Bedeli canla ödenmiş bir aynanın karşısında….
- GİRİŞ29.10.2014 08:57
- GÜNCELLEME29.10.2014 09:16
Her şeyi terk etmeyi göze alıp hayata veda etmenin imaları bu kadar çabuk gözden çıkarılmamalı. "Anlamı yoksa hayatın, yaşamaya değmez" diyen bir meydan okuma bu kadar rahat savuşturulmamalı.
Evet, Mehmet Pişkin'in ölümünden söz ediyorum... Gözümüzün içine baka baka, bizi anlama davet eden, varlığımızı yeni baştan sorgulatan o "soğuk duş"un altından çabucak kaçamayız. Ne zamandır konforumuza kurban ettiğimiz çelişkilerimizi su üstüne çıkaran bu yakıcı çıkışı "güzel dinimizde intihar haramdır" süslemesiyle geçiştiremeyiz?
Şu ülkede 84 bini aşkın cami var; 200 bini aşkın din görevlisi var. Her vakit ezan okunuyor. Her hafta milyonlarca insana hutbe okunuyor. Din kültürü dersleri var; zorunlusundan. Yüksek reytingli din programları var; TV starı hocalarımız var. Bunlardan kaçı,"bak işte ne alkolün etkisi altındayım, ne de uyuşturucu aldım" diye yaşamayı ölesiye sorgulayan Mehmet gibi birini, "ateistlikle suçlamadan muhatap alabilir, aykırı düşünceleri nedeniyle ayıplamadan kucaklayabilir? Şu "dinimiz" dedikleri "şey"in "güzel" olduğunu canı gönülden, hal diliyle, tebessümleriyle, ödedikleri bedelle, sancılı tercihleriyle, döktükleri alın ve akıl terleriyle anlatabilir mi din görevlilerimiz?
Ne yazık ki, camilerimiz "namazını kıl, çık" anlayışıyla, part-time uğrak yeri haline geldi. Resulullah'ın mescidi gibi gençlerin düşüncelerini paylaştığı, hayallerini çoğalttığı tefekkür odaları olmaktan çıktı. Daha çok emekli yaşlıların "mistik kahvehanesi" haline geldi. Dinin konuşulduğu ünlü TV programları "gerdek gecesi namazımı kılmadım, kaza etsem olur mu?" "imsak vakti yanlış hesaplanıyor", "seccadelerde haç işareti var!" "sakız çiğnemek orucu bozar mı hocaammm?" türü, reyting avcısı, hurafe düzenbazı, menkıbe köpüklendiricisi ucubelere dönüştü. İlahiyatçılara söz verme sebebi ise birbirlerinin fetvasını yalanladıkları polemik konularından öte geçemedi... Kanlı Kerbela sahneleriyle, gırtlak patlatan "hu"lu arabesk "ilahiler"le, dini yüzünden anlayan şeyh taslakları ile, kendisi gibi düşünmeyenleri sapık ve kafir ilan etmekten kendini sorgulamaya vakit bulamayan cübbelilerle, ayetleri zayıflama diyetinin çerezi, esma-yı hüsnayı kısırlık ilacı gören hurafecilerle İslam'ı "köylü" dini haline getirdik. Adı konulmamış bu derme çatma yaklaşımların, hazır cevap delisi kurnazlıkların yüksek reyting alması ve çokça takipçi bulması yapılanı meşru ve yerinde görmeye yetti. Bu TV düşkünleri bir gün olsun kendi kırılgan insanlıklarını hatırlamıyor ve günah karşısında herkes gibi savunmasız olduklarını kabullenmiyor, kendilerini hiç olmazsa kapalı kapılar ardında sorgulamıyor olmalılar ki, başkalarının cennete gidip gitmeyeceğine karar veren otoriteler haline gelerek, herkesin hakkı olan rahmeti kendi cübbelerinin cebine hapsediyorlar.
Aklı başında bir insan, kalbi yerinde bir mümin, sınanmadığı günahın masumu olmadığını bilir ve titrer de, Allah'ın Söz'ünün ilk üçte ikisini insanın kendisini anlamaya ayırdığını görebilir. Kur'an'ın çoğunun, hem de ilk yarısından fazlasının, sadece insanın varlığını anlamlandırmaya ayrıldığını görmek için çokça alim olmak gerekiyor değil... Asıl meselenin dine eklenen içinden çıkılmaz, saçaklı püsküllü teferruatlar değil, kendini Yaratıcısına borçlu bilmek gibi duru bir kavrayıştan geçtiğini görmek için ilahiyatta doktora yapmak gerekmiyor, Arapça'nın sarf ve nahiv detaylarında boğulmak lazım gelmiyor.
Dinin kendisi sadedir, durudur, açık ve nettir. Kolay anlaşılır. Çabuk erişilebilir. Kâbe ne kadar sade ise Allah'ın dini de o kadar saftır. Yüzün ne kadar duru ise, Yaratıcı'nın sana teklif ettiği kulluk da o kadar durudur. Fakat din adına üretilen magazinler, hurafeler, köpüklü hikayeler karmaşıktır, kafa karıştırır, şüphelere boğar, kavgalar çıkarır. Bu püsküllü ilaveler tam da bu yüzden gündem olur, "reyting alır." Düşünmekten vazgeçirtir. Karmaşa doğurur. Dine eklene bu karmaşık bilgi birilerinin tekeline verilerek, hiyerarşi cemaatleri, emir-komuta zincirine tabi kast sistemleri oluşturulur. Oysa, her kul doğrudan ve doğruca Allah'a ulaşır. Aracılara ve iletkenlere yer vermez indirilen din. Peygamberi bile "ilk kul" olduğu için, Allah'a itaatin birinci örneği olduğu için, kul sıfatıyla anlatır Kur'an. Mirac gibi çok özel yakınlığa bile, Peygamberin "kul" sıfatıyla mazhar olduğunu vurgular. Vahiy, amatörlere hitap eder, düşe kalka yürüyen "insan"a, hataya düşebilen, günahlara sapabilen "insanlık ailesi"ne, ayıpları olan, zaaflara eğilimli "Ademoğluna/kızı"na, unutup hatırlayan, hatırlayıp unutan "iman etme çabası içinde olanlar"a seslenir. İnsanın temel acılarını görerek konuşur Yaratıcı. İnsan olarak var olmanın çelişkilerini gözeterek hitap eder. İnsanın yeryüzündeki yalnızlığını ve yabancılığını gördüğünü tekrar tekrar hatırlatarak seslenir.
Şu halde, Mehmet Pişkin'in canını ortaya koyarak hatırlattığı o gerçekle yüzleşme vakti gelmedi mi? Bedeli hayatla ödenmiş bu ayna karşımızdaki dururken, hâlâ daha doğru yerde durduğumuzu söyleyebilir miyiz?
Asla, "intihar"ı övmek gibi bir niyetim olamaz... İnsan yaşamayı göze alarak bulur gerçeği... Mehmet Pişkin'in yaptığını onaylamıyorum.. Lakin, Mehmet'in bu acı hatırası, unuttuğumuzu bize hatırlatan hatırı, "din"i mi anlatıyoruz yoksa "dinin magazini"yle mi meşgulüz sorgulaması için haklı bir gerekçedir... Kendi içinde tutarlı sayabileceğimiz bir ölüm bu kadar kolay harcanmamalı... Mehmet Pişkin gibi, sahiden gerçeği arayan, bulamayınca da hayatını gözden çıkaran vicdan sahiplerine vereceğimiz cevabı aramalı değil miyiz? Bunu ararken günahtan ve ölümden uzak sandığımız, hatalardan ve savrulmalardan muaf tuttuğumuz vicdanlarımızı da kanatmayı göze almalı değil miyiz? Hep başkaları hakkında hüküm veren, ötekileri mahkum eden, cennetin yeryüzü bayiliğini yapan, kof iddiaların ardına saklanan, duygusuz ve kaygısız, çelişkisiz ve hüzünsüz, paslanmak çelikten "din adamları" olmak yerine, sancı çeken, içi titreyen sahici insanlar olmak için son fırsat bu... Son fırsat... Bu fırsatı değerlendirirsek, Mehmet'in ölümü dirilişimiz olur ve başkaca Mehmetlerin dirilişine başlangıç olur... Değmez mi?
Senai DEMİRCİ - Haber7
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol