İş Yaşamında Varlık Sebebi Anaforu
- GİRİŞ24.09.2012 08:42
- GÜNCELLEME24.09.2012 08:44
Önceki yazımızda ele almaya çalıştığımız "uzmanlaşma nevrozunun" yanı sıra bu haftaki konumuzun temelini oluşturan veya bir anlamda bu anafora sebep olan inanış ,alışkanlık, teamül diyebileceğimiz olgulara değinerek konuya giriş yapmakta yarar görüyorum.
Türk Toplumu olarak kentli veya köylü fertlerin hemen hemen ayrışma yaşamadıkları ender şeylerden biri de iş algısı desek yeridir. Yakın zamanda çevrenizden birileri mutlaka yeni bir işe başlamıştır. Sizin veya başka bir yakınızın da bundan haberi yeni olmuş olabilir.
O andaki fevri ve anlık tepkinizi veya yakınlarınızın tepkilerini hatırlamaya çalışın lütfen . Böyle bir durumda duyulan mutluluğu ifade etmekle birlikte ilk sorulan sorular kesinlikle işin kolay olup olmadığı, işe giren kişinin iş yerinde rahatının yerinde olup olmadığı ve iyi para alıp almadığı üzerine yoğunlaşır.
Bu anda ve ortamda henüz yapılan işin niteliği, işin işi yapan kişide oluşturduğu mutluluk veya bıkkınlık hissi, kişinin işine değer katıp katamadığı, işin kişinin almış olduğu formasyona uygunluğu, kendisini başarılı bulup bulmadığı, iş hakkındaki görüş ve düşünceler gündeme gelmemiştir, muhtemelen gelmeyecektir de.
Maalesef miskinliğin, tembelliğin, kolaycılığın açıkca yerildiği; bilimin, hikmet aşığı olmanın, çalışkanlığın,alın terinin övüldüğü engin kültürümüzün öğretileri ile temelde zıtlık barındıran ve yıllardan beri toplumun dimağında kemikleşen, yaşam felsefesi haline gelmiş olan kolaycılık anlayışını sarsmak ve yıkmak , gelişmemiz ve ilerlememiz için temelde ele alınması gereken en öncelikli mesele olarak telakki edilmelidir.
Profesyonel iş yaşamında işte yukarıdaki sebeplerden ötürü zaman zaman " varlık sebebi anaforu" tezimizi haklı çıkartan onlarca örnek kaçınılmaz olarak yaşanır. Biraz daha açacak ve anlamı üzerinde detaylandıracak olursak: Çalışanların gerek kamu gerekse özel şirketlerde bulunma sebepleri ekonomik olarak fayda hasıl etmek için iş ve hizmet üretmektir.
İş yerimde , kurumumda belirlenen hedefler doğrultusunda iş ve hizmet üretmek için varım deme erdemini gösteren çalışanlarla ; Ortak hedef neyime ,ben öncelikli olarak rahatımı düşünürüm; onun için de çalışıyormuş gibi gözükür ama zahmete girmem deme erdemsizliğini gösteren çalışanlar arasında büyük çatışmalar yaşanır. Bunun sonucunda da şirket ya da kurumda derin uçurumlar meydana gelir. Ana faaliyet konusunda zaaflar ve hatta çıkmazlar yaşanmaya başlar.
Sonunda da farkında olunmadan tercih edilmiş olan bu şekildeki bir çözümsüzlük anlayışından dolayı ne meseleye doğru çare bulunur ne de az sayıdaki işine kendini adayan insanların kıymet ve değerleri bilinir. Bu insanların farkında olunmadan iş aşkları da diğerlerinin istediği gibi katledilir. Ondan sonra da işler iyiden iyiye sarpa sarmaya başlar.Bu arada mesele ile uzaktan yakından ne alakası olan ne de suçu olan bazı çalışanlar da sakınılmadan meseleyi çözmek adına suçlu ilan edilir ve kurban edilir. Sonuç ise tam bir fiyaskodur.
Oysa öncelikli ve sürekli olarak yapılması gereken şey : Kemikleşmiş olan yanlış inançları sarsmak ve kırmak için Eğitimlere gereken önemi vermek ve eğitimlerle çalışanlarda kurumdaki var oluş fikrini kalıcı hale getirmek sonra da eğitimin amacına ulaşıp ulaşmadığını ölçümlemeye çalışmaktır. Bunun nasıl olacağına gelince başlıca birkaç konu başlığından bahsetmek mümkündür:
Bunlardan birincisi süreç yönetiminde görev alan tüm çalışanların görev, sorumluluk ve yetkilerini tartışmadan uzak , çok açık bir şekilde belirlemek ve tanımlamak; ikincisi çalışanların performanslarını bu esaslar hedefler ve yetkinlikler çerçevesinde objektif olarak değerlendirmek ve ölçüm sonuçlarına göre sonuçları çalışanlarla paylaşmak. Üçüncüsü ise çalışanların kuruma ve kurum değerlerine olan bağlılıklarını ölçmek , bağlılık problemi yaşayanları ise bünye dışına itelemektir.
Modern İş ve İşletme dünyasında medeniyetlerin içinde bulundukları vahşi rekabet ortamında insan kaynağının diğer bütün ekonomik kaynakların önüne geçtiği bir dönemde ülke ve şirketler olarak top yekun işine sadece bedenini veya beynini değil; aynı zamanda gönlünü de koyabilecek kadrolara çok büyük ihtiyaç olduğu aşikardır. Oyunun kuralları değişmiş, takımdan kopuk, takım ruhundan habersiz, tek başına kahramanların yapabilecekleri pek bir şey kalmamıştır artık.
Zaman artık Ağustos böceklerinin değil, karıncaların lehine çalışmaktadır. O karıncalar ki birbirleri ile uyum içinde oluşturdukları senfoni ile sürekli bir paylaşımın , yardımlaşmanın ve ortak hedefler doğrultusunda çalışmanın en güzel emsalini ortaya koyarlar, gören gözler için.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol