Düşman ile Aşk

  • GİRİŞ10.04.2012 09:08
  • GÜNCELLEME10.04.2012 09:08

Televizyon insanoğlunun mutsuzluğunun baş sebebi iken evlerin başköşesini kaplıyor. Başköşesini değil başköşelerini kaplıyor. Neredeyse her evde birden fazla televizyon var. Bey, hanım, çocuklar ayrı ayrı odalarda, ayrı kanallarda, ayrı programlarda takılıyorlar.

Sanki dünyaya vakit doldurmak için geldik de televizyon o ihtiyacı karşılıyor. Sevdiklerimizle geçirmediğimiz vakitleri, onları kaybedince anlayacağız; ama biraz geç olacak.

Düşman ile aşk yüzünden, sevgiler soluyor, sevenler mutsuz oluyor.

Sevdiklerimizle aynı evde yalnızlaştık, hayatımıza başka dünyalar girdi.

İnsana ait ahlaki değerlerin çoğunu televizyon başında kaybettik.

Dünyadan haberi olan adamlar, yanı başındaki karısından habersiz kaldı.

“Daha fazlasını iste.” reklam sloganları ile kanaat duygumuzu kaybettik, aç gözlü olduk.

Hırsızlığı arsızlığı oradan öğrendik.

Ağlak muğlak dizilerle, merhamet ve itimat duygumuzu yitirdik. En yakınlarımızdan şüphelenir olduk.

Aşk dizileri ile aşkı ucuzlattık, ihaneti öğrendik.

En kötüsü, biz kadınlar, kadınlığımızı onunla kaybettik. Dizi ve filmlerdeki kadınlardan; dik dik bakmayı, güçlü görünmeyi, erkeklerle mücadele etmeyi, erkeği adam yerine koymamayı, gururu, kibri, çokbilmişliği ve ukalalığı öğrendik.    

Kadının kadınlığını, yumuşaklığını, komedi dizilerinde dalga geçilirken gördük. Kadının eşine “Peki canım!” demesini ezilmişlik, fedakârlığını aptallık, ev işleri yapmasını fakirlik, erkeğe hizmet etmesini geri kalmışlık olarak öğrendik. 

Bütün bunları hikâye içinde, bize sevdirilen oyunculardan, hiç farkında olmadan, rol çalarak elde ettik. Göz gördü, şuuraltı sevdi...

Fakat bir problem var: Onlar filmde, biz gerçek hayattayız. Oradaki kadın bütün dikbaşlılığına  rağmen kıymetten düşmüyor. Sevilmeye devam ediyor.

Erkek, kendine bağıran, laf sayan, güya gurur timsali gibi gösterilen kadına bir gün sonra elinde çiçekle gelip barışmak için uğraşıyor. Kadını neredeyse taç yapıp başına takacak...

Gerçek hayatta ise bunların tam tersi oluyor. Film de zaten orda kopuyor.

Medyanın zararı bu kadarla da kalmıyor. Reklamlar kadını aşağılık hissettirmeye ayarlı hazırlanıyor. Firmalar daha fazla satış yapmak için kadın bedenini kullanılırken ekran başındaki kadınların da bedenlerine saldırılıyor. "Yeterince iyi değilsiniz, ancak bu ürünü kullanırsanız, bu kadın gibi olursanız kendinizi düzeltebilirsiniz, güzelleştirebilirsiniz. O zaman erkekler sizi beğenir."

Bu arada televizyondaki incecik, her daim bakımlı kadınlar, erkeklerin de kafasındaki kadın ölçülerini değiştiriyor. Onlar da eşlerinde kusur bulmaya başlıyorlar, evde manken gibi eşler görmek istiyorlar. Bu da pek mümkün olmadığı için hem kadın eşine karşı kırgınlık duyuyor hem erkeğin gözü dışarıda kalıyor.

Televizyon, çocuklarımız için de ayrı bir tehlike. Onlara vermeye çalıştığımız manevi değerlerimiz televizyonla yerle bir ediliyor. Çocuklarımızın tertemiz zihinlerine çizgi filmlerle, gözümüzle göremediğimiz; fakat şuuraltına ulaşan (subliminal) 25. kare tekniği ile pek çok tehlikeli fikirler aşılanıyor.

Tabii kötü olan televizyon değil, programlar. Bütün kanalları ve programları aynı kefeye koymayalım. Maneviyata saygısı olan, faydalı bilgiler sunan kanallar da var. Fakat maalesef ki bilhassa çocuklara ve gençlere diğer zararlı yayınlar yapan; fakat nefse hitap eden, albenili, eğlenceli programlar daha hoş geliyor.  Aşk ve ihanet dizileri de kadınları cezbediyor. Erkeklerde de futbol merakı,  mafya ve polisiye dizi merakı varsa en tehlikeli kanallar açılıyor.

Velhasıl, dikkat edelim de kendimizi ve ailemizi ekran başında kaybetmeyelim.

Not: "Sevmek Bu Kadar Güzelken" kitabımdan

Sema Maraşlı - Haber 7
www.cocukaile.net
semamarasli@gmail.com 

Yorumlar95

  • ibrahim lamba 12 yıl önce Şikayet Et
    Bende kendim karar veriyordum ama. Ben küçükken tv de hep iyi şeyler çıkar hep güzel doğru şeyler olur zannediyordum çünkü o temiz, saf kalbimle bunu kavrayamıyordum büyüdükçe dinimi öğrendikçe tv deki hemen herşeyin dinimize karşı dinimzide yasak olan şeyler olduğunu kavradım ve tv ye şüpheli yaklaştım ve tv nin gerçek yüzünü daha 12,13 yaşında kavradım ama onun öncesinde tv ile kendimi iğrençlikte geliştiriyordum açıkcası :) Ama ozaman bu kadar iğrençlikler dönmüyordu çocuklara kumanda verilmezdi çocuklar utanırdı izlemezdi aileler oturup beraber o dizileri seyretmezlerdi bu kadar da pislik dizi yoktu ... daha çok uzar burası siz anladınız olayı ;)
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • efe 12 yıl önce Şikayet Et
    çocuğun ilk tavrı ne ise öyle kabul etmek lazım,. ağlayarak geldi ise dünyaya,gülerek gitmesi gerekir.onu kandırmaya kimsenin hakkı yok.
    Cevapla
  • efe 12 yıl önce Şikayet Et
    eroinmanın iradesi. krize kadardır
    Cevapla
  • efe 12 yıl önce Şikayet Et
    iyi kötü insan yoktur. iyi ile iyileşen kötü ile kötüleşen insan vardır.
    Cevapla
  • zehra yavuz 12 yıl önce Şikayet Et
    Cocukken bile kendim karar veriyordum..... ...Nasil olacagima, nasil yasayacagima...Bana "Biz Müslümaniz, biz böyle davraniriz, böyle yasariz" denildiginde, ben bunu cocukken bile anliyor ve uyguluyordum. Kimse burada "ayy, o olmasin, bak özeniyorlar, aynisini istiyorlar" vs. demesin...Cocuk yetistirmesini bilin. Ya ben kücükken de cocuk degildim, ya da simdiki cocuklar cocuk degil...
    Cevapla Toplam 19 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat