Şiddet, Vahşet, Operasyon, Rakı…KAOS!
- GİRİŞ11.10.2024 08:34
- GÜNCELLEME14.10.2024 09:51
Kıymetli haber7.com okuyucuları, izleyicileri…
Basınımızın ve televizyonlarımızın “güzide” temsilcileri…
Hepinize selâm olsun.
Haber7.com dostları, bizi bu mecrada görmek istediklerini ısrarla dile getiriyorlardı
Editör arkadaşlarımız, ülke ve dünya gündemindeki konularla ilgili olarak görüşlerimize başvurdukça, bu ilgi iyice arttı.
Biz de “Davete icabet sünnettir.” diyerek, geldik aranıza…
Bugünden itibaren her Cuma, sizlerle hasbıhal edeceğiz kısmetse.
Gündemimiz sizin gündeminiz olacak; sokaktan, sokaktaki vatandaştan kopmama hassasiyetimizi bu güzel ortamda da sürdüreceğiz, Allah’ın izniyle.
Sohbete başlayalım mı?
Efendim; ilk meselemiz, son zamanlarda iyice “azgınlaşmış” bir vaziyette üzerimize gelen “şiddet” dalgası.
Korkunç manzara, her yerde cinnet hali!...
Kanımızı donduran, beynimize kan sıçratan, her yerimizi ürperten feci olaylar silsilesinin ayrıntılarına girecek değilim.
Hepsini izlediniz; medyamız, özellikle de “bir kısım” medyamız, vahşetleri, sapkınlıkları, iğrençlikleri
üzerinde tepine tepine yansıttı zaten..
Biz, şimdi, bu memleketi canından bin kat aziz bilen vatan severler olarak…
Evlâtları için canlarını hiçe sayan anne ve babalar olarak…
Ne yapacağız?
Öncelikle, soğukkanlılığımızı muhafaza etmeye çalışacağız.
Gündemin tozunda, dumanında boğulmayacağız.
Ve elbette…
“Bir şeyler oluyor da, niçin oluyor?” sorusuna cevap arayacağız…
“Büyük resim” meselesi.
Mutlaka siz de görüyorsunuzdur;
Memleketimiz, hayli zamandır koyu bir güvensizlik iklimine sürükleniyor.
Oluşturmak istenen gündemin manşeti:
“Bu ülkede hiç kimsenin ırz, can, mal güvencesi yok!”
Verilmek istenen bu mesajı yerli yerine oturtan birçok olay, bilhassa sosyal medya üzerinden gözümüzün içine içine sokuluyor.
Büyük bir “başıboşluk” havası!
Bir elim, vahim hadise meydana geldiğinde, sosyal medyadaki çoğu yurt dışında bulunan “kaynaklar” harekete geçiriliyor…
Gerçeklerin üzerine milyonlarca yalan ekleniyor…
Kimi kamu görevlilerindeki “mental yorgunluk”, “liyakatsizlik” hali de iyice sırıtınca…
Ortaya “berbat” bir manzara çıkıyor.
Dikkatinize efendim:
Bir konuya ilişkin haberler yoğunlaşmışsa…
Gündem, ısrarla bir yerlere çekiliyorsa, ortada “operasyon” var demektir!
Her toplumda ve her zaman bir takım uç olaylar meydana gelebilir.
Caniler, sapıklar, cinnet halindekiler her toplumdan ve her zaman çıkabilir.
Hele hele, toplumu “cinnet” haline sürüklemeye “ant içmiş gibi” saldıran bunca dış etken varken…
Sosyal medya denilen bataklıktaki rezaletlere her gün binlercesi ekleniyorken…
“Geleneksel medya”daki, özellikle de televizyonlardaki nice program, nice dizi, “MANEVİ VATAN”ımızın zeminini kaydırmak için uğraşıyorken…
“Derin Sol Kültürel İktidar”ın Anadolu Düşmanı unsurları, en popüler tipleriyle, bütün değerlerimize saldırıyorken…
Siyasal İktidar sahipleri, “Derin Sol Kültürel İktidar”a güç verip duruyorken…
Anadolu’nun kaliteli has evlâtlarını itip kakıyorken…
Milletin değerlerine hakaretin adeta ödüllendirildiği ortamda, memleketin has evlâtları “iki lâf ettiler diye” soruşturmalardan geçiriliyorken…
Aile ve okul eğitiminde, “sınıfta kalmışlığımız” net bir şekilde görülüyorken…
“Mahalle baskısı” denilen çok hayırlı “etki unsuru” neredeyse tamamen ortadan kalkmışken…
“At izleri ile it izleri” iyice birbirine karışmışken…
Hatta, “sığır etleri ile domuz etleri” birbirine karışmışken…
“Vahim” olaylarda bir miktar artış olması kaçınılmaz!
