Öğrenci Ordusu!
- GİRİŞ10.10.2024 08:34
- GÜNCELLEME10.10.2024 08:34
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yükseköğretim Akademik Yılı Açılış Töreni’nde, “2002 yılında 76 olan yüksek öğretim kurumu sayısı bugün itibarıyla 208’e ulaştı. Yine bu dönemde öğrenci sayısı 2 milyondan 7 milyonun üzerine çıktı” dedi.
Üniversite öğrencisi sayısının 7 milyonun üzerinde olduğunu bu vesileyle öğrendik.
Sayın Cumhurbaşkanı, Şubat 2021’de, şunları söylemişti:
“Üniversite sayımızı 77’den 207’ye çıkardık. Almanya’dan çok çok ilerideyiz, onu söyleyeyim.
Merkel’e (O zamanki Almanya Başbakanı), ‘8 Milyon 400 bin üniversite gençliğimiz var!’ deyince, şöyle bir ‘üff!’ dedi.”
X
Konuya doğrudan gireyim ve görüşümü ortaya koyayım.
“Bu kadar çok üniversite öğrencimiz olmamalı, bence.
Hayata daha erken yaşlarda atılanların oranı çok daha fazla olmalı!”
Konuya ilişkin görüşlerimi zaman zaman dikkatlerinize arz etmeye çalışıyorum.
Eğitimcilerin söyledikleri değerlendirmelerimi sabitleştiriyor.
İş dünyasından gelen tepkiler de öyle.
İzah edeyim:
Üniversitelerimiz, ancak alttan gelen gençler sağlam eğitim almışlarsa başarılı olabilir.
Akademisyen sayısını arttırmanın, kadın öğretim elemanı sayısını OECD ortalamasının 1 puan üzerine çıkartmanın “kaliteye” etkisi ne kadardır bilemiyorum.
Bildiğim, şu “12 yıl eğitim mecburiyeti”nin eğitime büyük zarar verdiğidir.
İş kaynakta bozuluyor, yani.
Konuştuğumuz eğitimcilerin kahir ekseriyeti “6 yaşından 18 yaşına kadar mecburi eğitim”in hiç de iyi sonuçlar vermediğini söylüyor.
Sayın Numan Kurtulmuş, “Şu anda, tabiri caizse üniversiteli öğrenci ordumuz var.” dedi ya…
Alttan gelenler itibarı ile de, “mecburi eğitimden geçirilen” öğrenci ordumuz var.
Tam 12 yıl!
Lise mezunlarının kahir ekseriyeti, malûmunuz, “mesleksiz” olarak çıkıyor okuldan.
12 yıl boyunca hayattan “bir ölçüde” kopmuşsunuz.
Zil çaldı, zil çaldı.
Kızlı, erkekli…
Haydi kantine, haydi sınıfa.
Sus oğlum, sus kızım.
Veli toplantısı, bayram hazırlığı, ara tatil, baba tatil…
Sınav, sınav…
Bir hengame.
Lisede, “sınavdan çakmamak için” çalışılanların çoğu unutulup gidiyor.
Ezberle, geç.
Gerçekten okumak isteyen çocuklar da var elbet.
Onlar, ders dışındaki saatlerini de değerlendirip ilerlemek istiyorlar.
Amma velâkin, okula, 18 yaşı doldurana kadar “mecburen” devam eden, ettirilen öğrenciler de olduğundan, işler karışıyor.
Okumak isteyenle istemeyen aynı ortamda, birbirlerini tüketiyor.
Daha çok da okumak isteyen tükeniyor.
Öğretmenler çok şikayetçi bu durumdan…
Mesela şöyle diyenler var:
“Bazı çocuklar, dersi sabote etmekten başka bir şey düşünmüyor.17 yaşındaki çocuk mecburiyetten duruyor okulda.
Maalesef, memlekette şiddet eğilimi de çok arttı. Zararlı madde kullanımı yaygınlaştı. Kullanım yaşı da düştü. Güvenlik birimlerimiz çok gayretli ama, iş burayla bitmiyor. Çocuklar, sosyal ve geleneksel medya üzerinden şiddete, israfa, lükse, kumara özendiriliyor. Bir hayat plânı olmayan çocuklarımızdan bazıları, ‘zararlı akımlara’ dahil olarak kendilerine bir ‘kimlik’ oluşturmaya çalışıyor. Bu medyanın ‘havalı’ tipi!..
Yeni bir kimlik… Arkası güçlü, vurdum mu oturtan!.. Çocuğa iki laf etseniz, pat, karşınızda velileri, hatta akrabaları…
Hatta ve hatta ‘dışarıdan” arkadaşları!
Gel de bir şeyler yap!
Okumak isteyen çocuklarımıza faydalı olabileceğimiz vakitlerimizi okumak istemeyenlerle başa çıkmak için harcıyoruz! Bazı karanlık yapıların el attığı sorunlu çocuklar, hem ülkemiz, hem diğer çocuklarımız, hem de bizler için tehdit haline geliyor.
12 yıl mecburi eğitim meselesinin üzerine ‘cesaretle’ gitmek lâzım. Çocukları, erkenden mesleğe yönlendirmek… Beş yıl mecburi eğitim tamam. Sonrasında, okula gitmek istemeyenler için, ‘usta’ eğitimi.”
X
Evet, problem çok büyük.
6 yaşından 18 yaşını bitirene kadar “mecburen” okula gidenler ve bu süreçte haliyle bir meslek edinemeyenler için yapılacak ne var?
Üniversiteye gitmek.
“Üniversiteliler ordusu”na katılmak.
Onların da kahir ekseriyeti, mesleksiz diplomalı olduğundan…
İşte size kriz.
Piyasa usta arar, diplomalı vasıfsız ise iş!
Bu zamanda evlenebilmek ve aile geçindirebilmek kolay mı; kira dahil, eve kaç lira girmesi lâzım?
Genç ya iş beğenmez ya da geçinemeyeceği için “mecburen” beğenmez.
İşveren, “işe yaramayan” elemana haliyle para vermek istemez.
Sonra ne olur?
“Devlet”e bir şekilde kapak atan, gemisini kurtaran kaptan.
Devlet, “üniversiteliler ordusu”na yetişemez ki…
Hangi birini memur edecek?
Kaç kişiye iş verebilecek?
Denilebilir ki…“Her üniversite bitirenin işi hazır olacak diye bir şey yok azizim!”
Evet, ama iş de lâzım.
Hangi mesleğe ne kadar eleman lazım, bunların plânlanması lâzım.
Öyle değil mi?
Hadi…
Bir de…
Denilebilir ki…
“ MESEM’ler var, başka meslek okulları var efendim;
oralara gitsin uzun uzun okumak istemeyen!” de
Yok, meslek eğitimi görenlerin kahir ekseriyeti, yarım yamalak da olsa eğitimini aldıkları mesleği icra etmiyorlar sonraki yıllarda.
Yani, Devlet’in meslek eğitimi için yaptığı onca yatırımın büyük bölümü boşa gidiyor.
Şimdiki Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin Hocamız, bakalım, meslek eğitimi kuvvetlendirmek için adımlar atıyor…
Atıyor da…
İşler her yerden sıkıntıda.
Ben Turizm Otelcilik alanında “önlisans eğitimi” aldım.
Doğrusunu isterseniz, “üniversite” hocalarımız, bu alanda “yetkin” değillerdi.
Yani…
Turizm elemanı yetiştirebilecek durumları yoktu.
E, bu işler sırf teoriyle de olmuyor…
Sonuçta, servis açacak eleman lazım, turiste hizmet verebilecek evsafta olmak lâzım.
Turizm sektörü öyle.
Ya bizimki?..
İletişim fakültelerinde görev yapan hocalarımızın büyük bir bölümünün asla “gazetecilik” mesleğini icra edemeyeceğini çok iyi biliyorum.
Hele hele, yeni medya, dijital medya…
Çoğu dökülüyor bu sahada.
Varsa yoksa, iletişim kuramları!..
X
Eğitim…
Bu mesele, gerçekten “beka” meselesi…
Sayın Aile Bakanı, iktidara destek veren kanallardan birinde, “25 yıla askere gidecek yeterince genç bulamayız!” demişti.
Bu gidişle bulamayız…
Ne yazık ki, bu okullardan yetişen vatandaşlarımızdan bazıları da, “Eğitim meselemizle Sayın Bakan’ın bu değerlendirmesinin ne alâkası var!” diye sorabiliyorlar!..
Sıkıntı çok büyük ve şunu da ifade edelim ki, mesele, çözümü sadece Milli Eğitim'den beklenemeyecek kadar zorlu bir mesele.
Anneler, babalar, sivil toplum örgütleri, medya organları, diğer bakanlıklar…
Seferberlik lâzım…
Yoksa..
Yoksa…
Malûm, hedef ülke Türkiye!
Terörist İsrail, gözünü Türkiye’ye dikmiş vaziyette!
Milat
Yorumlar7