyorlar. “Colani’yi ve Suriye yönetimini yüceltenleri takip ediyoruz, adreslerini biliyoruz” diye tehdit ediyorlar.
Bu anlattıklarımla Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan’ın maruz kaldığı tehditler arasında bir paralellik yok mu sizce? Kaleme aldığı bir yazı sebebiyle, ev adresi ve telefon numarası paylaşılarak açık hedef haline getirildi.
İsmail Kılıçarslan’ı tanırım. Doğru bildiğini kitabın ortasından söyler. Mazlumun yanında durmak bedel ödemeyi gerektirecekse bundan çekinmez. Yazısındaki muhtevadan Lazkiye-Tartus hattında teröre bulaşanları kast ettiği anlaşılsa da yanlış bir kanaate sebebiyet vermemek için özür dileme erdemini gösterdi. Düşüncelerini yazan herkes eleştirilebilir. Ama kalem sahibine, bir siyasetçi olarak “dilini keserim” derseniz bu eşkıya üslubuna girer. Hani “düşünce özgürlüğü kalmadı!” diye vaveyla koparıyordunuz? Böyle mi özgürlük vaat ediyorsunuz? Yetmedi “alçak”, “haysiyetsiz”, “karaktersiz”, “namussuz” gibi sözler sarfetmek nasıl bir kişilik dokusu?
Son söz Ataullah el İskenderî’den olsun:
“Söylenen söz; içinden çıkan kalbin kılığını üstünde taşır.”
Yeni Akit
Yorumlar1