Neyse ki…
Gösterilmek istendiği kadar vahim bir durumda değiliz.
Tablodaki olumsuzluklar bizi asla ümitsizliğe sevk etmemeli.
Bizler, her türlü sıkıntıya rağmen, gerek şiddet, gerekse vahşet, intihar olayları bakımından “Kahpe Batı”nın gelişmiş denilen ülkelerinden çok daha iyi, daha doğrusu çok daha az kötü durumdayız.
Tablo gittikçe kararıyorsa da, sokaklarımız, caddelerimiz kıyas kabul etmez derecede güvenli.
Almanya’yı çok iyi bilirim.
Nasıl bilmem, orada doğdum; annem, Merhum Babam, Merhume Anneannem..
Teyzem, dayım, amcam, kuzenlerim, hepsi oralardan.
Bugün, Almanya’da yaşayan her vatandaşımız yoğun tehdit altında.
Irkçılık, deli dalgalar gibi üzerlerine üzerlerine geliyor.
Oralarda geceleri metro/tren istasyonlarında bulunmak çok tehlikeli.
Zararlı madde kullanımı fecaat!
Devlet, 25 grama kadar esrar taşımayı serbest bıraktı, serserilerle başa çıkamayınca.
Oradaki kamu kurumlarının hazırladığı raporlar, şiddet olaylarının gittikçe yaygınlaştığını gösteriyor.
Almanya, “kadına şiddet” vakalarının da gittikçe arttığı ülkelerden…
Yukarılara, “çok özenilen” İskandinav ülkelerine baktığınızda tablo daha da kararıyor.
Batı’nın sözde en saygın medya organlarından birinin şu manşetine bakar mısınız lütfen:
“Dünyanın en mutlu ülkesi Finlandiya’da intihar oranları neden bu kadar yüksek?”
Tam zırva!..
İnsanlar mutlu iseler niçin intihar ediyorlar?
Aşırı mutluluktan mı acaba?
Bizde iki intihar olsa, “Vatandaş mutsuzluktan intihar ediyor!” denir…
Orada intiharlar patladığında ise…
Mevzu, “mutluluğa” bağlanır!..
“Mutlu insanlar ülkesi”!
Hadi ordan!..
Dostlar;
Yukarıda bir yerlerde “büyük resim”i gözden kaçırmamayı tavsiye etmiştik naçizane.
Büyük resim:
Toplum, ümitsizlik batağına itilmek isteniyor.
Türkiye’nin “yönetimsiz”, “başıboş” hale düştüğü “algısı” toplumun üzerine boca ediliyor.
Ne yazık ki, birçok liyakatsiz ya da “risk almak istemeyen” yöneticinin ihmalleri yüzünden bu algı gün geçtikçe yerleşiyor.
Bunu yapanların “sokakları” karıştırmak…
Gezi Olayları’ndan beri yapılamayanı, bu süreçte gerçekleştirmek istediklerini net bir şekilde görebiliyoruz.
Muhalefetten birileri, ülkeyi felâkete sürüklemeyi hedefleyen bu “algı operasyonlarının” kendilerine de zarar vereceğini görüyor elbet
Görüyor ve onlar da “balans ayarları”na muhatap ediliyor.
Özgür Özel’e, kanser hastası bir CHP’li Belediye Başkanı’nın da iffetini hiçe sayarcasına iftira atılması da, operasyonun bir parçası.
Ne yapsın Özgür Özel; “bünyedeki radikalleri” biraz olsun susturmak için Meclis’teki “Soykırım Oturumu”nun “gizlilik” özelliğine “saygısızlık” etmekten başka!
Durum bu.
Olağanüstü dönemlerde ortaya konulabilecek en iyi tavır, “soğukkanlılığı” kaybetmemektir.
Bize düşen, görevlerini ihmal eden ya da “risk almaktan kaçınan” yöneticileri ikaz etmektir.
Dahası ifşa etmektir!
Sosyal medyadaki ve televizyonlardaki “kirli operasyonlara” dikkat çekmektir ve elbette, bunca yıldır ihmal ettiğimiz “evlerimizle”, “çocuklarımızla” ilgilenmektir.
“Okul kötü, yönetim kötü, medya kötü…”
Eeeee?
“Biz çok iyi!”
Böyle değil dostlar.
Ne ekiyorsak onu biçiyoruz ve iyisiyle, kötüsüyle lâyık olduğumuzu buluyoruz!
SİYONİST’TEN ÇOK SİYONİSTÇİ!
Kıymetli dostlarım…
Bir de şu konuya dikkat çekmek isterim:
“Soykırıma İsyan, Filistin’e Destek” eylemlerinin ardından yazılanlara, çizilenlere bakıyorum da…
“Meğer ne kadar da çok ‘Siyonistçi’ varmış bizim memlekette!” demekten alamıyorum kendimi.
“Türkiye rakıdır, rakı da Türkiyedir!” kafası, neler söylüyor neler!...
Ey, Şemsi Paşa Pasajı’nda sesi büzüşesiceler:
Soykırıma karşı çıkmak için Müslüman olmanız gerekmiyor…
İnsan olmak yeter de artar!
Müslüman değilse de, Türk’müş…
Hadi ordan!
İnsan olmayan Türk mü olabilirmiş?
Gazze’de tüm fertleri ölen aile sayısı, 1000!
Sadece 1 ferdi kalan aile sayısı, 1400!
Bu tabloya bakıp da yüreği yanmayana, “isyan” etmeyene Türk mü diyeceğiz!..
Feminist geçinenlerden daha doğrusu feminizmden geçinenlerden birine bak;
Soykırıma İsyan için yürüyen insanlarımızın fotoğrafını koymuş…
Altına da şöyle yazmış:
“Şu Arap sevicilerin hepsi tespit edilip Ortadoğu’ya gönderilsin, Türkiye bilmem kaç yıl ileri gider!”
Yuh!
Vay Siyonist’ten fazla Siyonistçi seni!
x
Atatürk’ün kurdurduğu uçak fabrikasını “tencere, tava fabrikası”na dönüştüren zihniyet yazıyor bunu!
Atatürk’ü “rakı ve leblebiye” bir de “betona” indirgeyen zihniyet!
Adı “Devrim” olan yerli otomobilimizin önüne takoz koyan, bizi bu alanda en az 60 sene geriye iten sözde “Devrimci!” zihniyet!
Bizi “Ortadoğu”ya gönderiyor, “Madam Şanzelize”!
Ne yazık ki ismi de bizden…
Tertemizmiş:
Pakize!..
Ah sözde Kadın Hakları Savunucuları…
Feministler!..
Gazze’de binlerce kadın soykırımdan geçirilmiş…
Kucaklarındaki bebekleri ile birlikte katledilmiş...
Ne gam;
“Bir elinde cımbız, bir elinde ayna…
Umurunda mı dünya!..”
Pis kokana!..
Hep aynı zihniyet…
İşte size bir hatıra:
Yıllar evvel…
Sütü bozuk 28 Şubat zihniyeti her tarafta zulüm fırtınaları estiriyor…
Ben o vakitler, genç, cevval bir Gazeteci.
“Gaflet”ten yeni kurtulmuş…
Namaza başlamış…
Hız, o hız…
Daha sonra CHP vekili olacak, “radikal feminist”in biri, otuz yedi kişilik topluluğa “lâikçilik” dersi veriyor.
Kadın haklarını da aralara serpiştiriyor.
Soru cevap kısmında, ben söz alıyorum ilk olarak…
“Siz bir feministsiniz… Kadın haklarını savunmak anlamına geliyorsa mensubiyetiniz… Hemcinslerinizden bazılarının eğitim haklarının, sırf başları örtülü diye ellerinden alınmasını istemeniz niçin?
Kadın haklarını savunucusunun, kadınlardan bir bölümünün haklarının gasp edilmesini istemesi, niçin?”
Ben bunu soruyorum…
Birileri ayağa kalkıyor…
Üzerime yürüyor…
Ben, diklenmeden dik duruyorum…
Feminist Akademisyen, kızarıyor, bozarıyor…
Bana…
“O kızlar, kendilerini ikinci sınıf vatandaş olarak görüyorlar! Öyle olmasa, başlarının bir bölümünü gizlemeye ihtiyaç duymazlar!” yollu lâflar ediyor.
“Sizin nineniz de başörtülü ama!” diyerek karşı çıkıyorum…
Feminist Akademisyen, iyice kızıyor.
“O başka, o türban değil!” yollu lâflar ediyor.
Ortalık karışıyor.
Konferans’ın soru cevap kısmı, böylece bitiyor!
Tek soruluk lâiklik!
İşte…
Aradan bunca yıl geçmiş, “gerici” takımındaki zihniyet
aynı zihniyet!..
Bunlar hiç değişmezler arkadaş!
Değişmeleri teklif dâhi edilemez
Yorumlar46